Hikmet Genç'in köşe yazısı
Rüya gibiydi...
İnanılmaz duygular yaşadık...
Hani derler ya, unutulmaz anlardı. İşte tam da o anları yaşadık...
Rabbim ömür verirse torunlarımıza uzun uzun anlatacağımız o anı yaşadık...
Ayasofya ile ilgili kararın açıklandığı, ve Ezan-ı Muhammediyye’nin okunduğu o gün, gözlerimiz dolmuştu...
Aynı gün yazdığım yazıda şöyle demiştim;
“Ayasofya’da tekrar namaz kılmaya başlayacaktık. Ayasofya’da saf tutacaktık, secde edecektik…
Gözümün önüne rahmetli babam geldi. Yıllarca kendisinden o duayı dinledim.
“Ya Rabbi, Ayasofya’da secde etmeyi bizlere nasip eyle”… Ardından; “Biz göremeyiz belki ama İnşallah siz görürsünüz…” derdi bize…
Bugünleri görmesini çok isterdim. O göremedi ama biz gördük. Namazımızı da kılacağız İnşallah...”
Elhamdülillah, evet o gün geldi ve namazımızı kıldık...
Tabii bütün bunları hissetmek için yüreğin yanık olması lazım,
Ayasofya demek, hasret demek,
Ayasofya demek, Fatih’in emaneti demek,
Ayasofya demek, geçmişle bağımız demek,
Ayasofya demek, Ebu Eyyûb El Ensari demek,
Ayasofya demek, bir çağ kapatmak, yeni bir çağ açmak demek,
Ayasofya demek, Hilal ile Haç’ın mücadelesi demek,
Ayasofya demek, İstanbul’u fetheden güzel komutan ve ordusu demek...
Ayasofya demek, bağımsızlık ve egemenlik demek,
Evet, Ayasofya bir işaret fişeğidir,
Ayasofya, meydan okumaktır!..
Tabii bütün bunlar Ayasofya hasretini yaşamış olanlar için geçerli.
Yoksa, “Ayasofya’nın açılmasına ihtiyaç yok” diyenlerin, “hutbede kılıç ne demek?” diye soranların, ve dahi Ayasofya’nın minaresinden duyulan ezandan rahatsız olanların derdi başka...
Olsun şeytan azapta gerek!
86 yıl sonra Ayasofya’da Cuma Namazı kılmayı nasip eden Rabbime şükürler olsun...
Yorum Yazın