Osmanlı'ya iftira atan Kılıçdaroğlu'na tokat gibi ders
SİYASETCHP'nin başında bulunan Kemal Kılıçdaroğlu hafta sonu katıldığı Silifke Yörük Türkmen Çalıştayı'nda yaptığı skandal konuşmada Osmanlı'nın yörüklere zulmettiğini iddia etti.Daha da ileri giderek tarihi çarpıtmalara, yalan ve iftiraya başvuran Kılıçdaroğlu, Osmanlı düşmanlığını aleni ortaya koyarak aynı zamanda tarihi cehaletini sergiledi.
Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucu unsuru, Oğuzların Kayı Boyu'na mensup Karakeçili Türkmenleri idi. İmparatorluğun kurucusu Osman Gazi de bir boy beyi idi.
Moğolların önünden kaçarak önce Orta Anadolu'ya, daha sonra da Batı Anadolu'ya göç eden Kayılar, yolculukları esnasında dağılmışlar ve bu boyun küçük bir parçası Marmara bölgesine gelip Söğüt'e yerleşmişti.
Beyliğin ilk askeri kuvvetleri aşiretlerden oluşuyordu. Daha sonra beylik büyüdükçe, savaş zamanlarında bir araya gelen aşiret kuvvetleri ihtiyaca cevap vermemeye başladı.
Orhan Gazi devrinde Türk köylülerden vergi muafiyeti karşılığında “yaya” ve “müsellem” adı altında daimi birlikler oluşturuldu.
Osmanlıların sürekli fütuhatla büyümesi, yaya ve müsellem birliklerinin de yetersiz kalmalarına yol açtı.
Bunun üzerine I. Murad devrinden itibaren esir alınan Hıristiyanlardan Kapıkulu askeri yetiştirilmeye başlandı. Merkezi ordunun kurulmasıyla birlikte, aşiretler yavaş yavaş Osmanlı ordusunda görev yapmamaya başladılar.
Ancak Osmanlı yönetimi, aşiretleri, fethedilen yerlere iskân ederek, o bölgelerin Türkleşme¬sinde kullanmaya başladı.
OSMANLI TÜRK AŞİRETLERİNİ HOR GÖRDÜ MÜ?
Osmanlı İmparatorluğu, hâkimiyeti altına aldığı toplulukların iktisadi faaliyetlerinin devamından yana bir siyaset izlediğinden, Türkmenlerin de ha¬yat tarzlarına müdahale etmemişti.
Osmanlı yönetimi, aşiretleri imparatorluk ekonomisinin parçalarından birisi olarak görmüş ve Türkmenleri aşiretlerine göre sayımlarını yaparak bunlara “sancak” veya “kaza” statüsü vermişti. Özellikle aşiretlerin yetiştirdiği hayvanlara ve üret¬tikleri mallara imparatorlukta ihtiyaç duyulduğu için, Türkmenlerin aşiret hayatına devam etmeleri, devlet yönetiminin işine geliyordu.
Divan-ı Hümayun, aşiretlerin adli veya hukuki meselelerinin yerinde çözülmesine yönelik kanun ve emirler çıkarmıştı. Prof. Tufan Gündüz'e göre böylece belli bir idari yapılanmaya sahip, yaylak-kışlak mahalleri önce¬den tayin edilmiş ve topluca yaptıkları göç hareketleri takip edilebilen kalabalık Türkmen teşekkülleri ortaya çıkmıştı.
Osmanlı yönetimi, rahat vergi toplamak ve aşiretlerin yaylak-kışlak güzergâhı arasındaki yerleşik halkın rahatsız edilmemesini sağlamak için konar-göçerleri bir arada tutmaya gayret gösterirdi.
Tufan Gündüz'e göre, devlet, nüfusu artan bir aşiretin bölünerek yeni bir cemaat meydana getirmesine de karışmazdı. Yeni bölünen bir cemaat nüfus durumuna göre “mahalle” veya “oymak” adıyla anılırdı.
Bunlar başlangıçta ayrıldıkları aşiretin bir parçası olarak kaydedilirler, eski kethüdalarının idaresinde kalırlar ve daha önce birlikte konup¬ göçtükleri aşiret ile konup¬ göçmeye devam ederlerdi. Eğer, nüfus olarak temsil edilecek güce ulaşırlarsa kendi içlerinden seçtikleri bir kethüda tarafından idare olunurlar, genellikle o kethüdanın adını alırlar ve “cemaat” olarak anılırlardı.
Osmanlı İmparatorluğu, konar-göçer toplulukları hiçbir zaman kendine rakip olarak görmemiş, onlara imparatorluk tebaasının bir bölümü ve ekonominin bir parçası olarak bakmış ve asayişi bozmadıkları sürece, üzerlerine girmemişti.
Nitekim aşiretler de Celali isyanlarının en yoğun olduğu devrilerde bile, nadir olarak eşkıyalık faaliyetlerine karışmışlardı.
İktisadi açıdan köylüler ve şehirlilerin yanında, Türkmenler üçüncü bir gücü oluşturmaktaydı. Osmanlı yönetiminin Türkmenlere yönelik özel bir siyaseti yoktu; temelde iktisadi faaliyetin devamına ve asayişe bakılıyordu. Devlet, tebaasından hiçbir grubu diğerinden da¬ha üstün ya da daha aşağı seviyede görmemiştir.
Paul Wittek'e göre, aşiretler, Osmanlı cemiyetine girerek, bu toplumda Türk unsurunu devamlı olarak kuvvetlendirip, yenilemişlerdir.
TÜRKMENLER DEVLETE NASIL BAKIYORLARDI?
Safevi Devleti'nin kurulduğu 15. Yüzyıl'ın sonu ve 16. Yüzyıl'ın başlarında, bazı aşiretler İran'a göç ederken bu aşiretlerin bazı grupları Anadolu'da kalmıştı. Yoğun Safevi siyasetinin tesiriyle bazı Türkmenler, Osmanlı yönetimine karşı tavır aldılar. Ancak bu durum Anadolu'daki Türkmenlerin tamamında değil, Orta ve Güney Anadolu'daki bazı aşiretler için söz konusuydu.
Nitekim devletin aldığı tedbirler sonucunda, 16. Yüzyıl'ın sonlarından itibaren bu bölgelerdeki aşiretler de devlet yönetimine boyun eğdiler. Kimi iddiaların tersine, Türkmenler devlete karşı çoğu zaman uzlaşmacı bir yol takip ettiler.
Aşiretler, iktisadi hayatlarının güvence altına alınması için, zaman zaman vergi vermeyeceklerini ve dağılacaklarını söyleyerek devlet yönetimini tehdit etmişler ve devlet de vergi kaybına uğramamak için gerekli düzenlemeleri yapmıştı.
KILIÇDAROĞLU’NUN SÖYLEDİĞİ AŞİRETLERT KİMLER?
Kılıçdaroğlu’nun ne dediğini bilmeden söylediği aşiretler, Safevi devletinin para verip kışkırttığı, devlete isyan eden zümrelerdir. Osmanlı Devleti de bu devlet ve millet düşmanı olan aşiretlerle ilgili gerekli tedbirleri almıştır. Kılıçdaroğlu bir kez daha cehaletiyle toplumda nifak tohumları serpmek istedi ama
Kaynakça:
• Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu'nda Aşiretlerin İskânı, İstanbul 1987.
• Yusuf Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Ankara 1991.
•Mehmet İnbaşı, Rumeli Yörükleri, 1544- 1675, Erzurum 2000.
• Paul Wittek, “Osmanlı İmparatorluğu'nda Türk Aşiretlerin Rolü”, çev. Ercüment Kuran, Tarih Dergisi, Sayı: 17- 18 (İstanbul 1963).
• Faruk Sümer, Oğuzlar/Türkmenler, İstanbul 1981.
• Tufan Gündüz, Anadolu'da Türkmen Aşiretleri, Bozulus Türkmenleri 1540- 1640, Ankara 1997.
İlginizi Çekebilir