Türkiye tarihine “post modern darbe" olarak geçen ve toplum ile siyaset üzerinde derin postal izler bırakan 28 Şubat'ın üzerinden yıllar geçti. Bin yıl süreceği iddia edilen bir süreçti. 28 Şubat mimarları yanılsa da demokrasi tarihine kara bir leke olarak hep yerini koruyacak olan 28 Şubat işbirlikçi askeri darbesi, küresel güçlerin çıkarlarına göre vesayet sistemini yeniden dizayn etmenin adıdır.
REFAH-YOL Hükümeti'nin gayri hukuki olarak düşmesine neden olan bu darbe medyanın desteğini de arkasına almıştı. Refah Partisi'nin sandıktan birinci parti olarak çıktığı 1995 seçimlerinden itibaren medyada başlayan "kara propaganda" MGK kararlarının imzalandığı 28 Şubat 1997 tarihine kadar aralıksız sürdü.
O dönemde yaşananların kısa özeti şöyle...
1995’de uzun süren arayışlardan sonra Çiller ile Erbakan el sıkıştı. 54'üncü hükümetin Başbakan’ı Necmettin Erbakan oldu. Olmasına oldu da dış mihrakların kontrollünde olan güruh; korku senaryolarıyla ilgili her gün ekranlarda haberler yapıyor, gazetelere manşetler atıyordu. Muhalefeti, sendikaları ve iş dünyasına da aynı korkuları aşılayarak darbe zeminini meşrulaştırmaya başlamışlardı bile. O korkunun ya da onlara göre kâbusun adı “İrtica” idi.
Bu güruh her gün medyada türlü türlü senaryolarla halkı ve tüm kurumları kendilerini haklı görmeleri için 7/24 işbaşındaydı. İmam Hatip liselerinden başlayıp, ticaretten yeşil sermayeye kadar her noktaya dokundular. Bu olayları fişlemeler takip etti. Akademisyenler, subaylar ve yöneticiler görevlerinden uzaklaştırıldı. Meslek liselerinin ortaokul kısımları kapandı. Bazı öğrencilerin üniversitelere girişi katsayı uygulaması ile engellendi. 28 Temmuz’da Orgeneral Karadayı Başbakan Erbakan ve yardımcısı Çiller’e irtica konulu bir brifing verdi. 3 Kasım 1996’da Susurluk kazası gerçekleşti. 4 Ocak 1997’de Deniz Kuvvetleri Komutanı İslamcı-ların, PKK teröründen daha tehlikeli olduklarını açıkladı. Bu açıklamadan hemen sonra Aczmendilere yönelik tutuklamalar başlatıldı. 30 Ocak 1997’de Kudüs gecesi düzenlendi. Sahnede İsrail terörünü gösteren oyun sonrasında Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız tutuklandı. 4 Şubat’ta Sincan’da askerler 20 tank ve 15 zırhlı araçla geçiş yaptı. Demokrasiye balans ayarı tanklarla yapıldı. 11 Şubat’ta şeriata karşı kadın yürüyüşü gerçekleştirildi.
Yürüyüş sırasında “Kahrolsun Şeriat” sloganları atıldı. En uzun Milli Güvenlik Kurulu toplantısının ardından Başbakan Necmettin Erbakan'a yapılan baskılar iyice arttı. Cumhurbaşkanı Demirel, Başbakan Erbakan ve Yardımcısı Çiller ile Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı ve kuvvet komutanlarının katıldığı, 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısı 9 saat sürdü. Toplantıda TSK hükümete “irtica” ya karşı alınmasını istediği önlemleri içeren 18 maddelik bir liste sundu. Erbakan bu talepleri kabul etmek ve MGK bildirisini imzalamak zorunda kaldı. MGK kararları kâğıt üzerinde hükümete tavsiye niteliğindeydi ama bunlara uymak fiilen bir zorunluluktu. 18 Haziran'da Necmettin Erbakan başbakanlıktan istifa etti. Bu istifayla birlikte, korku senaryoları yerini siyaset mühendisliğine bıraktı.
Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Tansu Çiller’e değil Mesut Yılmaz’a hükümeti kurma görevi verdi. 30 Haziran'da Mesut Yılmaz, Bülent Ecevit ve Hüsamettin Cindoruk'la birlikte ANASOL-D Hükümeti'ni kurdu. Doğru Yol Partisi’nden art arda istifalar gelirken Başbakan Mesut Yılmaz oldu. O süreçte siyasi krizleri ekonomik krizler takip etti. Türkiye ekonomik olarak adeta diz çöktürüldü. Bankalar boşaltılırken pek çok ocak söndü. Yaraları sarmak kolay olmadı. Devletiyle, milletiyle Türkiye yıllar süren uğraşlarla toparlandı ve istikrar sağlanabildi.
Tarihimizin en karanlık günlerinin yaşandığı, irticayla mücadele adı altında gençlerimizin en temel haklarından olan okuma haklarının ellerinden alındığı, kız öğrencilerin başörtülü olduğu bahanesiyle üniversitelere alınmadığı, ikna odalarında sorgulandığı, yüzlerce kamu görevlisinin işinden atıldığı zulmün üzerinden yıllar geçse de asla unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız.
Dr. İmbat MUĞLU
Yorum Yazın