© Ak Gazete 2015

Şantajı bir strateji olarak gören Davutoğlu 20 ay Türkiye'yi nasıl yönetti? .

Sabah Gazetesi yazarı Melih Altınok, bugünkü köşe yazısında Davutoğlu'nun "Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa... Birçok insan, insan yüzüne çıkamaz." şeklindeki şantajlarını kaleme aldı. Altınok, Davutoğlu için "İnsan, siyasi rakiplerini, kendi görev yaptığı dönemi anlatma şantajıyla sıkıştırmayı bir strateji olarak gören bu çapta birinin koskoca Türkiye'yi 20 ay nasıl yönettiğine gerçekten hayret ediyor." ifadelerini kullandı. Star Gazetesi yazarı Ahmet Kekeç de söz konusu "şantaj" için "O dönemde insan içine çıkılamayacak olaylar yaşandıysa, siz Başbakandınız. Neden yetkinizi kullanıp müdahale etmediniz. Hadi müdahale edemediniz, neden küçücük bir eleştiride bulunmadınız? Kaldı ki, ister iktidarda, ister muhalefette, sizin asıl sorumluluğunuz o defterleri açmak değil midir?" dedi. .

İşte Melih Altınok'un bugün kaleme aldığı "Ucuz atlatmışız" adlı köşe yazısı:

Ahmet Davutoğlu "Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa...
Birçok insan, insan yüzüne çıkamaz.
Bizi bugün eleştirenler insan yüzüne çıkamazlar! Açık söylüyorum. Neden mi? İleride bir gün Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman en kritik dönemlerden biri 7 Haziran ile 1 Kasımarasındaki dönem olarak yazılacaktır" demiş.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim.
"İleriyi" falan beklemeye tahammülümüz yok. Hemen çıkıp konuşsun.
Öğrenelim bakalım, gençlerimizi kaybettiğimiz Suruç saldırısında, onlarca canımızı yitirdiğimiz Ankara Garı patlamasında devlet aygıtı elinde olan bir başbakan olarak neler yapmış?
Hatta yalnızca bu 7 Haziran-1 Kasım arası değil Davutoğlu, ülkeyi yönettiği 20 aylık o dönemi de anlatsın.
Çünkü Rusya ve Türkiye yakınlaşmasının tam orta yerine uçak düşürülen, Türkiye'nin Hillary Clinton'un Suriye hayallerine memur edildiği ve bitişi okyanus ötesinde tertiplen bir darbe girişimiyle karşılanan o teslimiyet günleri gerçekten izaha muhtaç.

***

Bu sözleri, kendisi başbakanken dile getirmiş olan bir gazeteci olmanın rahatlığıyla söylüyorum. Sabah'ın arşivi elinizin altında, isteyen rahatlıkla ulaşabilir.
Hatta bu eleştirilerimden ötürü kendisi ve bugün de AK Parti bünyesinde görev yapan kimi bakanlar, danışmanlar beni ve benzer düşüncelere sahip olan gazetecileri "fitneci" ilan etmişlerdi.
Troller, bir takım "İslamcı gazeteler" "Şarapçı bunlar ey Cemaati Müslimin" diye naralar atıyorlardı.
Derken, 15 Temmuz'dan hemen önce, "Pelikan" diye örgüt uydurdular.
Davutoğlu'nun icraatlarını, politikalarını ve söylemlerini eleştiren gazetecileri bu örgüte üye yazdılar.
"Pelikan Terör Örgütü" (kısaltması PETÖ olmalı) dedikleri bu yapının imzasız bir blog yazısı yayınlayarak dönemin başbakanını devirdiğini iddia ediyorlardı.
Fıkra diye anlatsanız gülerler ama belli ki Pennsylvania'nın darbe girişimi başarıya ulaşsa, FETÖ yerine PETÖ adı altında kendilerini eleştiren gazetecileri "darbecilikten" yargılayacaklardı.
O dönem FETÖ'nün gazetecilerinin yazdıklarına, Twiter mesajlarına falan şöyle bir göz atarsanız, onların da Davutoğlu ve ekibiyle birlikte bu Pelikan zırvalığına nasıl ortak olduklarını görebilirsiniz.

***

Evet, 80 milyonu yönetsin diye önümüze "yüksek" diye konulan profil ne yazık ki buydu.
"Yeni Osmanlıcık hayalleriyle" yaşayan ancak aklı ve becerisi boyunu aşmayan sıkıcı bir akademisyen...
Başarısızlığında, başına gelenlerde kendini değil eleştirileri sorumlu tutan aşağılık kompleksinden muzdarip bir bünye...
Bir blok yazısıyla başkanlıktan indirdiğini düşünecek kadar iradesiz bir kişilik.
Hepsini geçtim, insan, siyasi rakiplerini, kendi görev yaptığı dönemi anlatma şantajıyla sıkıştırmayı bir strateji olarak gören bu çapta birinin koskoca Türkiye'yi 20 ay nasıl yönettiğine gerçekten hayret ediyor.
Ülkece yaşadığımız travmaları düşünüyorum da yine de ucuz atlatmışız.

Star Gazetesi yazarı Ahmet Kekeç'in "Davutoğlu kimi neyle tehdit ediyor? adlı köşe yazısı:

Eski Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu şöyle demiş: "Terörle mücadele konusunda defterler açılırsa... Birçok insan, insan yüzüne çıkamaz. Bizi bugün eleştirenler insan yüzüne çıkamazlar! Açık söylüyorum. Neden mi? İleride bir gün Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman en kritik dönemlerden biri 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki dönem olarak yazılacaktır."

Bu söz kime karşı söylendi?

Bir grup gazeteci, "AK Parti'ye karşı söylendi" diyor.

Bir grup gazeteci, "Hayır... Bu eleştirilerin karşısında HDP var" diyor.

İki tahmin de doğru değil...

Daha doğrusu, iki tahminin de doğru ve yanlış yönleri var.

Neden?

Bu sözler "doğrudan" AK Parti'ye karşı söylenmiş olamaz, bu durumda, "Sen o partinin genel başkanı ve aynı zamanda Başbakan değil miydin?" itirazıyla karşılaşacaktır ki, Sayın Davutoğlu bu tür riskleri hesaplayabilecek bir siyasetçidir.

Bu demek değildir ki, Sayın Davutoğlu, her şeye rağmen ve sonuç ne olursa olsun "partimiz" dediği AK Parti'yi korur.

Korumaz...

Korumamıştır.

En ağır eleştirileri yöneltmiştir.

Çünkü Sayın Davutoğlu'nun nicedir "AK Parti" diye bir kaygısı yoktur.

Bir tür "geç Abdullah Gül vakası" olarak tecelli etmiştir.

Hem "partimiz" diyeceksin, hem Kati Piri'nin jurnallerini tekrarlayacaksın.

Hem, "Ona (Erdoğan'a) sadece vefa göstereceğim" deyip kendi kendini bağlayacaksın, hem de onu devirebilmek için "rakipleriyle" işbirliği yapacaksın.

Davutoğlu budur...

Şunu demeye çalışıyorum: "Davutoğlu'nın sözleri AK Parti'ye yönelik değil" demek, Davutoğlu'nun AK Parti'yi yerden yere vurmadığı ya da vurmayacağı anlamına gelmiyor.

Peki, yukarıdaki sözlerin muhatabı HDP olabilir mi?

Olamaz...

Çünkü, Davutoğlu, "şu aşamada", HDP'yi ve ardıllarını karşısına alacak bir "açık siyaset"izleyemez... İltisaklar ve ittifaklar bunu (yani HDP'yi doğrudan eleştirmemeyi) gerektiriyor.

Belki de HDP'ye yakın küçük bir grup eleştiriliyor...

Olabilir mi?

Olamaz ama hadi "olabilir" diyelim.

Bunlar, o dönemde, terörle mücadelenin sonuçlarından Ahmet Davutoğlu'nu da sorumlu tutmuşlardı... "Yeniden çözüm masası" sözü bile onları kesmemişti.

Fakat hal ne olursa olsun (Davutoğlu kimi eleştirmiş olursa olsun), şu temel soruya cevap vermek zorundadır:

O dönemde insan içine çıkılamayacak olaylar yaşandıysa, siz Başbakandınız. Neden yetkinizi kullanıp müdahale etmediniz. Hadi müdahale edemediniz, neden küçücük bir eleştiride bulunmadınız? Kaldı ki, ister iktidarda, ister muhalefette, sizin asıl sorumluluğunuz o defterleri açmak değil midir?

Davutoğlu'nun açıklamasında kritik cümle şu bence:"İleride bir gün Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman en kritik dönemlerden biri 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki dönem olarak yazılacaktır."

Burada ne söylüyor Davutoğlu?

Bence çok şey söylüyor.

Bir diğer ifadeyle, "partisini" ve "ona sadece vefa göstereceğim" dediği Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı tehdit ediyor.

Neyle tehdit ettiğini kendisi açıklasın. Yani açık konuşsun...

Bence de,"Türkiye Cumhuriyeti tarihi yazıldığı zaman en kritik dönemlerden biri 7 Haziran ile 1 Kasım arasındaki dönem olarak yazılacaktır..."

O dönemde, istikşafi görüşme yapan genel başkanlardan hangisinin, kendisini bir an önce "koalisyon hükümetine" atmak istediği ve koalisyon için Başbakanlıktan bile vazgeçebileceğini söylediği ortaya çıkacaktır ki, o dönemin "kurcalanmasını" Sayın Davutoğlu adına hiç tavsiye etmem.

 

İlginizi Çekebilir

TÜM HABERLER