© Ak Gazete 2015

AV. MESUT YILMAZ: İNSANIN EN BÜYÜK AMACI OKUMAK VE OKUTMAK OLMALIDIR!

Kendi işinin dışında, kendisini kitap okumaya, kitap okutmaya ihtiyaç sahiplerine kendi imkânları ölçüsünde kitap yardımında bulunmaya adayan sıra dışı bir Avukat Mesut Yılmaz ile Bursa’daki ofisinde bir araya geldik. Mesut Yılmaz ile kitap okuma bilinci ve ücretsiz kitap hediye etme konuları hakkında konuştuk. Türkiye’de okumaya dair atılan her adım önemlidir. Zira okumak öncelikle bireyin sonrada toplumun kendisine gelmesidir. Bir toplumun kalbi okumasıdır. Bir toplum okumaya veda ettiği gün, öldüğü gündür. Yılmaz, “Kitap okumak insanı ve toplumu fikir sahibi yapar” dedi.

Röportaj: Ziya Gündüz

 

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

1977 İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimini Yalova da tamamladıktan sonra lisans öğrenimimi, İstanbul da Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesinde, 1994/1999 yılları arasında tamamladım. 1999 depreminin de etkisi ile iş hayatına ise halen ikamet ettiğim Bursa da atılmak zorunda kaldım. Halen Bursa da serbest avukat olarak meslek hayatımı sürdürmekteyim. Netice itibariyle Aslen Bayburt’lu olmama rağmen şahsen Yalova’lı ve mecburen ise Bursa’lıyım

Kitap okuma serüveniniz nasıl başladı?

Okuma serüvenim ne zaman başladı onu tam olarak kestiremiyorum. Lakin “kitaba inanıyor” olmaktan gelen bir kitabı sevme heyecanım her zaman vardı sanırsam içimde, içinde kitap olmayan bir evde büyüdüm diyebilirim, ilmihal kitaplarını saymazsak, lakin babam okumamasına rağmen kitaba ve matbuata meraklı idi.

Özellikle yakın tarih üzerine olan kitapları rast geldikçe alırdı. Kitaplarla ilk tanışıklığım böyle başladı diyebilirim. Evimize günlük siyasi gazete devamlı gelir ben ise o gazetelerin daha çok kültür sanat sayfaları ve ekleri ile ilgilenir ve onları biriktirir dosyalardım.

Sonrasında bir ansiklopedi furyası başladı tüm Türkiye’de ve ben o furyadan etkilenmedim çünkü o furyadan önce ben fasikül fasikül ansiklopedi toplayıp ciltletmiştim zaten. O günlere ilişkin yukarıda da bahsettiğim gibi babam kitap okumaz ama kitaba muhabbeti olan biriydi ve kitap için para istediğim zaman hiç yok demez ve zorluk çıkarmazdı. Kitap alacağım demek yeterli idi.

Çok kitap alırdım ve çok sayıda dergi takip ederdim. Diyebilirim ki benim için dergi ve kitap sevgisinde dergi bir adım önde gider. Bunda ihtimal ki gençlik yıllarımda Cemil Meriç’in dergi üzerine yazdığı bir yazısının etkisi çok olmuştur üzerimde ve bununla ilgili acı bir anımdan bahsedeyim. 1999 depremi olduğunda Yalova da oturuyorduk ve depremde oturduğumuz bina yıkıldı. Depremden 3-4 gün sonra binanın enkazı kaldırılırken dozerler binanın enkazına kepçesini sokup çıkardıkça kepçenin parmaklarımı diyeyim ne diyeyim, o parmakların arasından kitaplar dergiler patır patır dökülüyordu. Böyle acı bir sahne yaşamıştım ve gözümün önümden hiç gitmez. Bir kısmını dökülenlerden toplasam da tahminin 3-4 bin kitap ve dergim bina enkazı ile birlikte gitti. Hani anne babamın zoruna gitmeyeceğini bilsem evden çok kitap ve dergilerimin gittiğine yandım desem yalan olmaz.

Yine kitap ile ilgili muhabbetime misal olması açısından Fakülte yıllarımda şimdiki gibi internet ve kitap satış siteleri falan yok tabi kitapla buluşmanın en kolay yolu kitap fuarları Sultanahmet kitap fuarı, Üsküdar kitap fuarı, büyük İstanbul Tüyap kitap fuarı (Beylikdüzü’nde olan) vs. ve aklıma gelmeyen nice kitap fuarlarının gününün gelmesini bekler para biriktirir ve tüm paramı son kuruşuna kadar fuara bırakır çoğu zaman eve dönüş parası olmadan kitaplarımı bir hamal misali toplar sırtıma vurur eve gelirdim. Şimdiki gibi kitabı al kargoya ver gelsin nerde, öğrencisin ne mümkün.

Esasen yeni kitap almaya daha çok meraklıyımdır. Baskısı olmayan kitapları ancak sahaflardan vs. alırım baskısı varsa yeni kitabı tercih ederim. 

Kitap okumayı ve okutmayı neden önemsiyorsunuz?

Bu sorunuza neden okuyalım? Şeklinde bir ayrım ile başlayarak cevap vereyim.

Okumamızın elbette ki ilk ve en önemli sebebi “ikra” ile başlayan bir kitaba inanıyor olmamızdır. Zira “insan” okur. Esasen insanın amacı okumak ve okutmaktır. Hayatı okumak, kainat kitabını okumak, kendin okumak ve bu okuyup tefekkür ettiklerini başkalarına okutmak ve anlatmak. Yaratıcının ifadesiyle “ben bilinmek istedim” den hareketle insanda bilinmek ister. O yüzden öğrendiklerini bildiklerini başkalarına aktarmak ister. Bu yeme içme kadar kutsal ve gerekli bir ihtiyaçtır.

Kitap okumak ve okutmak esasen muhabbet etmek gibidir. Muhabbet ederken, anlatan, tüm benliği ile anlatırken, dinleyen, her an tüm benliği ile kendini muhabbete vermiş olmayabilir. İşte kitabın burada önemi ortaya çıkıyor. Kitabı yazan anlatmışken okuyucu tüm benliğini dinlemeye yani okumaya odakladığı anda kitap elindedir ve o anlatılanlardan en yüksek faydaya erişilmiş olur. Kitap kendisinden talep edildiği anda kendisindeki tüm bilgi birikimi ve tecrübeyi okura verdiği için önemlidir.  Talep edilmenin en üst seviyesinde olan an, faydanın da en üst seviyede olduğu andır. Bu yüzden beyin kitap okurken derki; şuan burada yazılı olana odaklandın ve oradan alabileceğin en üst faydayı al. Seyretmek ve dinlemekte algı bu seviyede değildir kesinlikle. Şimdilerde sesli kitaplar çıktı, kulak dinliyor ama beyin başka bir şey peşinde. Kitap okumakta bunu yaşamazsınız. Veya seyretmede yine bu fayda kesinlikle olmaz. Dinleme ve seyretme bilgi sahibi yaparken kitap okuma fikir sahibi yapar, bunu unutmamak lazım. Ve okurken insan mutlaka yazmakta istemeli ki okumadan beklenen fayda tam anlamıyla tekemmül etmiş olsun. Kalemsiz ve kağıtsız okuma olmaz olmamalı.

Yılda 30.000 civarında kitap dağıtıyorsunuz. Bu anlamda önemli bir örnek olduğunuzu belirtmek istiyorum. Kitap dağıtma fikri sizde nasıl oluştu?

Kitap okumayanların en büyük mazeretlerinin kitaba para vermeyi fuzuli görmeleri zira kitap okumaya ihtiyaç hissetmemeleri ve kitaba ulaşmanın zor olması ile ne okuyacağını bilememesi şeklinde sıralanabildiğini gördüğümde bu boşluğu doldurma adına kendi kendime dedim ki; madem öyle karıca kararınca bu işin ucundan tutayım.

Öncelikle büroma gelen giden kişilerin yoğunluğu bu iş için önemli bir fırsat olduğunu düşündürdü bana ve bütçemin belli bir kısmını toplu kitap alımına ayırdım. Şöyle ki üzeri fiyatı 30 TL olan bir kitabı toplu alımda 15 TL civarında bir rakama alabiliyorsunuz yani, yaklaşık yarı fiyatına, sonrasında marketlerdeki kasa önünde satışa sunulan ürünlerden esinlenerek, misal sakız almaya ihtiyacınız yoktur ama kasada gözünüze sokarlar sakızları ve siz ihtiyacınız olmasa da alırsınız o sakızlardan aynı o misal büronun giriş ve çıkışına kitapları koydum. Ve “kitaplar sizindir alabilirsiniz” yazısınıda görülecek büyüklükte oraya yazınca, insanlar hem bedava hem de tabiri caizse gözüne sokulmuş olmasından dolayı kitapları almaya başladılar. Ne oldu kitaba para vermediler, ihtiyaç hissetmeseler bile önlerine koyunca alma ihtiyacı hissettiler, kitaba ulaşmak için bir gayrette sarf etmediler, önlerine geldi,  para da vermediler, bu artılar yan yana koyulunca bir paket program misali projem amacına ulaştı.

Bunun dışında ihtiyaç sahibi olduğunu öğrendiğimiz okullara da talep halinde toplu kitap bağışları yapmaktayız.

Kitap dağıtımında seçici davranıyor musunuz? Daha çok ne tarz kitaplar dağıtıyorsunuz?

Dağıttığım kitaplar daha çok dini içerikli kitaplar, herkesin ortak noktası olması ve önyargısız olarak almaktan imtina etmeyecekleri kitapları seçiyorum. Sait Çamlıca / Okuyorum Yayınları, Üsküdar Yayınevi/ Ataullah İskender-i kitapları, daha çok dağıttığım kitapların başında gelir.

Zaman zaman iş ve kişisel gelişim kitaplarıda dağıttığım oluyor Bu kitaplarda tercihim daha çok Elma yayınevi ve Ahmet Şerif İzgören kitapları olmaktadır. Lakin bu kitapları daha çok personelime ve müşterilerimden ilgisini çekebileceğini ve faydalı olabileceğini düşündüğüm kişilere kendim elden veriyorum. Bu mana da benimle bir şekilde teması olmuş tüm kişi ve kuruluşlara benden bir kitap almak nasip olmuştur onlara mutlaka kitap veya kitaplar hediye etmişimdir.

Personel demişken yaklaşık 8-10 sene önce personelin kitap okuma alışkanlığı edinmesini temin etmek için okudukları her kitap başına 20 TL ödül vermiştim hatta bu projem Ahmet Şerif İzgören’in MOKS adlı kitabında da bahis konusu edilmişti.

Yine bu çerçevede sigarayı bırakan personele bir asgari ücret miktarı ödül vermiş daha sonrasında bunu günümüzde ise sigara kullanmayan personele yıllık izinlerine +5 gün eklemek suretiyle bir başka ödüllendirme sistemine çevirmiş bulunmaktayım.

Avukatsınız, aynı zamanda şiir ile de uğraşıyorsunuz. Hatta bu alanda yayımlanmış bir şiir kitabınızda var. Şiir ve şiir kitabınızla ilgili neler söylemek istersiniz?

Her Anadolu çocuğu az biraz şairdir. Bizimkide o misal aslında, şiirden ziyade iç dökmek diyelim, kâğıtla dertleşmek, hasbihal etmek.  Dertli olan şiir yazar, bizde fakülte yıllarında çok sıkıntı çektiğimizden olsa gerek, şiir gibisinden bir şeyler karalamaya başladık.

Şiir yazmak bir iç devinimdir, derdini dile getirme çabasıdır. Lakin derdini dile getirebilecek kadar kelime haznende kelime yoksa, onu da yapamaz insan.  Zira İbn Arabi’ye göre “kelime” Arapça “yara izi” demektir. Ağzımızdan çıkan kelimeler muhatabımızda iz bırakır, yara açar. O yüzden yazabilmek için okumanın yani iç devinim için dolmanın mutlaka olmazsa olmaz olduğunu düşünüyorum. Tabii adınız Necip Fazıl Kısakürek değilse. Üstada sormuşlar,“ya üstad seni hiç okurken görmedik ama devamlı yazıyorsun bu nasıl iş diye” üstad da “siz hiç süt vermek için süt içen inek gördünüz mü” şeklinde latife yapmış ya o misal işte, üstad değilseniz okumadan yazamazsınız, hatta daha ileri gideyim okumazsanız konuşamazsınız bile. Misal kendim için zaman zaman okumaya değişik sebeplerle ara verdiğim oluyor ve hemen haftasına konuşmam yavanlaşmaya ve daha çok argo kelimeler kullanmaya ve dahi konuşamadığımdan yani derdimi anlatamadığımdan olsa gerek daha sinirli ve hırçın olamaya başlıyorum. Bunu fark ettiğim anda ise hemen Cemil Meriç misali kitaplara, dergilere sığınıyorum.

Mahsuru yoksa bizimle bir şiirinizi paylaşır mısınız?

Aşağıda paylaştığım şiirimi bir sabah erken saatte birşeyler okurken Temmuz Dergisi’nin kapak resminin altında Alev denizindeyim, ifadesini gördüm ve oradan yol alarak aşağıdaki satırlar ortaya çıktı.

NEDEN

Alev denizindeyim,

Gemilerim mumdan,

Bu boş vermişliğim,

Belki de ondan.

 

Bir büyük savaştayım,

Kalelerim kumdan,

Bu çaresizliğim,

Belki de ondan.

 

Kendimce zenginim,

Paralarım puldan,

Bu itibarsızlığım,

Belki de ondan.

 

Esasen müminim,

Taleplerim kuldan,

Bu sıkıntılarım,

Elbette ondan.

 

Gelelim mesleki hayatınıza. Hukuk büronuz nasıl çalışıyor? Bize çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz? Hukuk büronuzun çalışma temel kriterleri nelerdir?

Herşeyin hayat amacı olduğu gibi bizim büromuzunda bir hayat amacı var. Bu hayat amacını İbrahim Tenekeci’nin “Arzumuz; huzurlu başarı, merhametli büyümedir” sözünde bulduk ve bu çerçevede iş alıyor, iş yapıyoruz. 

Ve yine Alev Alatlı’nın ifadesiyle “Yasaların tanıdığı haklardan insanlık veya Allah adına feragat etmenin garipsenmediği bir yeni düzen getirmek için çalışıyoruz.” Nedir bu feragat veya feragatler derseniz. Misal Türkiye’de “faizsiz iş ve işlem yapan tek hukuk bürosuyuz” hiçbir alacak talebimizde faiz talep etmeyiz. Faiz talep edecek kişi veya kuruluşlarlada çalışmayız. Bu çerçevede devlet kurumları veya faizsiz iş ve işlem yapamaz durumdaki hiçbir kişi ve kuruluşla çalışmayız.

Netice de Faizsiz tahsilât iş modelimiz: Adalet duygumuzun etkisiyle sürüden ayrılma gayretimizin neticesidir ve bu durum bizim dışımızdakilerde ilgi, bizi anlayanlarda ise sevinç ve gurur duymalarına neden olur. 

Yine “her mahalleye bir kasap lazımdır ama o siz olmayın” misalinden hareketle ceza ve boşanma davasını da almıyor ve bakmıyoruz.

Hocam bize zaman ayırdığınız için size çok teşekkür ediyorum.

Bende sizlere teşekkür ediyorum.

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER