Vicdan harekâtı!
TÜRKİYEAbdurrahman Dilipak'ın köşe yazısı
FETÖ yargılamalar karşısında acze düşünce, şimdi vicdan operasyonuna hazırlanıyor.
Zeytin Dalı Harekâtı’nda öldürülen YPG’li terörist sayısı 2 bini aşarken, Mehmetçik karşısında hezimete uğrayan YPG’nin durumu Kandil’deki PKK elebaşı Murat Karayılan’ı adeta çılgına çevirdi. Kehanetler avutmuyor artık “dip”tekileri. Kriptolar, hâlâ milletin vicdanında kendilerine sığınacak yer aramıyorlar. Daha doğrusu böyle bir şeyin artık mümkün olmayacağını düşünüyor olsalar gerek. Yargılamalarda ağır cezalar arkası arkasına gelince içlerinden kurtulması mümkün olmayanları feda etmeye hazırlanıyorlar. Bir kere müebbet alana, ya da 70-100 yıl üstünde mahkûmiyet alanlar 200 yıla mahkûm olsa, 2. müebbed alsa ne yazar. Onu “günah keçisi” yapıp, bütün suçları ona yıkıyorlar. Kimileri de “şecaat “gösteriyor, yapmadığı şeylerin suçunu da kendi üslenmeye çalışıyor. Güya arkadaşlarını kurtaracak..
İçeridekilerin akrabaları, komşuları ise çevrelerine karşı vicdani baskı kurmaya çalışıyorlar. Tam bir FETÖ’cü taktiği, içeridekiler suçsuz-masum, en yüksek puanla girmişler askeri liseye, tabi soruların çalınıp verildiğini söylemiyorlar. Rüyaları, duaların bini bir para. İnanmazsanız beddua da var ucunda. Hatta, “Biz çocuğumuzu devlete emanet ettik, çocuklarımız suça alet edilmişse, sorumlusu devlettir, devletin başında kim varsa bu işin sorumlusu o” diyen de var.
Şunu da görelim: Sapla samanı birbirine karıştırıp, bundan yargıyı suçlayan da yok değil. Yargı ve bürokrasi içindeki kriptolar da bunun için ellerinden geleni arkalarına koymuyorlar. Herkesi sanık yapıp, “mağdur” sayısını çoğaltmaya çalışıyorlar. Aynı şekilde FETÖ’den intikam alma çabasındaki BÇG kafalılar da aynı değirmene su taşıyorlar bu arada. AK Parti içindeki “AKP”liler ve menfaat çeteleri de. AK Partiden daha AK Partili adı” Trol”e çıkan “devşirme”, “devri alem” AK Partili görünümlü kişi ve yapılara dikkat.. Kimi FETÖ’den boşalan yeri kapmaya çalışıyor, kimi onların taktiklerini uygulayarak mevzi kazanmaya çalışıyor, kimi içerideki zenginleri kurtarmak için kumpas üstüne kumpas kuruyor, bu maksatla her yolu deniyor.. “Saraydan kız kaçırma” gibi, kimi içeriden adam kaçırma çabası içinde, kimi masum, ya da sıradan, bir şekilde bu işe bulaşmış, fakat bu işle derinlemesine bir bağı olmayan kişileri sanık sandalyesine oturtma çabasında..
ByLock-Mor beyin senaryoları ile aslında iyi iş çıkarttı bu çevreler.
Ben başından beri yazıyorum: Suçsuz birini suçlamak haksızlıktır. Tamam, hata edilmiş olabilir, ama bu haksızlığın çok uzun sürmemesi gerekir. Bu da yetmez, haksızlığa uğrayan kişiyi görevine iade edelim ama bu haksızlığa sebeb olan içimizdeki hainleri, kriptoları bu işlemden dolayı daha ağır bir şekilde cezalandıralım. Onlar arasında da taksir olabilir, ama taammüd varsa bu affedilemez. Birbirinin yerine göz dikiyor, onu tasfiye etmek için ona iftira ediyor. Eski bir takım arkadaşlık, komşuluk ya da ortaklık, akrabalık ilişkilerini kullanarak rakibini alaşağı etmeye çalışıyor, bu hainler, alçakların FETÖ’cüler kadar tehlikeli mahlûklar olduğunu unutmayalım.
FETÖ davasını, daha doğrusu bu davaları sulandırmaya çalışanlar da en az asli suçlular gibi takip edilmeli, sorgulanmalı, yargılanmalıdır. Adaletin terazisi hububat kantarı gibi, kamyon kantarı gibi değil, kuyumcu terazisi gibi kullanılmalıdır.
Geçen gün Hablemitoğlu cinayetinde Gülen’cilerin parmağı olduğu iddiası gündeme geldi. Biliyorsunuz Dink cinayetinde de dönüp dolaşıp aynı yere geldi iş. Bu alemde kimin eli kimin cebinde belli olmuyor. Biz Fehriye Erdal’ı Marksist sanarken, o NATO karargâhının bulunduğu bir ülkede korunuyor. 28 Şubatta da TİSK ve DİSK “Silahsız kuvvetler” olarak darbe sürecinde generallerin emrine girmişti. Bugün de Münbiç’de Marksist bir örgütün karargâhında Amerikan bayrağı dalgalanmaya devam ediyor. Bu işler böyledir. Kim kimdir belli olmaz bazen. FETÖ’nün Vatikan’daki adamının dayısı, bir bakarsınız Ergenekoncuların adamı çıkar ve hapiste ölür. Çoktur böyle bir oğlu asker, öteki dağda, bir oğlu FETÖ’cü, öteki Ergenekoncu. Sonuçta anaların yüreği yanar ve sonra unutulur gider. Bu milletin anasını ağlatanlar ise hâlâ, aramızda dolaşıp, bu acılar üzerinden vicdan yaparak kendi tarafında olan şüphelileri aklamaya çalışırlar. Bilmezler ki, herkes kendi evladını savunduğunu sanarken, ötekinin katil zanlısının savunusunu yapmaktadır. Kendi cehenneminin kuyusunu kazmaktadır.
Şanlıurfa’nın Ceylanpınar ilçesinde 22 Temmuz 2015 tarihinde polis memurları Feyyaz Yumuşak ve Okan Uçar’ın şehit edilmesine ilişkin davası karara bağlandı. Urfa 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi 13’üncü duruşmada karar çıktı. Mahkeme, evden çıkan parmak izleriyle parmak izi uyuşmayan 4’ü tutuklu 9 kişinin cinayet suçlamasından beraatına karar verdi. Tutuklu yargılanan Hasan Aydın, Hüseyin Aydın, Sedat Aydın ve Mehmet Naci Yılmaz’a sosyal medya paylaşımları gerekçesiyle “Örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla 1 yıl 6’şar ay hapis cezası verilerek tahliye edildi.
Durun bitmedi! Bu olay barış sürecini bitirmenin bahanesi olarak kullanılmıştı, hatırlarsanız. Bu ihanet çeteleri hâlâ aramızda. Melek maskeli şeytanlara dikkat! Dikkat: “Şeytan bizi Allah’la aldatmasın”. Sonra kaçtığımızı sandığımız şeye doğru koşarız. Bizim “Kızıl” soruyor; “Oysa o eve 2 değil 3 polis girmiş. 3. polis ne oldu?”! Demek ki, dava henüz bitmemiş. Evet, Ceylanpınar davasının bütün sanıkları cinayet suçlamasından berat etti. Sadece “örgüt propagandası yapmak”tan mahkûm edildiler. “Barış sürecinin sonlandırılmasının gerekçesi buydu, değil mi?” Barış sürecini kim sabote etti! Aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerine kendilerine iktidar ve servet üretmek isteyenler kimlerdi! Elbette “Yalanları ısrarla tekrarlayarak gerçek haline getirmek mümkün değildir. Yalancının mumu yatsıya kadar yanar”.
Aslolan, haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalimlere karşı olmaz. Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa! “Bir topluluğa olan düşmanlığımız bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemeli”. Haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz şeytandır biliyorsunuz! Adalet mülkün temelidir. Zulm ile abad olunmaz. “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” denmiştir. Öte yandan “zalimler için yaşasın cehennem”.. Bakın, şeytanın tatlı diline kanmayın. “Ağuyu altın tas içre sunarlar, bal da onun suç ortağı”. Zalimler karşısında tevazu ve merhamet zillettir. Zalimlere karşı celadet gerek. Dikkat “zulüm” sadece ötekilerin sorunu olmayabilir.. “İnni küntü minezzalimiyn” diyebilecek miyiz, zulme sebeb olan ihtiras ve eylemlerimizden dolayı mesela!
Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi, din gününün sahibi bir Allah ve bir gün bizlere yaptığımız ve yapmamız gerekirken yapmadıklarımızın, söylediklerimizin ve söylememiz gerekirken söylemediklerimizin hesabının sorulacağı bir gün var.
Hepimiz önce kendi nefsimize bakalım. Ve bu mücadeleyi kazanmak istiyorsak, merhametimiz gazabımızdan, sevgimiz nefretimizden büyük olmalı. Daha akıllı, daha dürüst ve daha cesur olmalıyız. Selam ve dua ile.
İlginizi Çekebilir