© Ak Gazete 2015

Ömer Çelik: EYT'nin seçim sonrasına kalması söz konusu değil

AK Parti sözcüsü Ömer Çelik, EYT düzenlemesinin TBMM'de yasalaşması adımının seçimden sonraya bırakılmayacağını söyledi.

Milyonların beklediği EYT düzenlemesi çıktı.

Büyük bir kesimin memnun omasına neden olan hükümetin bu adımından sonra yasalaşma süreci devam ediyor.

Yaşa takıldığı için emeklilik hayallerini yıllarca erteleyen yüzbinlerce vatandaş merakla düzenlemenin yasalaşmasını bekliyor.

Bu kapsamda TBMM'deki sürecin seçimden sonraya kalabileceği konusunda kamuoyunda söylentiler çıkarken partisinin MYK toplantısı sonrasında açıklamalarda bulunan AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, söylentilere son noktayı koydu. 

Çelik, söz konusu düzenlemenin seçim sonrasına bırakılması gibi bir durumun olmadığını belirtti.

"EYT seçimden sonraya kalmayacak"

Çelik, "EYT konusuyla ilgili önemli olan siyasi iradenin ortaya çıkmasıydı, karar verildi. Meclis'in çalışma takvimine göre sonuç çıkacaktır. Hiçbir gecikme olmayacak. Seçim sonrasına kalması gibi bir durum söz konusu değil. Bakanımız gerekli açıklamayı yaptı. Herkes müsterih olsun. Şubat en geç mart ayında sonuca ulaşılmış olacaktır. Kendi takvimi içinde gecikme olmadan yasalaşacak." dedi.

Çelik'in açıklamalarından satır başları:

"İsveç'teki savcı bunların cezalandırılmayacağını, yaptıklarının hakaret davası olabileceğini, bir inceleme yaptıklarını, inceleme neticesinde bunların cezalandırılmayacağını söylemiş.

Demek ki İsveç'te isteyen terörist isteyeni yapabilir, devlet başkanlarını ölümle tehdit edebilir, İsveç terör merkezi olarak kendisini konumlandırabilir.

Eylem yapabilenler karşısında yargınızın 'bunda cezalandırılacak durum yok' demesi bambaşka bir tablo ortaya çıkartıyor. Siyasi otorite ile yargının arasında tamamen birbirine zıt ve İsveç'in milli çıkarlarına aykırı durum var.

Terörle mücadele konusunda yasaları ciddi bir şekilde revize edeceklerini söylemişlerdi bize. Burada açık ve net şekilde söylemek lazım; İsveç'te, başkentte terör gruplarının birer hafta arayla 10-15 eylem yaptığını düşünün. Burada bir AB üyesi ülkenin devlet başkanının sahte maketini yaparak, onun asıldığı bir gösteriyi yaptığını düşünün, bizim cumhurbaşkanımızla ilgili yaptıkları gibi.

Böyle bir şey kabul edilebilir mi; söz konusu bile olamaz. Ya da başka bir ülkede İsveç'i yöneten kişilerin maketini yaparak asıldığını düşünün. İki büyük siyasetçisini suikasta kurban vermiş birisi olarak buna tepkisi ne olur. Bu konuda çifte standart açıktır.

"Türkiye Cumhuriyeti bunu kabul etmez"

İsveç bir NATO üyesi olsa, orada Türkiye'nin de bulunduğu masada, teröre karşı nasıl yeni kararlar alacağız, NATO bundan sonra nasıl davranacak diye bir tartışma yapıldığını düşünün. O sırada NATO üyesi bir ülkede sizin devlet başkanınıza dönük bir suikast modellemesi yapılıyor. Türkiye Cumhuriyeti bunu kabul etmez.

Bizim yaklaşımımız NATO'nun genişlemesinden yanadır. Ama burada terörle mücadele konusunda işbirliğinin artması ve bu konuda da ilkeli yaklaşım sergilenmesi şartıyla.

NATO'da bazı ülkeler teröre destek veriyorlar. Fransa böyle, ABD'nin YPG/PKK'ye desteği ortada. O zaman bu NATO'nun içini boşaltmak demektir.

Nitekim bu çerçevede Meclis Başkanımız doğru karar alarak İsveç Meclis Başkanı'nın Türkiye'ye ziyaretini iptal ettiğini, İsveç Meclis başkanı hak vermiştir. İsveç'teki eylemi son derece çirkin olarak nitelemiştir.

"Muhalefetin siyaset üretmekten çok bir siyasetsizleşme içerisinde olduğunu görüyoruz"

En son Rami Kışlası'nın kütüphaneye dönüşme töreninde olduğu gibi hizmet siyaseti Türkiye'nin her alanda siyasi irade güçlü bir şekilde yoluna devam ediyor. Her hafta bir ilde Cumhurbaşkanımız yeni açılışlar gerçekleştiriyor.

Burada siyasetin topyekûn olarak kalitesi, hangi gündemlerle meşgul olduğu meselesi demokrasimizin geleceği açısından önemlidir.

Biz geçtiğimiz yılın son aylarından şimdiki zamana kadar olan tartışmalara başladığımızda muhalefetin siyaset üretmekten çok bir siyasetsizleşme, bir anti siyaset, siyasetin her alanda parçalanması şeklinde bir gidişat içerisinde olduğunu görüyoruz.

Bir anayasa taslağı açıklamışlardı. Hem cumhurbaşkanı hem başbakan halk tarafından seçiliyor. Cumhurbaşkanının hiçbir şeye karışmayacağını, görev süresini tamamladıktan sonra hiçbir siyasi partiye üye olamayacağını ifade eden apolitik yaklaşım.

"Demokrasimizi felç eder"

Esasen kafalarında Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi yok. Bundan geri adım atılmayacağını, millete verilen hakkın geri alınamayacağını bildikleri için Cumhurbaşkanını da halk seçsin diyorlar.

Devlet çekirdeği Cumhurbaşkanı başbakan gerilimiyle ortadan ikiye bölünür ve daha acı vesayet türleri siyasi hayatımızı kuşatır, demokrasimizi felç eder.

Bu şekilde ortaya konulan model sivil siyaseti felç eden, demokratik kazanımları berhava eden bir yaklaşımdır. Bu modelin nasıl uygulanacağına dair, kendilerinin kafalarındaki geçiş döneminde bir yaklaşım ortaya koydular.

"Bu haliyle 6'lı eş başkanlık sistemidir"

Bir cumhurbaşkanı olacak, siyasi parti genel başkanları cumhurbaşkanı yardımcısı olacak. Cumhurbaşkanı onların onayını almadan herhangi bir karar alamayacak, atama yapamayacak. Bu şekildeki model demokratik model değil, politbüro modeli.

Cumhurbaşkanı adaylarını etkisiz olarak, kendilerinin kuracağı denetimin nesnesi olarak gözüküyor. Bu haliyle 6'lı eş başkanlık sistemidir. Ya da masanın gizli ortağı varsa sekizli, dokuzlu eş başkanlık sistem olur.

Devlet hayatı içerisinde ortak karar almanın mekanizmaları belli. Güvenlik alanında, ekonomik alanda, meclisin merkezde olduğu alanlar var. Bu yaklaşım anayasal düzenin dışında siyasi bir paralel yapı ortaya çıkarıp, anayasal düzenin bu paralel yapı tarafından düzenin üstüne çıkarak denetlenmesi, sınır biçilmesi, yön verilmesi anlamına gelir.

Eskiden seçilmiş hükümetin üstünde vesayet zamanlarında, parlamentonun üstünde Milli Güvenlik Kurulu'nu vesayet mekanizması haline getirip hükümetin üstünde bir yapı olarak konumlandıranlar vardı.

"Bu bir siyasi politbüro modelidir"

Anayasa'nın üzerinde sadece kendilerinin okuduğu, yorumladığı milli güvenlik siyaset belgesine göre böyle deniyor diyerek anayasanın üzerine bir siyasallaşma üretiyorlardı.

Hükümet vatandaşın kendi oyuyla seçimler yoluyla demokratik mekanizmayla devleti seçmek için yapı. Devletle hükümet arasında mutlak ayrılık gerçekleştirdikten sonra vatandaşın seçtiği hükümeti yönetemeyecekse egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ilkesi fiilen ortadan kalkıyor.

Devlet hayatının her tarafında gruplaşmaların milletin üzerinde bir vesayet alanı olarak ortaya çıkmasının acı bedellerini darbeler sonrasında, çeşitli zamanlarda, memleket gördü. Devlet içerisindeki kavgaların milletin hayatına, ülkenin geleceğine nelerin mal olduğunu gördü.

Bu bir siyasi politbüro modelidir. Buradan demokratik bir şey çıkmaz. Muhalefetin iddiası nedir? Güçlendirilmiş parlamenter sistemi. Buradan parlamenter sistem de çıkmıyor. O yapının iç dengeleri içerisinde siyasi sistem, memleketi yönetmek, ülkenin sorunlarını çözmek yerine o yapının dengelerini yönetmek şeklinde kodlanmış oluyor.

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER