17 Aralık 2010’da Tunus’ta bir gencin kendini yakmasının ardından Tunus halkının giriştiği eylemler kısa bir süre sonra Arap dünyasına ‘Arap Baharı ‘ adı ile yeni bir dönemi başlattı. Tunus ve Mısır’dan hemen sonra Libya ‘da da protestolar başladı.
Libya’da yaşanan olaylar sonrası 2011 yılında Muammer Kaddafi rejimi devrilmiş ve ardından çeşitli güçler arasında iktidar mücadelesi başlamıştı. Yaklaşık 9 yıldır devam eden siyasi ve askeri çatışma bir anda iç savaşa dönüştü.Ülkede farklı farklı aktörlerin desteklediği iki başlı bir yönetim ortaya çıktı. Başkent Trablus’ta ülkenin batısına hâkim olan ve Birleşmiş Milletler (BM),Türkiye başta olmak üzere uluslararası güçler tarafından tanınan Ulusal Mutabakat Hükümeti (UMH), doğudaki Tobruk’ta ise Rusya, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan gibi devletlerin desteklediği Temsilciler Meclisi bulunuyor.
Fayiz es-Serrac’ın başında bulunduğu meşru Trablus hükümeti devrimciler ve muhafazakâr gruplar tarafından destekleniyor. Libya Ulusal Ordusu’nun (LUO) da başında bulunan darbeci Halife Hafter Tobruk merkezli yönetiminin fiili yöneticiliğini de yapmaktadır. Avrupa devletleri de Libya konusunda ortak bir pozisyona henüz sahip değil. Fransa Hafter’i desteklerken, İtalya ise durumdan vazife çıkararak bazen Hafter bazende Serrac başkanlığındaki hükümeti savunuyor.
Bu ülkeler içinde bin yılık sıcak denizlere açılma politikası olan Rusya bir yandan Akdeniz bölgesindeki enerji kaynakları pazarında sözü geçen bir aktör haline gelmeye çalışırken diğer yandan Libya’daki varlığını kalıcı hale getirecek çeşitli siyasi çıkarlar elde etmeyi amaçlıyor. Rusya Libya üzerinden Akdeniz’deki etkinliğini arttırarak Batı ile müzakerelerde elini güçlendirmeyi amaçlıyor.
Birçok bölge uzmanının da belirttiği gibi, Moskova Libya krizine yön veren güç haline gelerek, aslında Ukrayna ve Suriye’de elde ettiği “başarılarının” tesadüfi olmadığı ve aynı zamanda bununla yetinmeyeceği mesajını vermeye çalışıyor. Farklı bir ifadeyle, 2014’te Kırım ilhakıyla başlattığı genişlemenin 2015 Suriye operasyonuyla bitmediği mesajı veriliyor. Böylece, 2014 yılından sonra ABD ve AB’nin uyguladığı yaptırımlardan dolayı büyük sorunlar yaşayan Rusya, Batı karşısında bir adım önde olduğunu göstermeye çalışıyor.Önemli bir diğer husus ise Libya krizinin uzamasının Rusya için hiçbir zararı yoktur. Bilakis Rusya Libya’ya ciddi bir silah,mühimmat ve askeri gereçler satarak büyük kârlar elde ediyor.
Ayrıca Rus güvenlik şirketi Wagner’e mensup paralı askerleri gayrimeşru silahlı güçlerin lideri darbeci Hafter’in emir komutasında görev yapmaktadır. Darbeci Hafter sözkonusu ülkelerin desteğini alarak meşru hükümet UMH’yi devirmek için Nisan 2019’dan bu yana başkent Trablus’a ve birçok yerleşim alanına saldırılar düzenleyerek bir çok sivilinde ölmesine sebep oldu…
Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’de meşru hakkını kullanarak Hafter güçlerine karşı "Barış Fırtınası" operasyonunu başlattı.Başlatılan bu operasyon sonucunda ağır zayiat veren gayrimeşru silahlı güçlerin lideri Halife Hafter'e bağlı milisler güneye doğru çekilmesi sürüyor.Savaş başladığı andan itibaren darbeci Hafter milisleri hastanelerden, pazar yerlerine , okullardan ,ibadethanelere kadar birçok sivil ,kamu hedefi vurmuş ve çok sayıda masum sivil halkı öldürmüştür.Hafter'e bağlı milisler alçak saldırılarla birlikte kaybettikleri bölgelerden ayrılırken terör örgütü DEAŞ’ın Irak ve Suriye de uygulamış olduğu yöntemin aynısını uygulayarak yıkıntıların arasına veya evlere mayın ve el yapımı patlayıcılar tuzaklıyarak,evlerine dönen sivillerin söz konusu patlayıcılar nedeniyle hayatını kaybetmesine sebep olmaktadır.
Birleşmiş Milletler Libya Misyonu, darbeci Hafter güçlerinin savaş hukukuna ve insan haklarına aykırı bu tarz eylemlerini kayıt altına alarak raporlar hazırlamaktadır. Hafter’in Libya’da savaş suçu işlediğine dair kanaatlerin uluslararası kurumların raporlarına yansıması, haliyle Hafter’e askeri, mali, siyasi destek veren ülkelerde endişeye yol açtı. Zira Libya’nın sürüklendiği terörizm ve istikrarsızlık sarmalında bu ülkelerin sorumlulukları göz ardı edilemez ve bu ülkelere uluslararası yargı yolunu açabilir. Bu yöndeki endişe, petrol fiyatlarında yaşanan düşüş ve Covid-19 salgınının yol açtığı ekonomik durgunluk kuşkusuz Hafter’e sağlanan maddi ve manevi desteklerin kısılmasına sebep olacaktır.
Bu nedenle Fransa, Rusya, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır’ın Hafter’e desteği, bu yeni süreçte sekteye uğrayabilir. Diğer yandan UHM ordusunun son toprak kazanımları ile birlikte UHM lideri Serrac Libya halkı tarafından büyük bir destek almaktadır.Ve bu destek her geçen giderek artıyor. Kendi halkına yaptığı zulüm ve katliamlar yüzünden uluslararası güçler de Hafter’i gözden çıkardı. Rusya’nın öncülüğündeki destekçi devletler Hafter’i önümüzdeki zaman dilimi içerisinde değiştirebilirler.Hafter’in yerine kimi getireceklerine dair çalışmalara çoktan başlandı bile.İki isim konuşulmakta.İlk öne çıkan isim sözde Hafter Ordusu’nun Genelkurmay Başkanı Abdulrazik el-Nazuri gibi görünüyor. Devrik lider Muammer Kaddafi döneminde 13 yıl hapis cezası alan Nazuri, serbest kaldıktan sonra 2011 yılında devrim sürecine katılmıştı.İkinci isim ise Libya'nın devrik lideri Muammer Kaddafi'nin oğlu Seyfülislam Kaddafi'nin olma ihtimali.
Özellikle Rusya Kaddafi’nin oğlunu istemekte çünkü baba Kaddafi ile ilişkileri çok iyiydi. Oğlu ile de aynı ilişkiyi devam ettiririm mantığı ile hareket etmektedir.Bu iki isim veya bunlar dışında herhangi bir isim kim olursa olsun Libya'ya barış getirmeyecektir.Çünkü Libya Barışı’nın temeli sahada ve masada olan tüm aktörlerin iyi niyetle ortak bir isim belirlemeleri ile ancak mümkündür.Aksi taktirde Libya ikinci bir Suriye olur hatta ve hatta orada geçen insanlık dramından daha büyük dramla karşı karşıya kalırız.
Dr.İmbat MUĞLU
Yorum Yazın