Her ülkede vesayetçi güçler vardır. Kimi etkilidir, kimi etkisini kaybetmiştir.
Vesayetçi olarak tanımlanan güç odakları, içten olduğu kadar dış ülkelerin istihbarat örgütleriyle de irtibatlı olurlar.
Kendi varlıkları uğruna bazen de ihanet derecesinde karanlık ve gizli ilişkiler içinde olurlar.
Bu güçler, Büyük Osmanlı Devleti’nde var oldukları gibi Cumhuriyet döneminde de hep vardılar.
Osmanlı’da hanedan üzerinden Saray’da etkili olmaya çalışan ‘Vesayetçi güç sistemi’Cumhuriyet döneminde, devlet seçkinlerinin siyaset üzerindeki kontrolü üzerinden etkilerini devam ettirdiler.
Demokrasi ile yönetilen ülkelerde iktidarlar seçimle gelir ve giderler.
Ancak demokrasi ile yönetildiği iddia edilen birçok ülkede asıl iktidarın başka güç odaklarında olduğu gizli – açık sistemler var.
Bunlar demokratik sistem görüntüsü altında anti demokratik güçlerdir ve tümü demokratik sistemin istismarcılarıdır.
Ayrıca bu güçler kendi içlerinde de barışık değiller. Sistem içi el değiştirme adına güç mücadelesi her zaman açık gizli devam edegelmiştir.
FETÖ ve Ergenekon yapılanmaları arasındaki gizli olup sonra açığa vuran savaş gibi.
KAZANAN DEVLET VE MİLLET OLDU
‘Vesayetçi yapılar’ her zaman güçlü olan ordu, istihbarat, emniyet ve üst düzey bürokrasi içinde güç olmayı vazgeçilmez olarak kabul ederler.
İstisnalar var tabii, ama ‘vesayetçi yapı’ kendini koruma adına bu önemli devlet kurumlarına köhne düzenin seçkinleri kabul edilenlerin çocukları veya diğer yakınları yerleştirilir ve yükselmeleri sağlanır.
Bunlar bu kurumlardaki yerlerini sağlamlaştırmak için Sünni sebepler üzerinden darbelere zemin hazırlarlar. Her darbe sonrası bu devlet kurumlarındaki güçlerine güç katarlar. O kaos ortamında yeniden kadrolaşırlar.
Çok şükür yakın tarihimizde devrim niteliğinde reformlarla vesayetçi güçlerin manevra alanları daraltıldı. 15 Temmuz direnişiyle FETÖ’cü ihanet başta olmak üzere tüm hukuk dışı yapılar büyük ölçüde yenilgiye uğratıldı.
Bu sefer gücüne güç katan vesayetçiler değil, demokratik hukuk devleti ve milletin kendisi oldu.
MİLLETİN VE DEVLETİN
EMRİNDE BİR ORDU
Vesayetçi yapıların en çok sızmaya çalıştığı kurum TSK olmuştur.
Kısa yoldan devleti ele geçirmenin yolu TSK’ya sızmak ve ele geçirmekle mümkün olacağına inanılıyor. Çünkü TSK’yı eline geçiren güç, devleti ele geçirmiş kabul ediliyor.
Pakistan ve Mısır gibi ülkeler başta olmak üzere, diktatörlük veya vesayetçi güçlerin yönettiği ülkeler için söylenen “Her devletin bir ordusu var ancak bazı ülkelerdeordunun bir devleti var” şeklindeki iddianın Türkiye için geçmişte söylenmesinin sebebi de bundandı.
Dinle alakası olmayan fakat dini kullanan, o yüce değerin içinde kendini gizleyerek dış destekli bir ihanet çetesi olduğu çok sonra anlaşılan FETÖ aynı yolu izlemiş ve TSK’ya sızmıştır.
Dış güçler de bu hukuk dışı yapılanmaları kullanarak ülkemize nüfus ediyorlardı. Onun için dış güçler siyasilerden çok vesayetçi güçlerle dirsek temaslarını sürdürüyor ve destekliyorlardı.
Milli bir ruh ve milli bir siyasetle o hukuk dışı vesayetçi yapılar devre dışı bırakıldı.
Hemen hemen her alanda olduğu gibi devlet ve millet olarak omurgamız kabul ettiğimiz TSK’dan da bu hukuk dışı yapılar çok ciddi anlamda temizlenmiş oldu.
Asker diktasının dayatmaları, açık-gizli tehditlerle tansiyonun bir türlü düşürülemediği krizlerin yaşandığı, siyaset ve çeşitli halk katmanlarında korku ve endişelere sebep olan Yüksek Askeri Şura bu sefer siyasi iradenin emrinde gerçekleşti.
Ne iç ne de dış tehditlerin söz hakkına sahip olamadığı, hatta hiçbir dayatmanın yapılamadığı YAŞ, Başbakan B.Yıldırım’ın başkanlığında gerçekleşti ve kuvvet komutanlarımız belirlendi.
Kısacası; tarihinde ilk defa TSK, demokratik hukuk devleti temayüllerine göre gerçekleşmiş oldu.
YAŞ sonuçlarından milli irade ile şanlı ordumuzun şerefli mensupları mutlu ve huzurlu.
Türkiye’de “Ordunun devleti değil, devlet ve milletin ordusu var” gerçeği dost ve düşmana gösterilmiş oldu.
Yorum Yazın