© Ak Gazete 2015

AK Partili Canikli: 128 milyar dolar buhar olmadı

​AK Parti Ekonomi İşleri Başkanı Nurettin Canikli, CHP'nin ve diğer muhalefetin iddia ettiği gibi 128 milyar doların buharlaşmadığını 75 milyar doların Türkiye'deki yerleşik gerçek ve tüzel kişilerin banka hesabında olduğunu 36 milyar doların hane halkının elinde olduğunu söyledi. Canikli ayrıca özel sektörün 2020 yılında 43 milyar dolar borç ödediğini söyledi.

AK Parti Ekonomi İşleri Başkanı Nurettin Canikli Habertürk TV'de Kübra Par'ın 'Açık ve Net' programının konuğu oldu.

Canikli'nin açıklamaları şu şekilde:

-Ekonomi yönetimi ya da bir iktidar ekonomiyle alakalı hangi sonuçlar ortaya çıkınca başarılı veya başarısız olur. Bir üretilen mal ve hizmetlerin arttırılması, toplumun zenginleştirilmesi, toplumun daha çok üretir haline getirmesi. Büyümenin gerçekleştirilmesidir. Fiyat istikrarının sağlanması, kalıcı büyümenin gerçekleştirilmesi, makro göstergeler açısından bakıldığında araçtır. Amaç büyümenin gerçekleştirilmesidir.

-Pandeminin kasıp kavurduğu dönemde dahi Türkiye ekonomisi yüzde 1.8 büyümüştür. Daralmamıştır. 2018 rakamlarına baktığınızda. Ekonomide başarının ölçüsü olan büyüme bahsedilen yıllarda en güçlü şekilde ortaya konulmuştur. Benzer trend gelir dağılımı için de geçerlidir. Türkiye'de gelir dağılımı iyileşmektedir. İstediğimiz ölçüde değil ama ciddi anlamda iyileşme vardır. Toplumun alt gelir grubunda bulunan kesime daha fazla kaynak aktarılması gereken politikaları uygulamanız gerekiyor.

-Bu iki kriteri ekonomi başarıyorsa üretiyorsa ve büyüyorsa. 2002'den önce Türkiye ekonomisi yıllık 200 bin konut üretiyordu. Daha sonra 750 bin üretmiş. Bu büyüme gerçekleşmiş. Ölçü budur, onun dışındakiler totolojidir.

-Yapısal reform neyi içerir? Bu eleştiriyi getirenlere sormak lazım. Yapısal reformlar yapılmıyor, AK Parti hükümetleri reformist özelliğini kaybetti deniyor. Bunun gerçekle ilgisi yok. Reformlar yapıldı ve devam ediyor. Bu dinamik bir süreçtir. Her değişim yeni reform ihtiyacını getiriyor. 2002'den bu güne dağlar kadar fark var. Hangi alanda olursa olsun reformist özelliği AK Parti'nin hiç kaybolmamıştır. Meclis'ten çıkan kanunlara bakın. Eğitim, sağlık, adalet, ekonomide sürekli reform vardır. Hangi yapısal reform yapılması gerekiyordu da yapılmadı sorusuna bu iddiayı dile getirenlerin cevap vermesi gerekiyor.

-Dolar bazlı milli gelir rakamlarında bir düzeltme yapmamız gerekiyor. Toplam milli gelir rakamları tanımlanırken o günkü kur üzerinden hesaplanıyor. 2002'de doların fiyatı 1.65 dolardı. 2007'de 1.25 seviyelerine kadar gerilemişti. TL milli gelir rakamını düşük dolara böldüğünüzde yüksek bir dolar milli gelir rakamına ulaşırsınız. Burada doğru olan satın alma paritesidir, tam ölçeni budur. Reel olarak milli gelir her sene artıyor. Burada data kişi başı satın alma gücü paritesi rakamı. Ona baktığınızda herhangi bir geriye gidiş yok, istikrarlı yükseliş var. Dolar bugün 3 lira, yarın 5 lira. 3 liraya böldüğünüzde TL bazlı milli gelir farklı bir gelir, 5'e böldüğünüzde daha farklı bir rakam ortaya çıkınca. Onun için satın alma gücü paritesi olarak kullanmak lazım. Satın alma paritesi itibarıyle hem kişi başına milli gelir hem de toplam milli gelir artmaya devam ediyor.

-Beklentileri karşılamamız gerekiyor. Toplum devam ediyor, değişiyor. Reformların realize edilmesi gerekiyor. Türk ekonomisi istihdam üretiyor. Ortalama neredeyse 1 milyon istihdam üretmiş. Artan nüfusun ortaya çıkardığı iş gücü talebi. Türkiye'de başka talepler de sözkonusu. Sanayi, imalat dışı alandan; yani tarım dışı alana iş gücü aktarılması lazım. Aslında tarımda çalışıyor görünüyor ama gizli işsiz. Tarımda toplam istihdam oranı yüzde 36 oranındaydı. Şu anda bu oran yüzde 22'lere düştü. Oradan 3,5 milyona yakın, tarımdan tarım dışı alana geldi. İlave olarak 3,5 milyon tarımdan tarım dışı alanına geldi.

-Kadın istihdam oranı çok düşüktü. Burada da biz teşvik ettik kadınlarımızın istihdama katılımlarını sağlamak amacıyla. Burada da ilave işgücü talebi ortaya çıktı. Bu talepler olmamış olsaydı diğer ülkelerde ortaya çıkan talep kadar istihdam işgücü talebi ortaya çıkmış olsaydı şu anda Türkiye'de işsizlik oranı sıfır olacaktı.

-Türkiye ekonomisi 19 yıldan beri, son yıllar da dahil olmak üzere istihdam üretmeye devam ediyor. Bu olmamış olsaydı gelen taleplerle birlikte işsizlik oranının en az yüzde 27'e çıkmış olması gerekiyordu. Normale döndükten sonra işsizlik oranı gelişmiş ülkeler seviyesine inebilir.

-Anahtar ve tılsımlı kelime büyüme. En sıkıntılı dönemde Türkiye'nin büyüme tahminleri en az yüzde 5 seviyesindeydi. Çok ciddi şoklarla karşı karşıyaydık. Bizden kaynaklanmayan şoklar da değil. 2018 Ağustos'u ile başlayan süreç. ABD Başkanları Türkiye ekonomisi ile alakalı tweet atıyorlar. 'Finansal piyasalarınızı mahvederim, doların fiyatını yükseltirim' diye tweet atıyor. Hangi ülke böyle bir tehditle karşı karşıya kaldı. Bu çok ciddi bir tehdit. Sadece Trump'ın değil o çevreden finans kuruluşları buna benzer açıklama, hamleler yaptılar. Biden'ın da açıklamaları var. Gelişen ekonomiler için söylüyorum inanın toparlayamazlardı. Çok ciddi bir şoktur bu. Bununla paralel olarak bazı finans kuruluşları irrasyonel kararlar aldılar. Türkiye'deki yatırımları TL'ye çevirdiler, çok ciddi dolar talebinde bulundular. Bununla bağlantılı olarak TL satışından tutun, swap yoluyla elde ettiği TL'lerle yoğun şekilde döviz talebinde bulunarak piyasayı etkilemek. Spekülatif hamleyle alım, sığ piyasalarda o hamle fiyatı etkiliyorsa...

-Somutlaştıralım, ete kemiğe büründürelim. 17 yılda 11 milyon konut üretilmiş, satılmış. Yüzde 2'si yabancılar almış geri kalanı bu ülkede yaşayan vatandaşlar almış. Yüzde 8'i lüks sınıfta. Toplam 11 milyon aile. Somut bu. Bu ülkenin insanları satın aldı. 12-13 milyon sıfır araç satılmış. 13 milyon aile araç almış. 297 milyon akıllı cihaz satılmış. Cep telefonu, bilgisayar vesaire. Şu an yastık altında 5 bin ton altın olduğu tahmin ediliyor. Hane halkının elinde 5 bin ton altın var. Ziynet eşyası, Cumhuriyet altını gibi. Bunun 3 bin 500 tonu AK Parti döneminde satın alınmış. Bu 83 milyona dağılmış durumda. İşte dediğim büyümenin somut yansımaları. Tüketime bakın. Beyaz eşyadır, giyimdir, araçtır. Bütün alanlarda inanılmaz şekilde bir tüketim, üretim ve refah seviyesinde artış vardır. Bir de devletin sunduğu hizmetlerin kalitesi de refahın önemli unsurudur. Çocuğunuz 17-18 öğrencinin olduğu sınıflarda eğitim alıyorsa refah seviyesi yükselmiş demektir. Aynı şey sağlık için de geçerli. Türkiye dünyada bir numaradır. ABD'den çok daha kaliteli sağlık hizmetini ücretsiz temin etmektir.

-Ayrıca bir sıkıntımız daha var. Türkiye toprakları üzerinde egemenliğimizi tehdit edecek çabalar var. Bu sadece terör saldırısı değil. Başka alanlarda ivme kazanmış durumda. ABD müttefiğimiz Suriye'nin kuzeyinde, daha sonra yüzde 30 Türkiye topraklarıyla birleştirilecek şekilde etnik terör yapılanmasına destek veriyor. Sınırdaki illerimizde yüzlerce insan hayatımızı kaybetti. Devletin en temel görevi vatandaşların can güvenliği sağlamaktır. Bu meseleyi de halletmemiz gerekiyor. Buraya da kaynak ayırmamız gerekiyor. Bu mücadeleyi yürütebilmemiz için elimizde kullanabileceğimiz araçları kendimiz üretemiyoruz. Müttefiklerimizden satın alıyoruz. Son yıllarda bu akış durmuş, vermiyorlar. F-16'lardan atılan atılı mühimmat var. Bir tanesinin fiyatı 1 milyon dolara kadar çıkıyor. Çok ciddi bir saldırı var. Ülkenin bütünlüğünü, egemenliğini hedefleyen bunu da doğrudan açıkça ilan edilen bir saldırı var. Buraya da kaynakları aktarmanız gerekiyor. Bakın şunu da söylemiyorum, buraya kaynak aktarıyoruz diğer alanlara büyümeye, kalkınmaya kaynak aktaramıyoruz demiyoruz. Milli Savunma Bakanlığımızın bir ziyaretine katıldım. O ülkenin Başbakanı benimle görüştü. Bizim İhalarımızı satmamız ricasında bulundu. Milletimiz adına gurur duydum.

-Bu toprakların savunması için gereken bütün kaynağı fazlasıyla aktarıyoruz. Savunma rakamları Milli Eğitim'den sonra ikinci rakam. İnanılmaz rakamlar. 100 milyar doların üzerinde. Rakamlar çok büyük. Bu para nereden bulundu? Bu para bütçe imkanlarından kullanıldı. Faiz harcamalarından elde edilen tasarruftan aktarıldı.

'128 milyar dolar buharlaşmadı'

-Önce buharlaştı denildi. Bu rezerv birilerine peşkeş çekildiği, hatta yurt dışına aktarıldığı bile söylenildi. Sayın Kılıçdaroğlu ve muhalefetteki bazı arkadaşlar tarafından ifade edildi. Türkiye ekonomisi esnek kur uygulayan ekonomi. Yani dövizin fiyatı piyasa tarafından belirleniyor. 1990 yılında TL konvertibil olduğu ilan edildi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti 'bana getirilecek olan her TL'ye karşılık rezerv dövizi vermeyi taahhüt ediyorum' demektir bunun anlamı.

-Böyle bir piyasada 128 milyar doların buharlaşması, kaybolması gibi bir durum söz konusu değil. 75 milyar doların Türkiye'deki yerleşik gerçek ve tüzel kişiler satın almışlar, bankalardaki hesaplarında duruyor. Bu paranın 75 milyar dolarını Türkiye'deki insanlar satın almış ve bankaya yatırmışlar. Büyük çoğunluğu TL mevduatlarını Dolar'a çevirmişler.

-Merkez Bankası bilançosuna baktığımızda bu anlamda rezervin kendisi gözüküyor. Sadece ismi değişiyor. Piyasaya TL vermek için bu yolla TL Dolar swapı yoluyla dahil ediyor. 2018-2019 yıllarında 30 milyar dolar cari açık oluşmuş. Bunun kaynağı da dış ticaret açığı ve ithalattır. İthalatın içinde altının payına baktığınız zaman bu dönemde Türkiye 2 yılda 36 milyar dolar altın ithalatı yapmış. 2019'da 11 milyar dolar 2020 yılında 25 milyar dolar. Bu altının küçük bölümü bankalara, kurumlara onun dışında önemli kesimi vatandaş tarafından satın alınmıştır.

-75 milyar dolar bankada 36 milyar dolar hane halkının elinde, cebinde. Özel sektör borcunu ödemiş. Ödediği parayı Merkez Bankası'nın rezervlerinden almış. Özel sektörün yurt dışına olan döviz borcu, ithal ettiği mal, makine karşılığında borçlandığı, kullandığı krediden 43 milyar dolar ödemiş, 2020'de 43 milyar dolar azalmış.

-Yabancı yatırımcı 2019'da 2.7 milyar dolar, 2020'de 9.3 milyar doları dışarı çıkarmış. Bunlar hangi paralar? Daha önce getirdiği paralar. Siz Londra'daki tefecilere döviz sattınız iddiaları var. Hiçbir peşkeş yok. Bu dolarları ne zaman getirmişler Türkiye'ye? 2015-16-17'de getirdiler. 3 liradan, 4 liradan, 5 liradan TL'ye çevirdiler. Sonra bunları 6-7-8 liradan çevirdiler. En büyük zararı bunlar yaşadılar. Biz üzüldük. Londra'daki tefecilere bir aktarım söz konusu değildir. Bu insanlar 12 milyar götürmüşlerse getirdikleri rakam 20 milyar dolardır.

-Dolayısıyla bir buharlaşma yoktur. Bunu herkes kabul ediliyor. O paraları iç ettiniz, suistimale konu ettiniz, peşkeş çektiniz, yurt dışına transfer ettiniz gibi akılla mantıkla izah edilmesi mümkün olmayan iddialarda bulundular. Bu iddialarda bulunanlardan bir özür bekliyoruz. Bunu beklemek hakkımızdır. Sayın İlhan Kesici, bir buharlaşmanın sözkonusu olamayacağını, 'ben konuşmayayım konuşursam partimizin oluşturmaya çalıştığı algı bozulur' dedi.

-Merkez Bankası döviz piyasasıyla ilişkilerini üç yöntemle belirler. Doğrudan döviz alışı satışı yapar. Döviz alım ya da satış ihalesi yapar. Üçüncü piyasa oyuncusu gibi davranır. Üçüncü yöntem olağanüstü yöntem değildir. 2017'de protokole getirilen yöntem doğal yöntemdir. Bu yöntem 2017'de gündeme geliyor. Bir ara 2019'da bu protokol Hazine ile Merkez Bankası arasında yapılmış akabinde kullanılmaya başlanmış gibi söylendi. Sayın Mehmet Şimşek'in bakanlığı döneminde yapıldı. Özellikle Asya piyasasında, Türkiye'de piyasa kapandığında, bir tarafı TL olan işlemler yapılıyordu. Çok küçük alım ve satımlarla TL'nin değeri yükseliyor veya düşüyordu. O zaman gündeme geldi bu. Asya piyasalarındaki bu sıkıntıyı gidermek amacıyla geldi. Kamu bankaları vasıtasıyla bu yapıldı. Kamu bankası Asya piyasasını takip ediyor.

-Asya piyasalarında da piyasa kurucu oyuncular, bankalar var. Bu sorun 2019'da gündeme gelen rezerv politikasına imkan sağlayan bir durumda gündeme gelmedi. 2017'den itibaren etkin bir şekilde uygulandı. Eğer yeterli bilgiye sahip olmadıkları için söylüyorlarsa bilgilerini düzeltsinler, aksi halde büyük yalandır.

-İhale yöntemi şöyle yapılır. İhale yöntemi, doğrudan satış alış yöntemi piyasaya müdahale olarak yapılır. Döviz piyasasında oynaklığı azaltmak amacıyla yapılır. Özellikle TL'nin aşırı değerlendiği yıllarda Merkez Bankası piyasaya döviz satarak doları yükseltmeye çalıştı; yani TL'ye değer kaybettirmeye çalıştı. Diyelim ki doların piyasa kuru 1.5. Merkez Bankası bunu 1.7'ye, 1.8'e çıkarmak istiyor. Türkiye ciddi bir ithalat sıkıntısıyla karşı karşıya kalıyor. Merkez Bankası ihaleyi yaparken diyor ki, 'piyasa 1,5 ama ben 1.6'dan, 1.7'den arttırım yapıyorum' diyor. Diyelim dolar yükseliyor, dalgalanma var. Bunu engellemek istiyor. Piyasa fiyatından daha pahalı dolar alıyor.

-Merkez Bankası'nın 1,5 TL'den dolar alması mümkün iken 1.8'den dolar alıyor. Doların yükselmesini engellemek için piyasa fiyatının altından dolar veriyor. Piyasa 1 milyar dolar satılıyor. Piyasa fiyatı örnek olarak 6,5 lira diyelim. Merkez Bankası 6.2, 6.1, belki 6 liraya satıyor. Biz bu yöntemi kullanmış olsaydık. Piyasaya dolar satışını piyasa fiyatının altından satmış olsaydık bizi çiğ çiğ yerlerdi. Şu anda söylenecekleri tahmin bile edemiyorum. Hem ihale yönteminde hem doğrudan satış yönteminde aynı sakıncalar geçerli.

-Bu yöntemle ticari banka vasıtasıyla piyasaya giriyor. Müdahale amaçlı değil. Müdahale amaçlı olsaydı Merkez Bankası bu dataları paylaşması gerekirdi. Burada bu yöntemi kullanamazsınız. Yoğun bir talep artışı sözkonusu döviz piyasasında. Ekonometrik çalışmaların tamamında sık yapılan müdahalelerin sonucu değiştirmediği görülmüştür. Bu yöntemde Merkez Bankası, daha doğrusu Merkez Bankası bir ticari banka vasıtasıyla döviz piyasasında oyun kurucu araçların üzerinden piyasayı regüle ediyor. 100 dolar talep ediliyor ama arz 80 dolar. Merkez Bankası burada açığı piyasa karşılamadığı zaman sağlaması gerekiyor. İki yöntemle bunu yapamaz. Kamu bankası piyasa giriyor. Oyun kuruculardan bir tanesi. Merkez Bankası'ndan aldığı bu kaynağı hiç dokunmadan doğrudan satıcı arz edici olarak piyasaya giriyor. Piyasadaki arz açığını bu yolla kapatıyor. Karşısındaki alıcı bunun Merkez Bankası'ndan geldiğini bilmiyor. Arada bir alım emri var, fiyat var, satım talebiyle eşleşiyor, piyasa gerçekleşiyor. Kör broker, işlem gerçekleşene kadar kimse bilmiyor. Dolayısıyla kimseye özel fiyat muamelesi yapmanız mümkün değil.

-Merkez Bankası bu yöntemle piyasaya kamu bankasını normal piyasaya dolar satan olarak gözüküyor. Dolar alan ya da satmak isteyenler bunu bankalar üzerinden yapıyor. Oyun kurucu olanlar, o piyasaya girip dolar alıp satma yetkisi olanlar gözüküyor. Modelin özelliği bu. Bu bilgilerin gizli kalması gerekir.

-Merkez Bankası'nın bu yolla ne kadar rezerv kullandığı rakamının açılması isteniyor. Kılıçdaroğlu ve arkadaşların talep ettiği bankalardan döviz alanların açıklanması. Bu rakam aslında Merkez Bankası'nın bilançosunu dikkatle izlediğinizde görebiliyorsunuz. Merkez Bankası'nın 2019 ve 2020 yılında ticari banka vasıtasıyla ne kadar döviz verdiğini anlayabilirsiniz.

-Piyasa şöyle işliyor. Oyuncular piyasaya giriyor. Döviz almak isteyen alım emri gönderiyor, şu fiyattan şu kadar dolar almak istiyorum diyor. Bir başka oyuncu da alım emri görülen fiyattan satım emri veriyor, eşleşme gerçekleşiyor. Satılan tüm dolarlar piyasa fiyatından satılmıştır. Piyasa fiyatının altında bir satış sözkonusu değil. Yöntem zaten buna imkan vermiyor. Bu alım emrine giren oyuncunun, piyasa yapıcı bankanın kimliğini döviz satan, Hazine adına döviz satan muhabir banka, kamu bankası görmüyor, bilmiyor. Sadece tutar ve miktar var, bunu görüyor. Böyle bir piyasa işleyişinde herhangi kişi ve kuruma ayrıcalıklı bir satış sözkonusu olmaz. Sistem buna izin vermiyor.

-Buna kör broker deniyor. İşlem gerçekleşene kadar brokırlerler kör, görmüyorlar. Bu piyasadaki işlemlerin objektif olma şartlarından bir tanesi budur. Karşı tarafta alıcı ve satıcının işlem sona erene kadar birbirlerini görmemeleri gerekiyor. Başta sayın Kılıçdaroğlu'na ve eleştirenleri bu modeli kullandığımız için bize teşekkür etmesi gerekiyor.

Merkez Bankası bunları bu yöntemle piyasaya vermesi gerekir miydi? Elbette gerekirdi

-Piyasada dolara talep varsa, dolar talebi piyasa dinamikleri tarafından karşılanamıyorsa, TL'nin konvertibil olması yüzünden bu talebi Merkez Bankası karşılaması gerekiyor. Eğer bu taahhüdünün gereği talep edilen dövizi vermek zorunda. Bir talep var TL'den dövize geçme talebi. Piyasa karşılamıyorsa Merkez Bankası karşılıyor. Aksi halde temerrüde düşer. Temerrüd ne demektir? İflas demektir.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER