© Ak Gazete 2015

Bu kadar mı zordu, “Benim adayım, kardeşim Tayyip” demek!

Ali Karahasanoğlu'nun köşe yazısı

 

 

O size, 2002’de.. 

Bugün sizi cumhurbaşkanlığına aday göstermek isteyenlerin (laikçi yasakçıların) kumpası ile kendisinin milletvekili adaylığı düşürüldüğünde..

Partiyi emanet etti..

Kendisi milletvekili seçtirilmedi..

O dönemlerin, alışık olduğumuz yargı-CHP işbirliği ile, “Tayyip Erdoğan milletvekili adayı olamaz” dediler..

Ama o pes etmedi..

Kendisi aday olamıyor diye, endişe etmedi...

Partisinin başında çalıştı..

Sizin başbakanlık koltuğuna oturmanız için çalışmaktan hiç geri durmadı..

Azıcık tereddüt geçirmedi..

Ama haksızlık edemeyiz..

O size ne kadar güvendi ise..

Siz de o güveni hakettiniz..

Hakettiğinizi ispatladınız..

Oturduğunuz koltuğun sarhoşluğuna kapılmadınız..

Size emanet edilen başbakanlık koltuğuna çökmek, oradan kalkmamak, “emanete ihanet etmek”, aklınızın köşesinden bile geçmedi.

Oysa, Tayyip Erdoğan’ın sözde yargı kararı ile aday olamayacağını ilan eden egemenler, ne yapmak istiyorlardı?

Kişilerin nefsine hitap edip..

Makam hırsı ile hareket edilmesini..

Koltuk sevdasına kapılınmasını..

“Kardeşler arası”nda nifak çıkmasını istiyorlardı..

“Tayyip Erdoğan’ı, bir abidik gubidik yargı kararı ile seçim dışı bırakırsak, yerine geçen kişinin de egosunu tahrik edersek.. Kişisel hesaplaşmalar başlar. Çözülmeler olur. Bölünmeler yaşanır.. Biz de aradan sıyrılır, tepelerine bineriz”düşüncesi ile oynanmıştı o oyun..

Sadece size karşı değil..

Tayyip Erdoğan’a karşı da tahriklerde bulunuyorlardı..

“Ne olur ne olmaz.. Bu dünya tatlı.. Sen şimdi başbakanlık koltuğunu Abdullah Gül’e verirsen.. Partinin ikinci ismine teslim edersen.. Onun bir altyapısı var.. Sonra sana geri iade etmeyebilir.. Sana tamamen itaat edecek, sözünden hiç çıkmayacak.. Başbakanlık koltuğunu tümü ile emaneten dolduracak bir isim seç” fitnesini Tayyip Bey’in kulağına fısıldadılar..

Tayyip Erdoğan bunları fırsat vermedi..

Laikçilerin anladığı manada emanetçi, yani kukla bir isme değil, size verdi emaneti..

Siz de, 2002’de bu oyuna gelmediniz..

Hiç tereddüt etmeden..

Bir saniye bile, o koltukta fazla durmadan..

Emaneti alıp, kabul ettiğiniz gibi..

Hak sahibine iade ettiniz.

“Ego”yu sıfırlayan bir tavırla..

“Ene”yi ayaklar altına alan hareket ile..

“Alavere-dalavere” işlerinin karakter meselesi olduğunu..

“Vefa”nın, Uğur Dündar’ın mezun olduğu İstanbul’daki lisenin isminden ibaret olmadığını..

“Emanet”in, insanın kendi malından bile değerli olduğunu..

Gösterdiniz.. İspatladınız..

Bu hareket tarzının yaşanabilirliğine inanamadı, oyun kurucular.. 

Akılları almadı, bu “büyük hareket”i..

Alırken de.. Verirken de.. Alınan ve verilenin değerinin yüksekliğine rağmen..

Yaşanılanların rahatlığına kendi mantıklarında bir izah getiremediler..

Hafsalalarının çok ötesinde, somut bir canlı örnek ile karşılaşmışlardı..

Onlar..

Güneş Motel’i biliyorlardı..

11 milletvekilinin Adalet Partisi’nden seçildikleri halde, tam zıt parti olan CHP’ye hükümet kurdurmak için, nasıl istifa ettiklerini, bunların 10 tanesine nasıl yüzsüz bir icraat ile bakanlık verildiğini biliyorlardı. 

28 Şubat’taki Hüsemettin Cindoruk hareketini biliyorlardı..

10 milletvekili olan partiye, 7 bakanlık verildiğini, onların da nasıl ahlaksızca bunu alıp kabul ettiklerini biliyorlardı.

DYP’den tehditle, şantajla, küçük vaatlerle istifa ettirilen milletvekillerinibiliyorlardı.

Başbakanlık için değil..

Başbakan’ın işine gelmezse, iki dakikada azlettireceği makam olan sıradan bir bakanlık için, 32 takla atanları biliyorlardı..

Ama şimdiye kadar politika dünyasında, böylesine menfaat gözetmeyen bir hareket tarzı ile hiç karşılaşmamışlardı..

Şaşırdılar. 

Donakaldılar, o laikçi egemenler!

“Neler oluyor” dediler..

Anlayamadılar, yaşananları..

Gün geldi..

AK Parti iktidarında, ilk defa cumhurbaşkanı seçimlerinin vakti geldi.. 

Cumhurbaşkanı kim olsun tartışmalarında..

AK Parti muhalifleri bölündüler.. Kimisi, “Tayyip Erdoğan olmasın da, kim olursa olsun. Erdoğan dışındaki herkesi yola getiririz” dedi.. Kimisi, “Abdullah Gül’e razıyız. Hem böylece araları da açılır” dedi..

Ama 2002’de yaşanılanları bilenler..

“Bunların arası açılmaz. Bunlar arasında kader arkadaşlığı var. İnanç birlikteliği var” dediler..

Yanılmadılar..

Tayyip Erdoğan, 2002’deki tavrının aynısını tekrarladı.

“Adayımız kardeşim Abdullah Gül” dedi..

Vicdansızlar 367’yi icat ettiler..

Bugünlerde, Abdullah Gül’ü çatı aday olarak göstermek isteyen hokkabazlar, Anayasa Mahkemesi’ne koştular..

“Olmaz, 367 olmadan, cumhurbaşkanı seçilemez” dediler..

“Abdullah Gül’ü cumhurbaşkanı seçtirmeyeceğiz” dediler..

İlk aşamada başardılar..

Anayasa Mahkemesi kararı ile seçtirmediler.. 

Tayyip Erdoğan, “Gül cumhurbaşkanı olsa da olur, olmasa da olur. 5 senedir Sezer ile idare ettik. Sezer’den daha kötüsü olacak değil ya.. Uzlaşıp, bir başkasını cumhurbaşkanı seçtireyim” demedi..

Anayasa değişikliği yapıldı.. 

“Cumhurbaşkanını halk seçsin” değişikliği yapıldı.. 

Yine adayı değişmedi Tayyip Erdoğan’ın: “Kardeşim Abdullah Gül!”

Ne Erdoğan.. Ne Gül.. 

Aralarına hiç nifak sokmadan..

Düşman çatlatırcasına..

CHP’yi patlatırcasına..

Birlikte yürüdüler yollarına..

Cumhurbaşkanlığı koltuğunda, araları açıldı mı?

Ne girişimler yapıldı..

“Şu kanunda Gül’den veto gelecek” dediler. Başaramadılar.

“Çankaya’nın noteri” deyip, kızıştırmak istediler, yapamadılar..

Birlikte yol yürüyüşü sürdü..

Tüm bunlardan sonra..

Bugün geldiğimiz noktada..

Ben isterdim ki..

2002’de Tayyip Erdoğan ne kadar kolay dedi ise..

2007’de ne kadar rahat dedi ise..

2018’de de Abdullah Gül o rahatlıkta, o kolaylıkta demeli idi..

“Benim adayım, kardeşim Tayyip Erdoğan!”

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER