Cumhurbaşkanı Erdoğan’a darbe ve idam tehdidinde bulunan sözde yazar Ragıp Zarakolu'nun çeşitli bağlantıları ortaya çıktı Yurt dışında çeşitli diaspora ve lobi kuruluşlarıyla irtibatı olduğu bilinen Zarakolu, PKK ve Ermeni diasporasıyla da iş birliğini sürdürüyor.
İsveç’ten Başkan Erdoğan’a darbe tehdidinde bulunan Ragıp Zarakolu, terör örgütü PKK’nın yayın organı Özgür Gündem gazetesinde yazarlık ve danışma kurulu üyeliğini yaptı. Zarakolu, Evrensel Gazetesi’nde ve artı gerçek sitesinde yazılarına İsveç’ten devam ediyor. Yurt dışında çeşitli diaspora ve lobi kuruluşlarıyla irtibatı olduğu bilinen Zarakolu, PKK ve Ermeni diasporasıyla da iş birliğini sürdürüyor.
İsveç'te yaşayan Ragıp Zarakolu "Artı Gerçek" sitesinde "Makus kaderden kaçış yok" başlıklı köşe yazısında idam edilen Türkiye Devleti'nin Başbakanı Adnan Menderes ve Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ı kıyaslayan bir yazı kaleme aldı. İdeolojik içerikli yazısında Türkiye'nin yakın tarihine göndermeler yaptı. Zarakolu yazının sonunda ise "Korona günleri, bırakın Türkiye'yi tüm dünyayı bir sorgulamaya yöneltmekte. Bundan RTE'nin ve tayfasının kaçması mümkün değil" dedi. Peki darbe çığırtkanlığı yapan Ragıp Zarakolu neden İsveç'te yaşamaya başlamıştı?
Türkiye'ye 2013 yılından beri dönüş yapmadı
Uzun yıllar Özgür Gündem Gazetesi'nin yazarlığını ve danışma kurulu üyeliğini yapan Ragıp Zarakolu, Evrensel Gazetesi'nde de yazılarının yayınlandığı 2011 yılında Barış ve Demokrasi Partisi'nin (HDP'nin önceki adı) Siyaset Akademisi'nde terör örgütü PKK'nın kara propagandasını yaptığı gerekçesiyle "Terör örgütüne yardım ve yataklık" suçlamasıyla hakkında dava açıldı. PKK'nın şehir yapılanması KCK'ya başlatılan operasyon sonrası, 2011 yılında tutuklandı.
Zarakolu, 2012 yılında ise cezaevinden çıktı. Yargılama sürecinde İsveç'te yaşamını sürdürmeye devam eden Zarakolu 2013 yılından itibaren ise Türkiye'ye bir daha geri gelmedi. Türkiye iki yıl önce "Uluslararası Suçluların İadesi Anlaşması" çerçevesinde Ragıp Zarakolu'nun iadesini istedi. Ancak İsveç Mahkemeleri'nin iade talebini reddetti ve sonrasında da İsveç Hükümeti tarafından bu karar onaylandı.
Belge Yayıncılığı eşiyle birlikte kuran Ragıp Zarakolu, Kürt, Ermeni ve Pontus Rum gibi konularda yayınevinden birçok kitap yayınladı. Hatta yayıneviyle ilgili yaptığı bir söyleşi de Ragıp Zarakolu, Türkiye'de Ermeni Soykırımı olmadığı tabusunu yıktığını söyledi.
Zarakolu övünürcesine şunları vurguladı:
"1993 yılında ise doğrudan Ermeni Soykırımını konu alan Yves Ternon'un Ermeni Tabusu adlı kitabını yayınlamıştır. Bu bir ilkti. Yani Belge ilk yayınevlerinden biri değil, ilk yayıneviydi. Bu kitap yasaklanıp yargılanınca, 1994 yılında Vahakn Dadrian'ın Uluslararası ve Ulusal Hukukta Soykırım adlı kitabını yayınlamıştır. Bu kitabın yargılamasının beraat ile sonuçlanması ise, Türkiye'de soykırım tabusunun gevşemesinin ve yeni kitapların yayınlanmasının önünü açmıştır. 1997 yılında ise, Nazi Almanyası ve TC'nin birlikte yasakladığı Wefel'in Musa Dağ'da 40 Gün adlı kitabını yayınlayarak tabu kırıcılık işlevini sürdürmüştür.
Belge 1996 yılından itibaren resmi tarihin bir başka tabusunu, Karadeniz/Pontos tabusunu deşmeye başladı (…) Belge yayınları resmi tarih anlayışına karşı zorlu bir kavga verdi. 1990 yılında resmi Türk Tarih Kongresinin davetlisi olan Prof. Vahakn N. Dadrian'ın akademik makalelerinin derlemesini Ermeni Soykırımında Kurumsal Roller, Türk Kaynaklarında Ermeni Soykırımı ve Osmanlı Müttefiki Ülkeler Kaynaklarında Ermeni başlıkları altında yaptık. Dördüncü cilt de hazır. Başlık "Ermeni Soykırımının Resmi Tarih Tarafından İnkarı" olacak. Bu arada Dadrian'ın anıtsal yapıtı, Ermeni Soykırımı Tarihi / Balkanlardan Anadolu ve Kafkasya'ya Etnik Çatışma'yı da yayınladığımız için mutluyuz!"
Sözde Ermeni Soykırımını "Türkiye kabul etsin" istedi
Ermeni kökenli İngiliz yazar George Jerjian'ın Ermeni Soykırımını Türkiye'nin kabul etmesinin savunduğu "Gerçek Bizi Özgür Kılacak" isimli kitabını yayınladığı için Ragıp Zarakolu 2008 yılında dava açıldı. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen davada bu kitap nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti devletine alenen hakaret edildiği gerekçesiyle TCK'nın 301'inci maddesi uyarınca 6 ay hapis cezası aldı ancak bu da bin 400 lira adli para cezasına çevrildi ve sonrasında kendisinden verilen idari para cezası da alınmadı. Zarakolu, aynı kitapta "Atatürk'e hakaret ettiği" gerekçesiyle yargılandığı suçtan ise beraat etti.
PKK ve Ermeni diasporasına hizmet ediyor
Sözde Ermeni Soykırımı'nın olduğunu her ortamda dile getiren ve bu konuda yazılarına devam eden Ragıp Zarakolu, İsveç'te bu yönde çalışmalarını sürdürüyor. Yurt dışında aktivist olarak tanımlanan gerçekte ise bir terör kaçağı olan Zarakolu'nun İsveç'te çeşitli lobilerin faaliyetinde yer aldığı biliniyor. Sözde Ermeni Soykırımı hakkında yurt dışında Ermeni diasporasına hizmetini de sürdürüyor. Ayrıca terör örgütünün yurt dışı bağlantıları ile de irtibatı olduğu çok iyi biliniyor.
İşte sözde yazar Ragıp Zarakolu'nun o çirkin yazısı:
DP’nin 1951 yılında yaptığı değişiklik ile iki örgüt yönetme halinde idam cezası verilebilir hale geldi.
Bundaki amaç herhalde 1936 sonrası dünya genelinde KP’ler öncülüğünde kurulan Halk Cephelerinin önüne geçmektir. Bu tek partili rejimin, sözde çok partili rejime geçerken en büyük korkusu olmuştu.
Ama 50’ler dönemin en ağır antikomünist ve makkartici uygulamalarını yapan DP’nin, 1945 yılında sosyalistler tarafından kurulacak demokratik cephenin potansiyel müttefiki olarak görüldüğü unutulmamalıdır.
DP eliti içinde 40’lı yılların sol eğilimli gençlerinden birçok kişinin olduğu da bilinmeli. Bunlar elbette soldan kopuş yaşadılar, antikomünizmin boğucu ikliminde.
1950 seçimlerinde birçok solcu da “artık yeter” sloganının cazibesine kapılıp DP’ye oy vermişti. Bu belki biraz “yetmez ama evet” tavrına benzetilebilir.
1946 yılında, savaş bittiği halde hâlâ devam eden sıkıyönetim tarafından sendikaları ve partileri kapatılan işçi sınıfı da çoğunlukla DP’ye oy verdi. Türk-İş de bu dönemde oluştu.
CHP yönetimi, 1945 yılında sol aydınlardan kopuş yaşamış, milliyetçi muhafazakâr kişilerle blok kurmuştu.
Türkiye’de cumhuriyet sonrası ordu içinde ilk cunta, 1950 seçimleri öncesi Cevdet Sunay tarafından kurulmuştu. Amaç Milli Şefin iktidarı terk etmemesi durumunda darbe yapmaktı.
1946 yılında İnönü’nün oğlu bile babasına muhalifti ve ev hapsine alınacaktı.
DP aslında tek parti rejiminin B takımı idi ve kontrol, Celal Bayar’ın elindeydi.
1914’ten 1955’e bütün etnik temizliklerde rol oynamış olan Teşkilat-ı Mahsusa üyesi Celal Bayar, İnönü’den beter çıktı ve iktidarı seçim yoluyla terk etmeyi reddetti.
1949 yılının bütün anti-CHP eğilimli kişileri 1954 sonrası otoriterleşme eğilimi gösteren DP karşısında CHP’nin yanındaydı.
İnönü’ye karşı başlayan cunta yapılanmaları 1960 yılında otoriterleşmeye kalkan, bunu da eline yüzüne bulaştıran DP hükümeti karşısındaydı.
1950 yılında yapılamayan darbe, 1960 yılında gerçekleşti.
RTE, 2010 yılında, 1 Mayıs’ın 1980 sonrasında en kitlesel şekilde kutlanmasına izin verdi. Çünkü hâlâ liberalliğe oynamaktaydı.
1960 yılında Menderes’in 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı ilk kutlayan Başbakan olması gibi.
Ya da Batının desteği kesilince, Sovyetlere yönelmeye kalkması gibi. Ama bütün bunlar için çok geçti artık.
Meclis’te CHP’yi kapatmayı hedef alan Tahkikat Komisyonunun kaldırılması da. Saatin tik takları işlemeye başlamıştı bir kere.
1961 yılında asılan Menderes olacaktı, Celal Bayar değil. Affını ise ezeli rakibi İnönü sağlayacaktı!
Ve İslam-Türk sentezini savunan muhafazakâr eğilimlerin, DP’den çok daha güçlü yer aldığı AP’nin önü açılacaktı. AP, DP oylarına oynayacaktı, ama en büyük korkusu DP’nin legalleşmesi idi.
RTE, tarihi kendince okuyup yorumluyor ve taktiklerini belirliyor.
Bunun için de 2007 yılında darbe karşıtlarının liberal desteğini aldı, 2013 yılında Gezi direnişinin kendi 27-28 Nisanı olmasının önüne geçti ve 2015 yılında ise kendine yönelebilecek darbe potansiyelinin erken patlamasını provoke etti.
Ve DP’nin tamamlayamadığı, Demirel’in kısmen başarılı olduğu otoriterleşmeyi yapısal ve İslam-Türk sentezine dayanan bir temel üzerine oturtmaya girişti. Zaten bunun temelleri 1980 yılında Kenan Evren Cuntası tarafından atılmıştı.
Türkiye dünya demokratik ülkeleri listesinden, otoriter ülkeler listesine düşüş yaptığı için kendini başarılı sayabilir!
RTE’de bir Menderes travması vardı. Demirel gibi kısmen. Menderes olmamak için Demirel’in atmadığı takla, kurmadığı ittifak kalmamıştı. Kanlısı Ecevit ile bile uzlaştı.
Korona günleri, bırakın Türkiye’yi tüm dünyayı bir sorgulamaya yöneltmekte. Bundan RTE’nin ve tayfasının kaçması mümkün değil.
Yorum Yazın