Bugünlerde Türk Dış politikasını tarif et deseniz, çok açken yemeğe gittiğinizde garsona “ortaya bir karışık at “ dersiniz ya işte tam da öyle.
Hem Avrupa’dayız hem Asya'da, hem Balkanlardayız, hem Avrasya’da. Hemen yanımızda Ortadoğu, komşumuz Kafkaslar ve Dünya devi Rusya.
Türkiye için eskiden Ortadoğu (Arap) ülkesi yakıştırması yapılır ve bu şekilde haksız ve cahilce aşağılanmaya çalışılırdı.(Bu sözlerimle Araplara asla hakaret algılanmasın, böyle bir imada bulunmuyorum )
Sonra bir baktık tek taraflı platonik aşkla Avrupa Birliğine yanaştık. Tabi bu arada ABD sözüm ona müttefikimiz ve dostumuz. Hep böyle bilinmesi istendi aslında olmadığı halde.
Ruslarla zaman zaman yakınlaşmalar
Ülkemizin kurucusu Atatürk, kurtuluş savaşında akıllı bir strateji ile Batılı açgözlü ülkelere karşı dönemin Sovyetler Birliği ile kısa da olsa stratejik bir işbirliği yaparak önemli bir sonuç almıştı.
Rahmetli Adnan Menderes de ABD ve Avrupa’ya manevra yapıp Rusya ile iletişime geçmişti.
Şimdi de mevcut AK Parti hükümeti de S-400 füzeleri alımı için Rusya ile anlaşmaya vardı.
Burada önemli bir sorun oluşuyor. Bir NATO ülkesi olarak Türkiye, Rusya ile anlaşınca, akıllı silah sistemi olan S-400’ler ile Rusya NATO’nun silah sistemlerinin gizli kodlarını ele geçirecek. ABD ve NATO bundan rahatsız olabilir.
İyi, ama o zaman Türkiye ile oyun oynamayacaklardı. Durum, herkesin malumu. Önce füze Savunma sistemleri Patriotlar ve sonra Türkiye’nin de ortağı ve bizatihi üreticisi olduğu F-35’ler için söz verilmesine rağmen verilmedi. Hatta Türkiye F35 projesinden el çektirilince Rusya’ya yaklaşmak ve S-400’leri almak zaruri oldu.
Türkiye, Dünya liginde nerede yer alıyor veya yer alacak?
Peki, ama şimdi ne olacak? Türkiye, Batı ülkesi mi? Avrupa Birliği içinde mi olmak istiyor yoksa istemiyor mu? NATO içinde mi kalmak yoksa ayrılmak mı istiyor? Gerçi son dönemde hem AB hem NATO kendi içinde bölünme ve çatırdama sesleri vermeye başladı.
Diğer yandan acaba Avrasya’ya mı yaklaşıyoruz?
Rusya ile yakınlaşmanın bize avantajı var mıdır?
Son dönemde Rusya ile yakınlaşmalar soruları beraberinde getiriyor. Bunun kuşkusuz eksileri var ama avantajları var mı, varsa nedir?
Acaba Rusya’nın da desteği ile mi Karabağ’ı ait olduğu Azerbaycan’a tekrar kazandırılmasında etkili olduk? Yine Rusya’nın da etkisiyle mi Suriye’de ateşkes sağladık? Yine belki Rusya’nın etkisiyle mi bölgede rahatladık ve PKK’nın kökünü kazımaya başladık? Arkasından Rus ve Azeri doğalgazını Türkiye üzerinden Avrupa ve Balkanlara taşıyacağız. Bütün bunlar kesin bilmediğim ama tahmin ettiğim sorular.
Kim dost kim düşman?
Ne Rusya ne ABD bizim dostumuz değildir elbette. Ama ülkemizin çıkarları gereği stratejik satranç hamleleri önemlidir.
Peki, ama hem Rusya hem ABD aynı anda olur mu? Ya da başka bir deyimle bir kolda karpuz diğerinde kavun taşıyoruz. Diğer taraftan başta Çin olmak üzere Japonya, Senegal, Güney Kore gibi Asya – Pasifik ülkelerini nerede tutacağız? Balkanlar ve Orta Doğu ne olacak?
Çok dikkatli olmak şarttır. Durum hassastır.
ABD’nin beklenen geleneksel ve klasik tepkisi
İşte tüm bu gelişmeler sonucunda doğal olarak ABD ayağa kalktı. ABD’den tehditler ve kötü açıklamalar ardı ardına geldi.
Türkiye, bütün bunları hesaplamıştır ve bekliyordur diye tahmin ediyorum.
ABD neden tepki gösteriyor?
Çünkü ABD savaş ve terör yaptırır, bunun sonucunda doğal olarak bu savaşta kullanılacak silahları üretip satar. ABD, silah alımında en önemli müşterisi olan Türkiye’yi kaybetmek istemez ve zarara uğrar. Bu olayın en basit ve görünen tarafı.
Diğer yandan Avrupa ve ABD sözünde durmamayı ve güvensizlik yapmayı severler. En basitinden kurucu ortağı olduğumuz NATO’nun en önemli maddesi olan “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için olan 5.maddesi “ Rusya ve PKK saldırılarına rağmen işleme konmazken; ABD, 11 Eylül saldırılarında bu maddeyi kendisi için işleme koyuverdi.
Diğer taraftan ABD’yi kızdıran esas nokta, Güneydoğuda PKK’nın kurutulup Türkiye’nin rahatlaması ve palazlanması, yavru köpeği İsrail’in Türkiye’nin de sınırlarının bir kısmını içeren vadedilmiş topraklar hayalinin suya düşmesi, bölgedeki zengin doğal gaz ve petrol kaynaklarının kontrolünden uzaklaşması, geleceğin en değerli nimeti su kaynaklarının kontrolünü kaybetmesi, kendisine kafa tutan İslam’ın son kalesi Türkiye’ye başkalarına örnek olmaması için ders verememesidir.
Şimdi ABD’nin ilk dalga yaptırımlarının muhatabı olduk. Kısmi ambargo da diyebiliriz. Joe Biden’in 20 Ocak’ta koltuğa oturmasıyla daha şiddetli yaptırımlar gelir mi? Göreceğiz.
Çelişkili karar ve ABD yaptırımları (CAATSA)
ABD’nin hasımları dediği Rusya, İran, Kuzey Kore ile mücadelesinde uyguladığı CAATSA uygulamasını sözüm ona dost ve müttefik ülke Türkiye’ye uyguladı. Bu aslında tam bir çelişki değil mi? Aynı anda hem dost hem hasım olabilir misiniz?
CAATSA içinde 12 madde var ve ABD kongresinin aldığı karar gereği Başkan Trump en az 5 maddeyi uygulaması gerekiyordu. Sözüm ona en hafif 5 madde uygulandı. Savunma sanayi başkanımıza vize kısıtlaması, ABD’deki (zaten olmayan) mal varlıklarına el konması, savunma ürünleri alımında verilen kredilerin kesilmesi. Bunlar fasa fiso olabilir. Ama iki şey önemli ve üzücüdür.
Birincisi, yaptırımlar içinde yer alan ABD menşeili savunma ürünleri ve hammaddelerin Türkiye’ye satışının yasaklanması. Bu durumda Türk Silahlı Kuvvetlerinde kullanılan ABD silahlarının modernizasyonu, tamiri ve yenilenmesi aksar. Diğer bir aksaklık ise %80’i yerli ve milli olsa da geri kalan %20’si ABD ve Batı ülkelerinden gelen hammaddelerle üretilen silahların ve savunma gereçlerinin üretimi aksayabilir.
İkinci üzücü olan ise yaptırımların psikolojik olumsuz etkisi, olumsuz algı oluşturması ve adil olmaktan çok uzak etik olmayan değerleri barındırması. Bu da Türk- Amerikan ilişkilerine tarihte iz bırakacak bir yara bırakabilir.
AB baskısı ve yaptırımlarının geçici askıya alınması
Avrupa birliği de Yunanistan ve Fransa’nın etki ve zorlamalarıyla aynı anda Türkiye’ye yaptırım uygulamak istedi. Ancak Bulgaristan, Macaristan, Polonya ve Almanya’nın aklıselim ile hareket etmesi veya danışıklı dövüş gereği iyi polis kötü polis oynanan bir oyun ile şimdilik sarı kart gösterip kırmızı kartı Mart veya Nisan Ay’ına bırakmaları ilginç.
AB’nin dışında aynı şekilde 20 Ocak’ta yeni ABD Başkanı Joe Biden’ın koltuğa oturmasıyla ABD’den çok daha sert yaptırımlar gelir mi? Bilinmez ama her şeye hazırlıklı olarak beklemek lazım.
Türkiye’ye toplu bir saldırı mı olacak? Bunlardan her şey beklenir. Burada aklıma Cumhurbaşkanımızın o iz bırakan sözleri geliyor: “Topunuz gelin”
Ancak unutmamak gerekir ki; ne ABD ne Avrupa Birliği Türkiye’den vazgeçemez. Ama Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a öfkeleri büyük. Muhtemelen stratejileri Türkiye’ye karşı değil AK Parti hükümetinin ve Erdoğan’ın iktidardan çekilmesi için etkili çalışmalar yapacakları bir takım sinsice oyunlar olacaktır.
Mart-Nisan 2021 önemli
ABD’nin ve Avrupa’nın Türkiye’ye karşı Mart veya Nisan’da daha etkin yaptırımlarla tekrar harekete geçeceği ve bu tarihlerde Türkiye’de bir erken seçim yaptırmak isteyeceklerini, düşünüyorum.
Bu durumda iki önemli şeyin bir an önce yapılması şart.
Birincisi, Türkiye’de tam bir birlik ve beraberliğin sağlanması. Zira ABD ve AB’nin Türkiye üzerine istek ve emelleri ne AK Partili, ne CHP’li, ne MHP’li ne İYİ Partili, ne Refah, ne BBP, ne Demokrat partili ne de Ulusalcıların hoşuna gitmeyecektir. Sadece vatan hainlerinin hoşuna gidebilir.
Ancak böyle deyip AK Partinin de aradan sıyrılmaması gerekiyor. AK Partiye de bu dönemde bütün bu partileri birleştirme görevi düşüyor. Bunun için AK Partinin de önceki bazı politika ve söylemlerinin değişmesi gerekebilir. Bu zor dönemde Ülke içinde mutabakat önemlidir ve bunun için herkesin ödün vermesi şarttır. AK Partinin ayrıca son dönemde, anketlere de yansıyan kendi içinde kararsızlaştırdığı ve gri seçmen yaptığı bazı hafif küskünleri derhal kazanması şarttır.
Yapılması gereken ikinci önemli şeyse, kötü ev sahibi kiracıyı mal sahibi yapar ilkesiyle, kendi savunma sanayimizi %100’e yakın yerli ve milli imkânlarla üretebilir duruma gelmektir. Rahmetli Erbakan hocanın milli sanayisini tekrar hatırlayalım. Bunu yapabilecek insan ve beyin potansiyelimiz vardır. Atatürk’ün dediği gibi muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur. Üniversitelerimize, gençlerimize, araştırmacılarımıza, milli ve yerli sanayimize samimi ve tam destek verilmelidir. Allah’ın da (CC) emri gereği işi ehline veriniz şiarıyla Devletin her kesiminde liyakatli insanları göreve çağırınız. Ülke çapında geniş katılımlı samimi bir barış ile milli birliği sağlayınız. Bakın o zaman ne ABD ne AB, ne İsrail ne PKK ne FETÖ sizin karşınıza çıkabilir.
Rifat Sait
24.Dönem İzmir Milletvekili
Balkan stratejik Araştırmalar Merkezi (BASAM) Başkanı
[email protected]
Yorum Yazın