İTO başkanlık seçimlerine hazırlanan Abdullah Teber, Beşyol’da bulunan seçim ofisinde çalışmalarını sürdürüyor. Oda üyelerinin mutlaka oy kullanması gerektiğini söyleyen Teber, kazanması halinde İTO’yu üyeleri ile birlikte yöneteceğini ifade ediyor…
Söyleşi köşemizin bu seferki konuğu iş adamı Abdullah Teber oldu. Abdullah Teber, çocukluğunda zor şartlar altında yaşamasına rağmen tüm zorlukları yenmesini bilerek Kayseri’de küçük bir köyde başladığı hayat hikayesine büyük başarılar sığdırmış bir isim. Abdullah Teber’in bir özelliği de zor dönemleri fırsata çevirebilmesi. Türkiye’nin zor yılları olan 80’lerde kurduğu Tebplast şimdi dünyanın sayılı firmalarından bir tanesi haline gelmiş durumda. Gençlere tavsiyelerde de bulunan Teber en büyük başarısının etrafındaki bir avuç insanla Beylikdüzü Organize Sanayi’yi kurarak Beylikdüzü’nün bugünki konuma ulaşmasında emeğinin olması. Teber iş hayatındaki en büyük başarısızlığını ise bilmediği sektörlerde iş yapmaya çalışırken yaşadıkları olarak anlatıyor. Başarılı iş adamı Teber bu başarısını taçlandırmak için ve başka başarılı olmak isteyen insanlara daha çok fırsat verilebilmesi için İstanbul Ticaret Odası (İTO) başkanlığına da aday olduğunu geçtiğimiz günlerde açıkladı. 9 Nisan’da gerçekleştirilmesi beklenen seçim öncesi Teber Beşyol’da bulunan Seçim Merkezi Ofisi’nde misafirlerini ağırlamaya devam ediyor. Teber’e hem başarıya giden yolu hem de başkan adayı olduğu İTO’da neler yapmak istediğini sorduk.
İyi bir vatandaşın devlete borcu olmamalı
Kayseri’de küçük bir köyde dünyaya gelmişsiniz. Ailenizi ve nasıl bir çocukluk yaşadığınızı anlatır mısınız?
Kayseri Pınarbaşı’nın yaklaşık 60 kilometre mesafede olan Beserek’te dünyaya geldim. Son derece kırsal bir yer. İnsanın bin 700 rakımda yaşamasının zor olduğu bir yer. Yaz kış soğuk olan bir bölge idi. Dolayısıyla çocukluğum altı ay karların altında kalan bir bölgede geçti. Bölge köylerinin çoğu bir tek ilkokul olduğu için dört köyün öğrencileri bir sınıfta bir eğitmen tarafından okutulduk. Çevremizde ortaokul ve lise olmadığı için 1962’de Kayseri Nazmi Toker Ortaokulu’na tesadüfende olsa kaydımızı yaptırdık. İlk sene uyum sağlamakta zorlanmama rağmen daha sonra çok başarılı oldum. Hatta ortaokulu gayet yüksek notlarla bitirdim. Kayseri’de Endüstri Meslek Lisesi’ni de çok iyi derecede bitirdim. O günün şartlarına göre meslek liseliler Yıldız Teknik, Ankara Yüksek Teknik, Ege Üniversitesi Tekstil Mühendisliği bölümü. Üçüne de puanım yetiyordu. Tercih yaptım ve çok kısa bir süre İstanbul Yıldız Teknik Üniversitesi’ne devam ettim. Burslu ve yatılı kazandığım için Ankara Yüksek Teknik’e gittim. İmkânlarım zordu Ankara’ya gittim ve 1967-1968 yılında Ankara Yüksek Teknik Öğretmen Okulu’na kaydımı yaptırdım. Burslu olarak okuduğum okulu bitirdim. Çocukken çok büyük sıkıntılar içinde idik aile olarak. Babam çok büyük bir kaza geçirmişti. Günlerce komada kaldı ardından düzeldi ama çokta sağlıklı değildi çalışamadı. Ailenin en büyük çocuğu bendim. Neticede ben 1973 yılında İstanbul’a tesadüfen geldim. Halbuki ben Endüstri Meslek Lisesi’nde görev yapmam gerekirdi. Kuraları çektim ve tayin yerime gitmedim. Tayin yerine gitmezseniz müstafi (istifa etmiş) adlediliyorsunuz. Ben çok kısa bir süre sonra devletin beni okuttuğu burs parasının tamamını çalıştığım şirketten alarak devlete ödedim. Benim hayatımda devletime hiç borcum olmadı. İyi bir vatandaş olmak istiyorsanız hangi yaşta olursanız olun bir defa devlete borcunuz olmamalı. Ben 20-21 yaşlarımda devlete borçsuz olarak çalışma hayatıma başladım. Hem özel sektörde çalıştım bir taraftanda küçük işletmelerle iş kurdum. 40 yaşına geldiğim zaman 11 tane şirketin yönetim kurulu başkanıydım ve çok hızlı büyüdüm.
Bazı insanlar sıkıntılı dönemde büyür
Daha sonra 1980’de Tebplast’ı kuruyorsunuz. Zor bir dönemde bu atılımı gerçekleştirmeye nasıl karar verdiniz?
1980’de Tebplast’ı kurdum. 80’li yıllar zor dönemlerdi ama bazı insanlar sıkıntılı dönemde büyürler derler. Kriz dönemlerinde eğer aktif olursanız, açıkları iyi görürseniz çok çabuk büyürsünüz. Birde şöyle bir şans yaşadık. 89’dan sonra dünyada komünizmin dağılmasıyla komünist blokta bir açılma oldu. Oradan da iyi istifade etmesini bildim. Özellikle komünist ülkelere çok güzel ürün satmaya başladım ticari anlamda. Özellikle Sovyetler Birliği’ne, Romanya’ya, Yugoslavya’ya çok mal sattım. Romanya’da, Rusya’da, Almanya’da, İstanbul’da iki tane şirket, Ankara, Balıkesir ve Antalya’da dağıtım şirketi kurdum. Bunların bir kısmı distrübütörlüktü. Özellikle Algida dediğimiz bu Unilever’in dondurma firmalarının büyük çapta dağıtımları bende idi. 2000’li yıllarda yurt dışındaki faaliyetlemizi küçülttük. O dönemde kısa süreli bir rahatsızlıkta geçirdim. 2003-2004 yılından sonra yeniden toparladık. Bugün dünyanın dört bir tarafına ürün satan dünyanın en büyük ailelerinden biri Rosti İsveç firmasının ortağı oldum. Onlar zorla bize ortak oldular. İsveçliler ortak ararken çok kaliteli ürünler sunan firmaları arar. Şirketin yarısı onlarda Şu anda Rosti Tebplast Sanayi ve Ticaret A.Ş olarak yolumuza devam ediyoruz. Selimpaşa’da bir fabrikamız daha var. İngiltere’de bir depomuz var. İngiltere’ye ve Avrupa’ya dağıttığımız ürünlerimizi orada depolayıp oradan dağıtımını yapıyoruz.
Bugün sanayicilerin zor durumda olduğu söyleniyor. Size göre sanayici ne durumda?
Özellikle orta ölçekli sanayici, ilgili kurum ve kuruluşlar tarafından ciddi bir biçimde ele alınıp incelenip mercek altına alınması hiçte hoş değil. Sanayici son derece sıkıntılı şekilde. Özellikle şu anda büyük bir ayıklama söz konusu diye düşünüyorum. Her geçen gün küçük işletmeler kapanıyor. Bu beni çok endişelendiriyor. Çünkü KOBİ’lerin kapanması ülke ekonomisinde sadece hiç olmazsa iş ve aş arayan vatandaşımız için son derece çarpıcı ve üzücü bir durum. Benim gördüğüm manzarada işsizlik artıyor.
İş arayan iş yok, işçi arayan da işçi yok diyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu sorunun cevabı nereden baktığınıza bağlı. İş yerlerini bir yerde kümeleştirirseniz o bölgede eleman bulamazsınız. Ama planlamayı iyi yapmadığınız taktirde eğer siz ülkenin ihtiyacı olan plan ve programları ve hatta ülkenin ihtiyacı olan sektörlerin ihtiyacı olan makinelerin ithalatına müsaade ederseniz o ülkenin sanayisini kalkındıramazsınız. Kısacası çok ciddi bir bilançoya ihtiyacımız var. Plan program. Yani kısacası küçük bir işletme gibi ülkeyi ele alıp ihtiyacı olmayan sektörlerde yatırıma da müsaade etmeyeceksiniz. Herşeye müsaade edilmemeli. Özelleştirilen bir sürü sektör var. Bazı özelleştirilecek sahalar var kesinlikle yanındayım. Özelleştirilmeli ama bazı sektörler var ki hiçbir şekilde özelleştirilmemeli. Örneğin enerji, petrokimya özelleştirildi. İyi mi oldu, kötü mü oldu buna çok iyi bakmak lazım. Herşeyi özelleştirerek bu sorunların altından kalkamazsınız. Daha önce yapılan özelleştirilmelerden ders alınmalı devlet otokontrolü elden bırakmamalı. Devlet her zaman muhtarlığını yapacak. Örneğin petrokimyada daha önce ithal etmediğimiz malları ithal etme durumunda kaldık. Adamlar o üretimleri kârsız buluyor, yapmıyorlar. Keşke kâr etmeseydik de ithal etmeseydik. Başabaş gelseyi orada bir istihdam yaratırıldı. İşsizliğin önüne geçmenin yolu bu değil. En alt kademede büyük sıkıntılarımız var. Eğitim seviyemiz çok düşük. Bana göre eğitim yaşımız hâlâ üç buçuklarda geziyor. Bu ne demek biliyor musunuz? Bu bir felaket demektir. İkinci bir felakette gençlere iş ve aş kapısı yaratamamızdır. Bu iki tehlikenin önüne geçmek lazım. Bir, eğitim seviyesini yükseltmek lazım. İki, otuz yaş ve otuz yaşın altındaki üniversite mezunlarını kendi alanlarında iş sahibi yapıp onlara iş kapısı açmak lazım, bunun yolları var. Bunu devlet özel sektörle birlikte yapmalı. Gerekirse KOBİ seviyesinde işletme sahibi yapmalı. Yoksa ülke çapında işsizliği önleyemezsiniz.
Elemanlarımızı çıkartmamaya çalışıyoruz
Siz bu ortamda istihdama nasıl katkı sağlıyorsunuz?
Zaman zaman piyasa şartlarına göre eğer eleman çıkartmamız gerekse bile eleman çıkartmıyoruz. Her zaman biraz fazla eleman tutmaya gayret ediyoruz.
Kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz? Patron, iş adamı, yönetici?
Ben açıkçası kendimi hiçbir zaman patron olarak görmedim. Bugünde görmüyorum. İşi idare eden, geliştiren, calışan, birlikte oldukları insanları çalıştıran ve toplam başarıyı yakalamaya çalışan kişilerin başındaki olarak görüyorum kendimi.
Şu an öğle yemeği vakti ve siz işinizin başındasınız. Bu çalışkanlığınızı neye borçlusunuz?
Tabi işin başındaki insan olarak sorumluluğunuz fazla. Benim işimin bana verdiği misyon bu. Başkasıda olsaydı eminim bunu yapardı.
En büyük başarımız Beylikdüzü
Sizin hayattaki en büyük başarınız nedir?
Bir insana sorulacak en zor soruyu bana sordunuz. Madem sordunuz cevap vermek mecburiyetindeyim. Şu bulunduğumuz bina bundan 20 sene önce Topkapı’ya 50 kilometre mesafede düzlük bir ova idi. İstanbul’dan burayı hayal edip gelmek… Yol yok, elektrik yok, su yok. İmkânlarımızda bugünkü gibi değildi. Çok ufak işletmelerin sahibiydik. Burayı hayal edip ben ve benim gibi birçok insanla Beylikdüzü Organize Sanayii’ni ve dolayısıyla etrafındaki Beylikdüzü ilçesini bugün Türkiye’ye kazandırdık. Kazandırdık derken 250 bin nüfuslu bir şehrin oluşmasına 20 yıl içerisinde hem sebep olduk hem de bilfiil aktif olarak katkıda bulunduk.
En büyük başarısızlığınız nedir?
Tabi en büyük başarısızlığımız zaman zaman tecrübesizliğimizden dolayı bilmediğimiz iş kollarına girdik. Orada başarılı olamadık. Bugünkü tecrübemle o işlere bir daha girmem.
Meslek lisesi memleket meselesi
Sosyal anlamda hayata katkınız oluyor mu?
Bulunduğumuz Organize Sanayi Bölgesi’nde bir de vakfımız var bizim. Vakfın ben üç dönem mütevelli heyet başkanlığını yaptım. Bakır ve Pirinççiler Sanayi Sitesi Vakfı (BAKSAV). Bu vakfı kurmamızın nedeni üniversite öğrencilerine özellikle birinci derecede çalışanlarımızın yakınlarına burs vermek. Ben kendi işletmemde de öğrencilere burs veriyorum ve çok huzurluyum. Organize Sanayi’nin içerisinde bir çıraklık meslek lisesi açtık eğitime o şekilde katkıda bulunuyoruz. Arsası bizim organize sanayi sınırları içerisinde (Mermerciler Sanayi Sitesi’ndeki bir bölümü Milli Eğitim Bakanlığı’na devrettik orada inşaat devam ediyor. Orayı da Endüstri Meslek Lisesi haline getirip eğitime kazandıracağız. Ben bu arada Türkiye genelinde bütün organize sanayilerinin içerisinde meslek lisesi açılması için çaba sarf ettim. Meslek lisesi memleket meselesi diye düşündüm. Bugün onlarca OSB’nin içerisinde meslek liseleri açılmaya başlandı. Özellikle İstanbul’da ki meslek liselerinin hemen hemen tamamında meslek lisesi var. Ara eleman yetiştirmek için teknik eğitim aldm ve dolayısıyla geldiğim camiaya da borçlu olduğumu düşünüyorum.
İTO başkanı ulaşılabilir olmalı
Neden İTO başkanlığına adaysınız?
400 bin üyesi olan İstanbul Ticaret Odası’nın seçimlerde inceledim oy kullanma oranı yüzde 4,5. Yüzde 4,5’le seçim yapılan bir STK’da dünyanın en büyük odasında bu seçilenler bu odayı sizce yönetebilirler mi? Yüzde 4,5 ile kazanılan bir seçimin kimi teslim ettiğini söyleyebilir misiniz? Problem buradan başlıyor. Bugüne kadar yüzde 5 olmamış. 400 bin kişide 20 bin kişi oy kullanıyor. Tüzükte yazıldığı gibi basit olan görevlerini yapmamışlardır. Seçildikten sonra tabanla tam zıttırlar. İTO başkanına ulaşmak başbakana, cumhurbaşkanına ulaşmaktan zor. Böyle bir hava yaratıldı. Oda da seçilen toplam 577 meclis ve komite üyesi var. Sadece 248’i kağıt üzerinde görevini yapıyor diğerleri hiçbir şey yapmıyor. 577 kişinin seçilme nedenleri ortada. Bu kişilerin tüm üyelere en iyi şekilde hizmet etmesini ve tüm komitelerin aktif olarak çalıştırılmasını istiyorum. Aktif olarak sorunları çözecekler. Gerekirse hükûmetle köprü olacaklar. Bu hükûmete karşı olmak anlamına gelmiyor. Sorunların dile getirmezseniz kimse sizin sorunlarınıza deva olmaz. Sorunları çözeceksiniz. Çalışılırsa olur. Komitelere rapor yazdırmayacaksınız, çalıştıracaksınız. Üyelerin dertleri ile birebir ilgileneceksiniz. Gücünüz yetmiyorsa komiteler kurup derdini çözmeye uğraşacaksınız. Adamın yer derdi var, üretim derdi var, makine derdi var. Sorunun haddi hesabı yok. O kadar çok derdi var ki devasa bir yapı. Biz tüm sorunları ortadan kaldırırız demiyoruz. Ama ciddi anlamda onları mutlu edecek seviyeye çıkarabiliriz.
İTO’ya başkan seçilirseniz en çok neye önem vereceksiniz?
Yönetim kurulu 11 kişiydi İbrahim Çağlar vefat edince 10 kişi kaldı. Sayın Çağlar’a Allah gani gani rahmet eylesin çok iyi bir kişiydi. 10 kişi seçim yaptı ve sayın Öztürk Oran’ı seçti. Ama en yaşlı yönetim kurulu üyesi vekalet edebilirdi. İstanbul Ticaret Odası başkanı olursam eğer, elbette odanın birinci derecede görevleri var ama en önemli görevlerimden biri de eğitim olacak.
500 milyar bütçesi var
400 bin üye yeterli mi ve sizler neler katacaksınız?
Gerekirse küçük esnafa mevzuatın izin verdiği taktirde kredi de verebiliriz. Rakamlara takılmak istemiyorum ama çok ciddi geliri var İTO’nun. Birde sabit potansiyeller harekete geçirilemiyor. Bunlar bir başkasının elinde çarçur olup gidiyor. Heba ediliyor. Örneğin CNR, İTO’nun ama başkası işletiyor. Tabiri caizse kaptırmışlar. Siz İTO olarak orayı işletemiyorsanız yazıklar olsun size. Orayı işletemiyorsanız sizin orada ne işiniz var. İTO’nun 500 milyar bütçesi var. Bu paralar ihtiyacı olana fayda sağlayacak.
Üye sayısı ile ilgili hedefiniz var mı?
Üye sayısını arttıracağız. Açıkçası benim yaklaşık hedefim 1 milyon. Bununla ilgili çok ciddi kampanya yürüteceğiz. İnsanımızın işinin daha iyi olması için destek vereceğiz. Bizim insanımız çok kıymetlidir.
Onlara mesajım var
Seçimler 9 Nisan’da sizin oda üyelerine mesajınız nedir?
Onlara çok kıymetli bir mesajım var. Oda onların odası mutlaka oy kullansınlar. İlla bana oy vermeleri gerekmiyor. Benim dileğim ahbap çavuş ilişkisi ile oy kullanılmaması. İnandkları doğru buldukları kişiye oy versinler. Ama mutlaka oy kullansınlar.
Kazanırsak birlikte yönetelim.
Abdullah Teber kimdir?
1950 yılında Kayseri Pınarbaşı’nda doğan Abdullah Teber, İlkokul Ortaokul ve Lise tahsilini Kayseri’de tamamladı. 1973 yılında Ankara Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Makine-Motor bölümünden mezun oldu. İş hayatına özel sektörde sırasıyla Motor Yatak ve Chrysler gibi firmalarda çalışarak başlayan Teber, Milli Eğitim Bakanlığı’na mecburi hizmet karşılığı burs borcunu ödedikten sonra, 1976 yılında İzmir’de Yedek Subay olarak Askerlik hizmetini tamamlamıştır. 1980 yılında Tebplast Plastik ve Kalıp Sanayi A.Ş.’yi kurarak ticaret hayatına atılan Abdullah Teber, ürettiği ürünlerin %65’ini dünyanın 36 ülkesine ihraç etmektedir. Yıllar içerisinde Arat Araştırma A.Ş. Teknik Dağıtım ve Pazarlama A.Ş. ve Marmara’yı kurarak Yönetim Kurulu Başkanlığını ve üyeliğini sürdürmektedir. Tebplast A.Ş.’yi dünyanın en büyük şirketlerinden İsveç-Rosti ile birleştiren Teber, halen Rosti-Tebplast’ın Onursal Başkanlığını yürütmektedir.
Kaynak..Gazete Damga
Yorum Yazın