Emin Pazarcı'nın köşe yazısı
Gerçekten üzerinde sağlıklı bir şekilde düşünüyor muyuz? Yoksa amiyane tabiriyle sallıyor muyuz? Neler olup bittiğini anlayabildik mi? Yoksa halen farkında değil miyiz? Sağlıklı bir muhakeme yapabiliyor muyuz, yapamıyor muyuz? Sorular uzayıp gidiyor…
Türkiye’nin uyguladığı dış politikadan bahsediyorum!
İsimlerinin önünde “profesör” unvanı bulunan bazı isimler bile televizyonlara çıkıp garip garip laflar ediyorlar. Türkiye’yi Amerika ile Rusya arasına sıkıştırıp, “Hangisiyle birlikte hareket etmeliyiz?” türünden saçma sapan soruların peşinde koşuyorlar. Birtakım eksenler oluşturup, Türkiye’ye de o eksenler içinde uygun yer arıyorlar. Yıllar boyu izlenen dış politika anlayışının esiri olmuş, ille de sırtımızı bir yere dayayarak hareket etmemiz gerektiğini düşünüyorlar!
İşte en büyük sıkıntımız da bu bizim. Çünkü geçmişte kaldı bütün bunlar. Türkiye, uzun süredir onun bunun ekseninde değil, kendi ekseninde bir dış politika uyguluyor. Tayyip Erdoğan farklı bir anlayış getirdi Türk Dış Politikasına. Son derece de doğru yaptı bence. Artık, kimsenin dümen suyunda değiliz. Merkeze kendi menfaatlerimizi koyuyoruz. Yıllarca özlemini çektiğimiz çok kutuplu bir dış politika izliyoruz. Meyvelerini de topluyoruz.
Adını koyacak olursak…
Buna Tayyip Erdoğan farkı diyebiliriz!
Dış basını dikkatlice izleyenler görecektir. Bütün dünya bunun farkında. Durumu tam anlamıyla kavrayamayan ise sadece biziz!
***
Şimdi size bazı sorular sormak istiyorum:
ABD Başkanı Trump, S 400’ler konusunda “Türkiye’nin haklılığından” bahsediyor. Çok hak-hukuk taraftarı olduğu için mi? Tabii ki değil. Sadece Türkiye’nin öneminin farkında ve Rusya’ya daha fazla yaklaşmamızı istemiyor.
Rus Devlet Başkanı Putin, zaman zaman Suriye’de önümüzü açıyor. Bunu Türkiye’yi çok sevdiği için mi yapıyor? Değil elbette. O da Türkiye’yi ABD eksenine hapsetmek istemiyor.
Biz bir NATO ülkesiyiz ve Çin’le ilişkilerimiz son derece iyi. Pek çok ortak proje üzerinde çalışıyoruz. Eğer tamamen ABD’nin dümen suyunda hareket eden eski Türkiye söz konusu olsaydı, gerçekleşebilir miydi bütün bunlar? İmkânsız elbette.
Suriye’de Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı operasyonlarını geride bıraktık biz. Sadece ABD ya da Rusya ekseninde hareket eden bir ülke olsaydık, yapılabilir miydi bunlar? Tartışmak bile gereksiz.
***
Öyle bir ülkeyiz ki biz, gerektiğinde “Dünya beşten büyüktür” deyip, karşılarına dikiliyoruz. Milli menfaatlerimiz söz konusu olduğunda da ABD, Çin veya Rusya ile birlikte hareket ediyoruz.
Birleşmiş Milletler’de ABD’nin karşısına dikilip tökezletiyoruz. Ukrayna krizinde de Rusya’ya “yanlış yoldasın” diyebiliyoruz.
Hem de ilişkileri koparmadan bunu gerçekleştiriyoruz.
AB ile ilişkileri sürdürürken, eskiden olduğu gibi “teslimiyet politikaları” uygulamıyoruz.
Afrika’da ise kendi oyunumuzu kuruyoruz.
Birileri de bunu bir eksene oturtmaya çalışıyorlar. Bir eksen aranacaksa eğer, bu Türkiye Eksenidir. Yıllardır ilmek ilmek dokunup gerçekleştirilen bağımsız ve çok kutuplu Türk Dış Politikasıdır!
Bu Yeni Türkiye’dir!
Bilmem anlatabildim mi?
Yorum Yazın