Son yıllarda yaşananlar hepimizi şok ediyor. Doğru kelimeyi bulmaya çalışıyorum. Korkunç, kâbus veya iğrenç gibi sözcükler belki belli yerlerde otursa da tek başına yetmiyor, ikinci veya üçüncü bir kelimeyi de arıyorum. Zira çok anlamlı ve çok bilinmeyenli bir denkleminin içinde yüzmeye çalışıyoruz. Hiçbir şey tesadüf değil. On yılda bir darbeler bu ülkeyi yıpratmaya çalıştılar. Niye biliyor musunuz? Çünkü bu ülkenin üstlendiği kutsal görevi ve sahip olduğu potansiyeli bizden daha iyi biliyorlar. Ülkemiz pek çok şey yaşadı. Yaşamaya da devam ediyor. Meyve veren ağaç taşlanır. Klasik darbelerden başarı elde edemeyenler, bizi en hassas noktamızdan vurmaya çalıştılar. İnsanları inançları ile kandıran hem de sözde mehdi kılığında sahtekâr bir alçak Feto ile saptıran düşmanlarımız var. Oysa daha ilkokullarda okuduğumuz tarih kitaplarında ya da Cüneyt Arkın’ın oynadığı Yeşilçam filmlerinde bile imam kılığına girmiş düşman ajanlarını görmüştük. Çok daha önce bu şarlatanı fark etmek gerekirdi. Ben Fetullahçı tabirini kullanmak istemiyorum, Feto ya da Fetoş daha uygun zira Fetullah, Allah’ın ismini barındırıyor ve bir terörist ile anılmaması gereken bir isim. Aynı şekilde tarihimizde önemli bir yer tutan Ergenekon’u da maalesef bu şekilde kirlettik. Düzeltmek gerekir. Bu ABD projelerinin Türkiye’ye musallat edilmesinin arkasında çok önemli sebepler vardı.
Dedik ya kutsal bir görev verilmiş. Evangelisti, Rockefeller’i , Rothschild’ı , Yahudisi falan bunu bizden daha iyi biliyor. Üstad Necip Fazıl’ın Sakarya türküsü isimli şiirinde dediği gibi: “Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük!.. Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya! Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?” Yüce rabbim kimseye kaldıramayacağı yükü görev olarak vermez. Görev varsa inanın ki verilmiş güç te vardır. İşte bu gerçeği bilerek tarihi mirası hatırlamak gerek. Nitekim her şey 1071’de başladı. Sultan Alparslan’a verilen Malazgirt zaferi ile kutsal emaneti üzerimize aldık. Selahattin Eyyubi ile Kudüs’te devam ettik, 1389’da Peygamber efendimiz ’in (SAV) “onu alan asker ne güzel askerdir” dediği Kostantinepolis’i fethederek İslambol (İstanbul) yapan Fatih ile nöbet devam etti, Yavuz Sultan Selim ile Abbasiler ve Memlük devleti'nin tarihten sildi ve kutsal toprakları Osmanlı'ya katarak halifeliğin Osmanlı'ya geçmesinin sağladı, Sultan Abdulhamid han ile Yahudilere Osmanlı tokadını patlatıp, Kudüs’ü vermedi ve bugün Recep Tayyip Erdoğan ile kutsal vazife nöbeti devam ediyor. Türkiye, bugün Kosova’ya, Bosna’ya, Somali’ye, Kudüs’e, Suriye’ye, Irak’a, Filistin’e Arakan’a sahip çıkıyor. Tesadüf mü hayır değil. Nerede bir mazlum Müslüman varsa hamisi oluyor. Bu son derece doğaldır. Bu kutsal görev bizim yükümüz değil şanımızdır.
“Bütün bunlar gerçek mi, yoksa kıyamet mi geliyor? “ diye bir başlık attık. Gerçekten de akıl almaz şeyler oluyor. Asıl büyük şeytanlar Feto, Daeş, DHKP-c, PKK, YPG, PYD gibi ifritlerini üzerimize salıyor. Bunlar büyük buzdağının su üzerindeki küçük kısmı. Türkiye, bütün bu küçük mikropları aştıkça gerçek büyük düşmanı apaçık karşısında görecek. Zamanı var ama sanki kısa bir süre kaldı gibi. Ne yazıldıysa o olur. Korkmuyoruz. Biz zamanın ve mekânın sahibi Allah’a inanıyoruz. Başta Başkomutanımız Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere tüm askerlerimize ve onlara inanılmaz bir destek veren kahraman halkımıza güveniyoruz ve gurur duyuyoruz. Allah bu güzel vatanın ve onların halkı ve askerlerinin yar ve yardımcısı olsun. Seferi veren Allah zaferi de verir inşallah.
Rifat Sait
24.Dönem İzmir milletvekili
BASAM (Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi) Başkanı
Mail: [email protected]
Twitter: @saitrifat
Facebook: www.facebook.com/rifat.sait
instagram: rifat.sait
Yorum Yazın