Cumhurbaşkanı Erdoğan: Biz şu veya bu gücün ne dediğine değil, sadece ve sadece Allah'ın ne dediğine baktık, sadece ve sadece milletimizin ne dediğine baktık. Türk milleti olarak daha dünyaya son sözümüzü söylemedik. Biz 15 yıldır büyük Türkiye'yi, güçlü Türkiye'yi, kendisiyle birlikte tüm dostlarının, soydaşlarının, dindaşlarının, mazlumların ve mağdurların umut kapısı, güven kaynağı bir ülkeyi inşa etmenin gayreti içindeyiz. Eğer bugün içeriden ve dışarıdan sürekli saldırılara maruz kalıyorsak, iftiralara uğruyorsak, davamıza ve onun uğruna adadığımız canımıza kast ediliyorsa, sebebi işte bu mücadeleden vazgeçmiyor oluşumuzdur.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Biz şu veya bu gücün ne dediğine değil, sadece ve sadece Allah'ın ne dediğine baktık, sadece ve sadece milletimizin ne dediğine baktık. Türk milleti olarak daha dünyaya son sözümüzü söylemedik." dedi.
Lütfi Kırdar Kongre Merkezinde düzenlenen Necip Fazıl Ödülleri Programında, Saygı Ödülü'nü kazanan Teoman Duralı'ya ödülünü veren Erdoğan, her biri mümtaz isimlerden oluşan 5 kişilik jüri tarafından bu yıl ki Necip Fazıl Ödülleri'ne layık görülen şiir dalında Ahmet Murat, hikaye-roman dalında Necip Tosun, fikir-araştırma dalında Ahmet Özalp'ı, ilk eser dalında Betül Nurata ve Emre Ergen'i, uluslararası ödül alanında Bosnalı Cemalettin Latiç'i, saygı ödülünde de Prof. Dr. Teoman Duralı'yı tebrik etti.
Edebiyat, fikir ve sanat dünyasına eserleriyle katkıda bulunanlara, gelecekteki çalışmalarında başarılar dileyen Erdoğan, Necip Fazıl ismini taşıyan bir ödül almanın kolay olmadığını ifade ederek, "Artık sizler bu ismin ve ifade ettiği büyük davanın sorumluluğunu üstlenmiş bulunuyorsunuz." dedi.
Necip Fazıl ile birebir tanışmasının 18 yaşında Milli Türk Talebe Birliği çatısı altında olduğunu anlatan Erdoğan, Necip Fazıl'ı yaptıkları Milli Gençlik Geceleri'nden bir kaçında gerek İstanbul gerekse Anadolu'nun bazı yerlerinde takdim etme şerefine de nail olduğunu anlattı.
Necip Fazıl ile bu noktada ikili ilişkilerinin de ilerlemeye başladığını aktaran Erdoğan, kendisinden yaşça büyük ağabeylerinin Necip Fazıl ile çok daha ileri derecede görüştüğünü, bunların da hatıralarını kendilerinden dinlediklerini ifade etti.
Necip Fazıl'ın, özellikle dar çerçevede olduğu zaman muhabbetinin doyumsuz olduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:
"O muhabbetlerde hakikaten unutulmayacak hatıralar vardı. Allah rahmet eylesin. Fakat bizim dünyamıza kazandırmış olduğu o dinamizm çok çok farklıydı. Verdiği heyecan çok çok farklıydı. Onunla beraber bizler gerçekten bugün karşımıza dikilen bazı gruplar, bazı saldırganlar var ya, işte o zamanlarda kalemiyle onlara karşı duran, yegane isim üstat Necip Fazıl Kısakürek'ti. Adeta tek başına onları çökertiyordu, baş edemiyorlardı. Yargıda, adliyelerde yine aynı şekilde dimdik duran bir isim. Biz dik durmayı ondan öğrendik. Hele hele bir ifadesi var ki hiç unutmuyorum. O hakime verdiği cevapta, 'bıktık senden' dediğinde, 'siz burada hancı, ben de bu davada yolcu oldukça, ben buraya daha çok uğrarım' ifadesini unutamıyorum. Mesele bu... İnşallah bizler de bu davada yolculuğumuzu, ayağımızı sabit kadem tutmak suretiyle devam etmek durumunda
"SON SÖZÜMÜZÜ SÖYLEMEDİK"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, programın başında seyrettikleri filmde gençliğin sadece yaş değil aynı zamanda ruh işi olduğunu ifade ederek, "Ruhundaki ateşi diri olan, diri kalan herkes genç demektir. Necip Fazıl son nefesine kadar ruhundaki ateşi diri tutmuş bir üstadımızdır. Diğer yandan biyolojik olarak daha yolun başında da olsa adeta dünyanın yükünü omuzlamış, adlarına Türküler yakılsa, destanlar yazılsa az gelecek nice gençlerimiz var. Rabbim hepimizi inancıyla, davasıyla, heyecanıyla, azmiyle, enerjisiyle daima genç kalan, genç kalacak olan kullarından eylesin." diye konuştu.
Necip Fazıl'ın, hayatını "Büyük Türkiye" idealine adadığını dile getiren Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
"İdeolocya Örgüsü zaten bunun tüm yapı taşlarını ortaya koyan eseri. Kendisi Büyük Türkiye hedefini realite dışına çıkarmaya, Büyük Türkiye ümidini kaybettirmeye çalışanları da ağır şekilde eleştirmiştir. Üstat bu yönde gayret gösterenleri, milletimizin ümit kapılarını sürgülemekle itham etmiştir. Biz 15 yıldır büyük Türkiye'yi, güçlü Türkiye'yi, kendisiyle birlikte tüm dostlarının, soydaşlarının, dindaşlarının, mazlumların ve mağdurların umut kapısı, güven kaynağı bir ülkeyi inşa etmenin gayreti içindeyiz. Biz üstadın ömrü boyunca hep bekleyip durduğu o inkılap var ya, işte onu gerçekleştirmek için çalıştık, çalışıyoruz. Devlerin kıvranışına, cücelerin çırpınışına aldırmadan tarihin en büyük iman devini ayağa kaldırmak için gecemizi gündüzümüze katıyoruz. Eğer bugün içeriden ve dışarıdan sürekli saldırılara maruz kalıyorsak, iftiralara uğruyorsak, davamıza ve onun uğruna adadığımız canımıza kast ediliyorsa, sebebi işte bu mücadeleden vazgeçmiyor oluşumuzdur. Şayet tıpkı geçmişte yapıla geldiği gibi 'otur' denildiğinde otursak, 'sus' denildiğinde sussak, 'ver' denildiğinde versek, 'al' denildiğinde alsak, inanın bu saldırıların hiçbiriyle karşılaşmazdık. Ama biz şu veya bu gücün ne dediğine değil, sadece ve sadece Allah'ın ne dediğine baktık, sadece ve sadece milletimizin ne dediğine baktık. Türk milleti olarak daha dünyaya son sözümüzü söylemedik."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Kudüs giderse Medine'yi koruyamayız. Medine giderse Mekke'yi koruyamayız. Mekke giderse Kabe'yi de kaybederiz." dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'nde düzenlenen Necip Fazıl Ödülleri Programı'nda yaptığı konuşmada, ödül alan isimlerden Betül Nurata'nın konuşmasında kullandığı, "İletişim olarak maalesef dibe vurduk." ifadesini hatırlatarak, şöyle konuştu:
"Beni bağışlasın Betül kızımıza şunu söyleyeceğim: Dibe çakılmadık, yok böyle bir şey. Sakın ha. Dibe çakılanlar başkaları. Biz şu anda tavan yapıyoruz Allah'ın izniyle. Ah o dönemleri bir yaşamış olsaydınız, bugünü mukayese daha rahat olacaktı. Rabbimize hamdolsun, nereden nereye geldik. Eğer artık bir Betül kızımız, kardeşimiz varsa, bir Rümeysa kızımız varsa, bugün onlar elhamdülillah üniversitelerde, bilimde, her türlü yarışın içinde yer alabiliyor, devletin her kademesinde yer alabiliyorsa dibe çakan değil tırmanan bir nesil var, bir gençlik var. Milyarlarca Müslüman olarak da son sözümüz henüz ağzımızdan çıkmadı. Her şeyin bir zamanı olduğu gibi, bu büyük inkılabın da bir zamanı vardır. Bir yandan kendimizi güçlendirmenin, büyütmenin, o güne hazırlanmanın mücadelesini verirken, aynı zamanda her türlü haksızlığa, zulme, ahlaksızlığa karşı itirazlarımızı en yüksek perdeden dile getirmekten de geri durmuyoruz, durmayacağız. Çünkü elimizle düzeltemiyorsak dilimizle onunla da bir şey yapamıyorsak kalbimizle buğzetmenin gerektiğini biliyoruz. Kalple buğzetmekten, dille itiraz etme seviyesine çıktık. İnşallah en kısa sürede haksızlıkları elle düzelteceğimiz günleri de göreceğiz. Bunun ilk adımlarını atmaya başladık."
"MÜSLÜMANLARI HEDEF ALAN YENİ BİR SALDIRI BAŞLADI"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'de tüm Müslümanların geleceğini yakından ilgilendiren senaryoyu bozduklarını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Şimdi Kudüs üzerinden, tüm Orta Doğu'yu, tüm Müslümanları hedef alan yeni bir saldırı başladı. Bu konuda da ilk adımları çarşamba günü büyük ölçekte attık, inşallah devamını da getireceğiz. Şunu iyi biliyoruz. Kudüs giderse Medine'yi koruyamayız. Medine giderse Mekke'yi koruyamayız. Mekke giderse Kabe'yi de kaybederiz. Unutmayınız Kudüs demek İstanbul demektir, İslamabad demektir, Jakarta demektir. Medine demek, Kahire demektir, Şam demek, Bağdat demektir. Kabe demek, tüm Müslümanlar olarak hepimizin şerefi, namusu, onuru, haysiyeti, varlık gayesi demektir. Biz bunların hiçbirinden vazgeçemeyiz. Allah'ın emrine ve ecdadın emanetine sahip çıkmak için ne gerekiyorsa bunu yapacağız."
Dünyanın düzeninin bozuk olduğunu, bu bozuk düzenin, gün gelip kıyıya vuran masum Suriyeli bedeni, evi başına yıkılan, tüm hakları ellerinden alınan Filistinli olarak karşılarına çıktığını dile getiren Erdoğan, "Bu bozuk düzen gün geliyor, yurtlarından topluca sürgün edilirken nehirlerde, bataklıklarda son nefeslerini veren Arakanlılar olarak karşımıza çıkıyor ama biz susmuyoruz." ifadelerini kullandı.
Pazartesi günü Başbakan Binali Yıldırım'ın Bangladeş'e gideceğini aktaran Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha önce eşi Emine Erdoğan, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Betül Sayan Kaya'nın da bölgeye gittiğini anımsattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Elimizle müdahale edeceğiz ya... Bütün görüşmeleri, her şeyi yapacağız ya... Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda çağrımızı yaptık. Arakan için orada, Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Bakanlar, onlarla beraber orada bizzat toplantı yaptık. Niçin? Duyarsız kalamayız. Attığımız adımların da yavaş yavaş neticesini alıyoruz. Düzen bozuk olabilir ama bizim buna rıza gösterme mecburiyetimiz yoktur." diye konuştu.
"TEPEMİZE İNEN GÖK KUBBEYİ DAHA FAZLA GÖRMEZLİKTEN GELEMEYİZ"
Necip Fazıl'ın kalplerine nakşettiği itiraz ve mücadele aşkıyla bozuk düzene karşı mücadele edeceklerini vurgulayan Erdoğan, bunun için önce kendilerinden başlayarak milleti, tüm Müslümanları, tüm insanlığı bu doğrultuda harekete geçirmeleri gerektiğini kaydetti.
Ünlü şairin "Destan" adlı şiirinden dizeler okuyan Erdoğan, "Bizler millet, ümmet ve insanlık olarak tepemize inen gök kubbeyi daha fazla görmezlikten gelemeyiz. Fert fert olarak üzerimize düşeni yaptığımızda, millet olarak, milletler olarak üzerimize düşenleri yaptığımızda insanlık olarak bu sıkıntıları aşacağımıza inanıyorum. Bu adımları attıkça, üstadın müjdesine her gün biraz daha yaklaştığımızı göreceğiz." ifadelerini kullandı.
Necip Fazıl'ın "Müjde" şiirini de seslendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Rabbimin lütfuyla batmayan güneşin doğuşuna inşallah az kaldı." dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Erdoğan, ödül alan sanat ve fikir insanlarını bir kez daha kutlayarak, ünlü şairin isminin yaşatılmasına vesile olan bir etkinlik düzenlediği için Star gazetesine de teşekkür etti.
Yorum Yazın