İsrail Cihat Yaycı'nın sözüne geldi! Türkiye hamlesi
GÜNDEMHaber7 yazarı Taha Dağlı "İsrail'in eninde sonunda geleceği yer Türkiye" adlı köşe yazısında, Doğu Akdeniz'deki gelişmeleri kaleme aldı.
Dağlı yazısında, İsrail'in Doğu Akdeniz'de Türkiye'ye karşı adımlar attığı, ancak bunların hepsinin karşı hamlelerle boşa çıkartıldığından bahsetti. Dağlı, İsrail'in eninde sonunda Türkiye'ye yaklaşmak zorunda kalacağını belirterek, Cihat Yaycı'nın Türkiye-İsrail arasındaki deniz yetki alanları tezini gündeme aldı. Yazıda Dağlı, Yaycı'nın o haritasının İsrail basını tarafından da konuşulmaya başlandığını aktararak, İsrail medyasının "EastMed'in gerçekleşmesi için en uygun adres Türkiye" ifadesini kullanıldığını kaydetti.
İşte Taha Dağlı'nın o yazısı;
Tel Aviv yakınlarında bir şehir var, adı Kafr Kasım.
1948’de yüzbinlerce Filistinli sürgün edilmiş, onların toprakları üzerine İsrail devleti kurulmuştu.
Sürgünden kurtulan bir avuç Filistinli, bugün İsrail’e bağlı Kafr Kasım gibi şehirlerde yaşamlarını sürdürüyorlar. Bu bölgeleri Filistinliler “48 şehirleri” diye tanımlıyor.
1948’de sayıları azdı şimdi ise 2 milyon civarındalar ve İsrail nüfusunun yüzde 20’sini oluşturuyorlar.
Gazze, Batı Şeria ve Kudüs’teki Filistinlilere oranla İsrail vatandaşı olarak bir nebze daha rahat yaşıyorlar, diyebiliriz. En azından parça parça edilmiş Filistin topraklarında, diğer Filistinlilerde olmayan dolaşım imkanına sahipler.
O Filistinlilerden bir grup, geçtiğimiz günlerde Kafr Kasım’dan kalkıp, Tel Aviv’e gittiler. Üzerlerinde körfez ülkelerindeki Arapların giydiği kıyafetlere benzeyen giysiler vardı.
Caddelerde BAE’li turist gibi dolaşıp, “Dubai’den geldik” diyerek, İsraillilerin ilgisini çektiler.
Bazı İsrailliler, BAE’li turist zannettikleri o Filistinlilerin yanaşıp, onlarla bol bol hatıra fotoğrafı çektirip, sosyal medya hesaplarında paylaştılar.
Filistinliler aslında İsraillileri trollemek istemişlerdi. Tabi bunu yaparken de bir sosyal deneye imza atmış oldular.
Filistinlilerden nefret eden İsrailliler, BAE’li sandıkları için onlara ilgi gösteriyordu.
Gerçek ortaya çıkınca bir panik de yaşanmadı değil. İsrail ile normalleşme imzalayan BAE’li ya da Bahreynli; veyahut İsrail’in düşmanı Filistinli, ne de olsa hepsi Arap. Arapça konuşuyorlar ve sadece kıyafetlerini değiştirdiklerinde İsraillilerle bir anda içli dışlı olabiliyorlardı.
İşte bu durum İsrail’in canını sıktı. Bütün düzenlerini güvenlik üzerine kuran İsrail, Filistinlilerin BAE’li kılığına girme ihtimalini hiç hesaba katmamıştı.
Daha önce İsrailliler kadar İbranice konuşabilen Filistinliler, telefonla görüşüp, dostluk kurdukları ve bu sayede tuzağa çektikleri bir sürü İsrailliye karşı eylem düzenlemişlerdi. Şimdi de BAE’li turist kılığında bunu yapabilirler.
Neresinden bakarsanız bakın İsrail için dünyada hiçbir ülkede benzeri olmayan bir tehdit başlığıdır, bu ihtimal.
Tabi sadece bu değil, 1948’de devletlerini Filistin toprağı üzerine kuran ve Arapları ebedi düşman belleyen İsrail’in, BAE’li ya da Bahreynli de olsa kendileriyle normalleşen Araplara kolay kolay güvenemeyeceği kesin.
Bu nedenle ABD Başkanı Trump ile İsrail Başbakanı Netanyahu’nun Araplarla normalleşme projesinin yakında çökeceğini öngören çok sayıda İsrailli var.
Trump’ın gidişi de bu kısa süreli güvenin sarsılmasına yol açabilir. En başta da Suudi Arabistan’ın henüz girmediği bu yoldan tümüyle vazgeçme ihtimali yüksek. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanının İsrail karşıtı son açıklamalarında da bunun ipuçlarını görebiliyoruz.
Suudi Arabistan’ın yeni düzende kurmak istediği denklem ise Katar ile 2017’deki krizi sonlandırıp, Türkiye ile ilişkileri geliştirmek yönünde. Trump’ın olmadığı dönemde buna şiddetle ihtiyaçları olduğu kesin.
Aslında benzer durum İsrail için de geçerli. İsrail de her ne kadar Arapları etkisiz hale getirse de asıl dert Türkiye.
Çünkü Arapların tamamı olsa, bir tek Türkiye olmasa, İsrail için yeterli gelmiyor.
En can alıcı örnek, Doğu Akdeniz’de yaşanıyor.
İsrail burada Mısır’la birlikte hareket ediyor. Hiçbir alakası olmasa da BAE ile Doğu Akdeniz’de beraberler. Ama yetmiyor.
İsrail Akdeniz’de çıkardığı doğalgazı Avrupa’ya satmak istiyor.
2 Ocak’ta Medsteam adlı proje için Yunanistan ve Rumlarla anlaşma imzaladılar. Fakat projenin maliyeti 6 milyar Euro, bu para kimsede yok. Hadi BAE finansörlük yapıp, parayı bassa da, 2000 kilometre boyunca denizin altından gidecek olan boru hattı, başlı başına bir risk.
Hadi bu risk de göze alınsa, bu kez karşılarına Türkiye-Libya anlaşmasıyla kayıt altına alınan deniz sınırları çıkıyor.
O hat, Türkiye’nin deniz yetki alanlarından geçmek zorunda ve İsrail, bu konuda Türkiye’nin onayına muhtaç kalıyor.
İsrail ne düşünüyor peki?
Madem Türkiye’ye ihtiyaç var, o zaman Yunanistan’la Rumları ve Mısır’ı da boş ver, anlaşmayı direkt Türkiye ile yap ve gazı Türkiye’nin mevcut boruları üzerinden Avrupa’ya gönder. En mantıklısı bu.
Müstafi tümamiral Cihat Yaycı’nın bir yıldır üzerinde durduğu İsrail ile Türkiye arasındaki deniz yetki alanları tezi, artık İsrail’de ciddi ciddi masaya yatırılır hale geldi.
Netanyahu’ya yakınlığıyla bilinen Hayom gazetesi, Yaycı’nın haritasını manşetten verip, Medsteam için en uygun adresin Türkiye olduğunu savundu.
Tabi bu durum BAE başta olmak üzere Yunanistan ve Rumların, İsrail’e yönelik tepkisini beraberinde getirdi.
Netice itibariyle Türkiye, yıllardır durduğu yerde duruyor. Milim geri adımı yok.
Haklarını garanti altına alıyor, egemenlik mücadelesini veriyor.
İster Suudi Arabistan olsun ister İsrail, bölgedeki her ülkenin Türkiye’ye ihtiyacı var.
Türkiye olmadan Ortadoğu’da denklem kurmak da Doğu Akdeniz’de ticaret haritası çizmek de artık zor.
İlginizi Çekebilir