© Ak Gazete 2015

Eğitimsiz dedikleri halk ülkeyi kurtardı

“Her darbeci Atatürk’ü kendine kılıf yapmıştır. Atatürk’ün üzerinden de o yükü indirmek lazım. Atatürk kimseye darbeyi vaz etmedi. Hep millete güvenmiştir. Ama darbeciler Kemalizm ve darbeciliği eşleştirmiştir. Bu milleti anlamadan ne dününü ne de geleceğini anlayamazsınız. O yüzden bu ülkenin en önemli varlığı nedir derseniz bence milletidir.”

 

 

Devletin kılcal damarlarına kadar sızmış bir terör örgütünün darbe kalkışması darbecilerin hiç hesaplayamadığı bir biçimde milletin destansı direnişi ile bertaraf edildi. FETÖ’nün oluşturduğu tehdidi ve tehlikeyi 2007’lerden bu yana farkedip yazan, söyleyen bunun bedelini de FETÖ’cüler tarafından yargılanıp hapse atılarak ödeyen gazeteci Nedim Şener’le 15 Temmuz’un öncesi ve sonrasını, yargılamaların seyrini, FETÖ ile mücadelede gelinen noktayı konuştuk. 

 

 

Bunca darbe geçiren ve sessiz kalan millet 15 Temmuz’da niye sokağa çıktı sizce? 

Türk halkı darbenin demokrasiyi nasıl gerilettiğini zaman içinde deneyimleyerek gördü. Yurtta Sulh Konseyi Bildirisi denilen paçavrayı okuduğunuzda bir cennet vadediyor. Demokrasi hülyası vadediyor. İnanılmaz bir metin yazılmış. Hukuk, demokrasi, özgürlük diyor. Ama insanlar darbecilerden böyle bir sonuç alınamayacağını çok iyi biliyor. Seçimle gelmiş bir hükümetin seçimle gitmesi gerektiğini idrak etti Türkiye. En önemlisi de kimi kesimler tarafından eğitimsiz, cahil denilen milyonların bunu özümsemiş olması. Bence Türkiye’nin büyük hazinesi bu darbe girişimine verdikleri tepki. Zaten ileriki tarihlerde sosyolojik, toplumsal ve siyasi boyutu iyi analiz edildiğinde açığa çıkacaktır. Niye böyle yaptılar? Sadece Erdoğan’ı kurtarmak için mi, devleti kurtarmak için mi? Hayır bu bir refleks. Türkiye’de artık bu refleks gelişmiştir ve Osmanlı’da padişahları indiren yeniçerilerden başlayarak birkaç yüzyıldır devam eden darbe tarihi bence 15 Temmuz’la beraber kapanmıştır bu anlamda. İkincisi darbeye destek olmak için de kimse çıkmadı, bu da önemli bir şeydi.

O gece işgalci askerlere karşı koydunuz ama haberci olarak FETÖ’yle mücadeleniz daha eskiye dayanıyor...

2007 yılında Hrant Dink cinayetinde FETÖ’nün parmak izlerini görüp kanlı bir örgüt haline dönüştüğünü belgeyebildiğim için bu örgütün üzerinde durmak gerektiğini söylemeye başladım. Poliste, yargıda nasıl yapılandığını aşağı yukarı gözlemleyebiliyordum. 2009’da bir şey yapmak istedim ve Ergenekon Belgelerinde Fethullah Gülen ve Cemaat diye bir kitap yazdım. O tarihlerde kendilerine cemaat denilmesini bile yasaklayıp Hizmet veya Gönüllüler Hareketi diyorlardı. Ben o süreçte bu mücadeleyi kendi başıma yapmaya çalıştım. Çünkü toplumda onlara karşı mücadele edecek örgütlü bir yapı yoktu. Olması mümkün değildi. Bugün FETÖ’ye karşıymış gibi görünen ve hızlı mücadele eder görünen birçok insan o tarihlerde zaten onlarla el ele ve son derece mutlulardı. Gülen’e güzellemeler yapıyorlardı. Ama ben bunu hep Türkiye toplumu açısından tehlike olarak gördüm; bir yurttaş ve vatansever olarak bunları anlatmaya çalıştım. Sadece bunun üzerinde durduğum için bana terörist denildi, tutuklandım. O zaman Ergenekoncu diyorlardı bugün başka yaftalar yapıştırıyorlar. Hiç önemli değil. Önemli olan ülkem ve halkın ayakta kalması. Herkesin kendine biçtiği bir misyon var. Herkes nasıl isterse öyle yaşar. Kimseyi başka türlü davranıyor, düşünüyor diye eleştirecek değilim. Önemli olan benim mesleki sorumluluğum. Yurttaş sorumluluğu benim için en ağır basan yanı. 

Bu kanlı darbe girişimine giden süreç nasıl gelişti?

17/25 Aralık büyük bir travma aslında. Erdoğan 2012 yılında uyarı yapmaya çalıştı. 2012 yılının 7 Haziran’ında MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın tutuklanma girişimi aslında Erdoğan’ı hedef alan bir olaydı. Olayın kendisini tutuklamaya yönelik bir girişim olduğunu açıkça söyledi. Fakat hiç kimse bu konunun üzerinde pek durmadı. Kim Hakan Fidan’ın hukuksuz bir şekilde tutuklanmaya çalışıldığına dair bir soruşturma açabilirdi? Hangi polis bunun operasyonunu yapacaktı ve hangi mahkeme yargılayacaktı? Ama 17/25 Aralık’ta FETÖ kendini çok belli etti ve Erdoğan bunu artık bir devlet meselesi haline getirdi. Milli Güvenlik Kurulu’nda kararlar alındı. Bugün AK Parti’ye oy verenlerin yüzde 60-70’i kararını Erdoğan’ın şahsı ile ilişkilendirir. Yüzde 30-40’ı da parti ile ilişkilendirir. Erdoğan’a büyük bir güven var. Bu bir toplumsal hassasiyet oluşturdu. 15 Temmuz’da sokağa çıkan insanların profiline baktığınızda, şehitlerin profiline baktığınızda hangi toplumsal grubun orada olduğunu daha net görürsünüz.  

HALK SOKAĞA ÇIKMIŞSA YENİLECEKLER DEDİM

O  gece darbe gerçekleşsin diye bekleyen, alkışlayan hatta tiyatro diyen insanlara baktığınız zaman da aşağı yukarı kimin ne yapıp, yapmadığı hakkında bir fikir veriyor bu tablo. Daha önce Adnan Menderes’in başına gelen aslında Türkiye’nin başına gelmiş bir olaydır. Onların verdiği bir birikim var Türkiye toplumunda. Bu sefer ilk anda terör saldırısına karşı bir önlem midir diye bir tartışma yaşandı ama erken vakitte Hükümet yetkilileri bunun bir FETÖ kalkışması olduğunu söyleyince halk bu tehdidin doğrudan başta Erdoğan’a yönelik bir kalkışma olduğunu farketti ve onu kurtarmaya çalıştı. Aslında yaptıkları şey Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni darbecilerden kurtarmaktı. Bu çok kısa süre içinde Anadolu’da yankı buldu. Ben şaşırdım açıkçası, İstanbul’da olabilirdi fakat Anadolu’da da insanların bu hassasiyeti vardı. Değişik illerden haberler geliyordu Onları paylaşıyordum sürekli. Saat 23.00 civarı “Halk sokağa çıkmışsa bunlar yenilecektir” diye paylaşımlar yaptım sosyal medyadan. 

O gecenin tepkisi aynı zamanda devlete karşı bir terör örgütünün darbe girişimine bir karşı duruştu. O gece sokağa çıkanları çok ciddiye alıyorum ve tepkilerini okumaya, konuşmaya, anlamaya çalışıyorum. Bu geceye ait yapılmış anketleri okuyorum. 27 Nisan Muhtırası, 28 Şubat Postmodern Darbesi ve ondan öncekiler bir birikim yapmıştı. Bu darbe girişimini FETÖ’cüler değil başka bir cunta da yapmış olsaydı bu direniş aynı kuvvette olurdu. Ordu içinde hangi cunta yapılanması olursa olsun kaybetmeye mahkumdu. 

FETÖ’yle mücadele devam ediyor. Ama örgüt hâlâ faal. Sizce şu an ne durumdalar?

TSK yönünden mücadele çok titizlikle yürütülüyor. TSK’da FETÖ’cülerin tespitine yönelik kriterler belirlendi toplamda 250 tane. FETÖ ile mücadele başladığı zaman Bylock kullanıcısı olmak, yayınlarına abone olmak, çocuklarını FETÖ okullarında okutmak, Bank Asya’da hesabı bulunmak gibi 4-5 kriter sürekli yazılırdı. Ama TSK bunu 69 ana başlık 250’ye yakın alt ara başlık olarak sınıflandırdı. Sayıları 4 bine yakın itirafçının hayat hikayelerinden damıtılarak bir FETÖ’cü profili çıkarttılar. Okul hayatından başlayarak bir kişi nasıl alınıp hangi evrelerden geçiyor. Sınava giriş, evlilik, mesleki kademe yükselişleri, yabancı dil eğitimi, yurtdışı görevleri dahil olmak üzere bunların hepsi kademelendiriliyor ve bunlara göre bir puan veriliyor. Nitelikli bir ayrım yapılıyor. TSK’dan bu şekilde 15 bine yakın bir ayıklama gerçekleşti. O insanlara da baktığınız zaman zaten ifadeleri alındığında itiraf ediyorlar. Bu da önemli bir şey. Dolayısıyla orada mücadelede önemli bir yol alındı. Yargı çok ciddi şekilde temizlendi. Ama ben hâlâ aynı konu hakkında verilen farklı kararları okuduğum zaman veya bazı tahliye ve  tutuklamalara baktığımda kripto elemanlar olabilir mi, FETÖ ile mücadeleye zarar vermek amaçlı bir işlem midir diye şüphe ettiğim olabiliyor. 

Şu noktada öngörünüz nedir?

Bence asıl tehlike sivil alanda. Çünkü yeni bir sistem kuruldu. Bürokrasi yeniden şekilleniyor. Kendilerini çok iyi kamufle ediyorlar. Siz yurt dışında görevlendirmişsiniz, yurt içinde önemli görevlere vermişsiniz. Ama adamın ne yapacağı belli olmuyor. Bunun çok kanlı bir örneği Rus büyükelçisine yapılan suikastti. İlk anda el Nusra, İslamcı Radikal dinci suikast motifi verdiler. Yurt dışından sahte El Nusra bağlantısı bile kurdular. Çünkü FETÖ bunu yapabilecek kalibrede bir örgüt. Korkum ne şu; bir suikast girişimi olabilir. Bunun yol açacağı bir kaos ve o kaosu önlemeye yönelik bir başka operasyonla beraber istikrarın bozulmasına yol açabilirler. Ya da mevcut demokratik ortamın başka bir tarafa evrilmesi gibi bir çaba içerisine girebilirler. Bu risk var ve FETÖ bunun için çok fazla imkana sahip. 

FETÖ’CÜLER RUHLARINA  KADAR ÇÖZÜLDÜ

Düşünün 15 Temmuz’da Kara Kuvvetleri Komutanı olan Yaşar Güler’in Koruma müdür yardımcısı Özel Kuvvetler mensubu Burak Akın eğer bir buçuk yıl sonra FETÖ’cü olduğunu itiraf ediyorsa ve biz Adil Öksüz’ü arayan polis ekibinin başındaki kişinin FETÖ’cü olduğunu ancak iki yıl sonra anlıyorsak veya herkesi FETÖ’cü diye fişleyen bir rektör FETÖ’den açığa alınıyorsa bu risk hâlâ var. 

Çünkü FETÖ’cü kendini bu milletin hiçbir değeri ile özdeşleştirmiyor. Çünkü onların inandıkları şeyler farklı. Seçim süreçlerinde kendi mesajlarında gördük; PKK ile işbirliği yapmaktan kaçınmıyor. Her örgütün bir namusu, ilkeleri vardır. Bazı örgütlerle mücadele ederken şunu bilirsiniz; suikast yapar ama vatana ihanet etmez dersiniz. Kendi içinde bazı ilkeleri vardır. Bunlarda hiçbir şekilde ilke yok. O yüzden devletin FETÖmetrede olduğu gibi son derece etkili, titiz bir çalışma içine girmesi lazım. İyi niyetle kendini anlatıp, bu işin dışında kalmaya çalıştığını söyleyenler de var. Onların vereceği bilgiler, ipuçlarından da istifade edilmeli. 17/25 Aralık sırasında sonrasında FETÖ ile mücadele başlayacağı zaman bir emniyet yetkilisi ile görüştüğümüzde devletin elinde 25-30 sayfalık bir kayıt vardı örgütle ilgili. Ama elimizde şu an 4000 sayfalık bir itiraf metni, on binlerce sayfa belge, döküman var. Artık ruhlarına kadar çözüldü ve onların ne yapacağını biliyoruz. Sadece onların yapacaklarına karşı ülkemizi nasıl koruyacağımızın kararını net vermemiz gerekiyor. 

TSK’da uygulanan FETÖmetre değil ama ona benzer bir ayıklamanın yapılması gerekiyor. Sonuçta hep beraber bu ülkede yaşıyoruz. Herkes fiilinden, suçundan sorumludur. Belki büyük bir av gibi değil ama insanların mevcut durumunu kendilerinin anlattıkları, devletin de risk gördüğü yerlerde müdahale ettiği bir düzene geçmek gerekiyor. Yoksa Dışişlerinde, devletin önemli kurumlarında bir belgenin onların eline geçmesi veya dezenformatik hale getirilmesi, algı operasyonu yapılması hiç zor değil.   

DARBEYE KALKIŞAN İLK TERÖR ÖRGÜTÜ

FETÖ davalarının seyrini nasıl görüyorsunuz? 

Bizim yargılandığımız kumpas davalarında akla hayale gelmeyecek iddianameler vardı. FETÖ’cüler sivili veya askeri görüntüleri ile tespit edildiği halde “Bu ben değilim montaj” gibi trajik savunmalar yapıyorlar. FETÖ’cülerin istediği adalet onların serbest kalması. Ama adalet aynı zamanda suçlunun cezasını da bulmasıdır. Darbe davalarını takip ettiğiniz zaman dünyanın eleştirebileceği çok fazla unsur yok. “İşkence görüyoruz” diyorlar. Ama hiçbir somut delil yok. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın Yaveri Levent Türkkan gözaltında verdiği ilk ifadede, terörle mücadele şubedeki ve savcılıktaki ifadesinde her şeyi itiraf ediyor. Ama yargılamalar başlayınca örgüt üyeleri ile aynı hücreye koyuyorsunuz. Bu kez “İşkence altında ifade verdim” diyor. Yargılamalar tahminimden çok daha iyi gidiyor. Geçmişte çok kötü yargılamaların muhatabı olduğumuz için bazı şeyler ekleme mi montaj mı, subjektif yorumlara mı dayalı ayırt edebiliyorum.  Öyle bir yargı pratiğinin ateşinden geçmiş biri olarak söylüyorum; sadece Yurtta Sulh Konseyi İddianamesi ile Genelkurmay İddianamesini okuduğunuz zaman olayın bütün fotoğrafı ortaya çıkıyor. 

Nasıl ki 15 Temmuz darbesine Türk halkı şerefle direnmişse Türk yargısı da darbe davalarında çok şanlı ve şerefli bir yargılama yapıyor. Geçenlerde bir istatistik yayınladım. 200 civarında askeri öğrenci veya düşük rütbeli 800 tane de er için beraatler var. Yargı iyiyi kötüyü, yanlışı doğruyu elinden geldiği kadar ayırmaya çalışıyor. Ben kendime şöyle bir görev çıkardım. Mahkum olanların er veya öğrencilerin mahkeme kararlarını toplayacağım ve hangi gerekçeyle cezalandırılmış buna bakacağım. Darbeye generaller karar verdi, emirleri onlar verdi ama birileri ateş etti, birileri tanklarla insanları ezdi, birileri uçaklarla bombaladı, roket attı, tabanca sıktı. Dolayısıyla bizim onları görmemiz lâzım. Siz hiç bir generalin o gece silah kullandığını gördünüz mü? Dolayısıyla burada biz kişilerin fiillerinden sorumlu olduğunu düşünüyoruz. Dünyada ilk defa bir terör örgütü darbe yapmaya kalktı. Ve Türk yargısı bu terör örgütünü en evrensel kurallara göre yargılıyor. Şimdiye kadar emir-komuta zinciri içerisinde darbeler gerçekleşti. Genelkurmay Başkanı bütün ordu kademesi ile beraber o darbenin tarafı oldu. Burada hem Komuta kademesine hem de Türk halkına karşı bir saldırı sözkonusu. 40-50 yıldır TSK ve devletin bütün organları içinde yer bulmuş bir yapılanma darbeye kalkıştı. Normal şartlarda dünyanın hiçbir yerinde Türkiye’deki gibi adil bir yargılama yapılmaz. 181 sivil vatandaş olmak üzere 250 şehidimiz, 3 bine yakın yaralımız var. Darbecilerden öldürülen 36 kişi. O gecenin sıcaklığı ile bu sayı 36 değil 360 hatta 3600 de olabilirdi. Ama Türk halkı sokakta teslim olan, ne olduğunu anlamamış erleri alıp polise teslim etti. Polise sarılıp ağlayan erleri gördük. Türk halkı darbecilerden daha sağduyulu davrandı ve o sayı 36’da kaldı. Üniformanın içinde gördüğü her şahsı kendi evladı ile özdeşleştiren bir halk var. 

Ancak ısrarla bunları görmek istemeyen, manipülasyonlara inananlara ne dersiniz? 

Sosyal medyada bu türden yalanları gördüğüm zaman paylaştığın bir cümle var: Her yalanın bir müşterisi vardır, yeter ki işine yarasın. O gece ile ilgili tiyatro veya kontrollü darbe diyenlere ben sadece Allah’tan şifa diliyorum ve bir doktora görünmelerini tavsiye ediyorum. Makarnacı diye eleştirdikleri, küçümsedikleri insanların darbeye direnişi karşısında eziklik hissettiklerini düşünüyorum.  O gece halk ellerinde palalar, silahlarla sokağa çıkmadı. Hepsinin otopsi raporu var. Gerçeği görmemekten kaçmanın travmatik sonuçları bunlar.

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER