‘Denizlere Hakim Olan Cihana Hakim Olur’
Barbaros Hayrettin Paşa
Doğu Akdeniz Bölgesi’nde 2000’lerin başında yaşanmaya başlanan deniz alanlarına ilişkin sorunların esasını; kıyıdaş ülkelerin doğal kaynaklar üzerinde münhasır egemen yetkilere sahip oldukları kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge alanlarının kıyıdaş ülkeler arasında paylaşılması oluşturmaktadır. Bölgede zengin doğalgaz rezervlerinin keşfedilmesiyle beraber, özellikle 2010 senesinden itibaren giderek daha da artan bir şekilde Doğu Akdeniz hep gündeme geliyor.
Türkiye ile Libya arasında 27 Kasım 2019 tarihinde imzalanan deniz yetki alanları sınırlandırmasına dair mutabakat muhtırası, başta Yunanistan olmak üzere bazı ülkelerin tepkisine yol açmıştır.Türkiye, Libya'yla vardığı anlaşma sayesinde Yunanistan'la Kıbrıs ve Mısır arasında bir kalkan oluşturarak münhasır ekonomik bölgesinin batı sınırını da böylelikle oluşturmuş oldu. Yunanistan ve Mısır, mutabakatın uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirtmiş ve Türkiye’ye geri adım attırmak için bir yandan da taraf yada diğer uygun tabirle yandaş toplama girişimlerine hız vermiştir. Mısır, Yunanistan, İsrail ve Güney Kıbrıs'ın bir tarafta Türkiye ve Kuzey Kıbrıs'ın diğer tarafta olduğu gerilim, son dönemde AB, ABD ve Rusya gibi büyük güçlerin de devreye girmesiyle uluslararası plana taşındı. Libya ile yapılan anlaşmaya Yunanistan ve Güney Kıbrıs teknik ve hukuki açılardan karşı çıkarken, Mısır, İsrail, ABD ve Rusya gibi ülkeler siyasi açıdan itirazlarını dile getiriyorlar.
Yunanistan, Türkiye-Libya anlaşmasının 1982 tarihli Uluslararası Deniz Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu, bölgede yer alan Girit, Rodos, Kerpe ve Meis adalarının deniz yetki alanlarını ve dolayısıyla egemenlik haklarının göz ardı edildiğini kaydediyor. Türkiye ile Yunanistan arasındaki görüş ayrılığının en önemli unsurlarından biri adaların deniz yetki alanlarının belirlenmesi konusunda yaşanıyor. Dışişleri Bakanlığı İkili Siyasi İşler ve Denizcilik-Havacılık-Hudut Genel Müdürü Büyükelçi Çağatay Erciyes, anlaşmanın uluslararası hukuka tam olarak uygun olduğunu ve "Kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölgenin sınırlandırılmasında uluslararası hukukun koyduğu kural, sınırlandırmanın hakça olması. Bu anlaşma da hakkaniyet ilkesi çerçevesinde yapılan bir anlaşma çünkü uluslararası hukukta, Rum ve Yunanlıların iddialarının hilafına, adaların otomatik olarak kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge yaratma hakları yok. Sınırlandırmada adaların özel konumlarına bakılıyor, kıyı uzunluklarına bakılıyor, bulundukları coğrafyaya bakılıyor ve uluslararası mahkeme kararlarında da ikili anlaşmalarda da adalara hiçbir şekilde deniz yetki alanı verilmiyor. Türkiye de bu hakçalık prensibiyle hareket ederek bu anlaşmayı Libya'yla yaptı." diyerek konuyu sağlam bir hukuki zemine oturtmuştur. Anlaşmayla Türkiye, Mavi Vatan topraklarının yaklaşık 4'te 1'i büyüklüğünde bir alanda meşrû hakimiyetini resmen ilan etmiş oldu.
Doğu Akdeniz asırlardır birçok sorunun yaşandığı bir bölge olması sebebiyle hep dünya gündeminde yerini almıştır.Kıbrıs sorunu Türkiye açısından bu sorunların ilk sıralarında yer almaktadır. Yine Türkiye ile Yunanistan arasında ki Ege Denizi’nde bulunan karasuları, kıta sahanlığı, adaların silahsızlandırılması, hava sahası gibi konularda yaşanan anlaşmazlıklar, İsrail ile Filistin arasında yaşanan anlaşmazlıklar, Suriye İç Savaşı ile Rusya’nın bu sahada bulunması sorunu , Lübnan Sorunu ve Libya İç Savaşı da Doğu Akdeniz sorunlarının temelini oluşturmaktadır. Peki Doğu Akdeniz’i bu kadar özel kılan ve bir o kadar da sorunlar yumağı haline getiren başlıca sebepler nelerdir sorusuna cevap aramadan önce Doğu Akdeniz’in tarihsel sürecine kısaca göz gezdirmek lazım. Doğu Akdeniz bölgesi, dünya siyasi tarihinin merkezi olarak gösterilebilecek jeopolitik ve jeostratejik açılardan önemli bir konumda yer almaktadır.
Tarih boyunca belki de en çok devlet kurulan yer olarak nitelenebilir. Doğu Akdeniz’e egemen olmuş devletler arasında; Hititler, Fenikeliler, Mısır uygarlığı, İyonya medeniyeti, Miken İmparatorluğu, Anadolu medeniyetleri, İskender İmparatorluğu, Persler, Roma İmparatorluğu, Selçuklu ve Anadolu Selçuklu İmparatorlukları ve Osmanlı İmparatorluğu yer almıştır.Asırlardan beri hep ilgi odağı olan bu bölge, geçmiş yüzyıllarda Baharat ve İpek yolları bugünlerde ise enerji hammaddeleri için taşıma güzergahı haline gelmiş, geçmişte baharat ve ipek yollarını kullanan kervanların emniyeti için yaşanan mücadeleler bugün enerji maddelerinin taşındığı güzergahlarda yaşanmaya başlamıştır.Doğu Akdeniz coğrafik konum açısından önemli olduğu kadar, askeri açıdan da çok önemlidir.Bu açıdan bölge, çok sayıda küresel ve bölgesel aktörlerin müdahale alanı durumundadır. Doğu Akdeniz Ortadoğu’da ortaya çıkmış kriz, gerginlik ve çatışmalarda aldığı etkin rollerle mevcut dengeleri değiştirme potansiyeline sahip olduğunu göstermiştir. Örneğin; 1980’li yılların ilk yarısında yaşanan kanlı Lübnan olayları sırasında ABD, bu ülke vatandaşlarını Kıbrıs üzerinden tahliye etmiştir. Ayrıca 1. ve 2. Körfez savaşları sırasında Irak’a yönelik saldırılarda ABD, Doğu Akdeniz’e konuşlandırdığı donanma gemilerinden uzun menzilli füze hücumları gerçekleştirmiştir.Doğu Akdeniz özelinde enerji kaynaklarına bakacak olursak, Doğu Akdeniz, Ortadoğu ve Hazar bölgesi enerji merkezleriyle bu merkezlerden edilen hammaddeleri taşıyan boru hatlarını kontrol eden coğrafi bir konuma sahiptir.
Dünya ticaretinin 0’luk ve Avrupa’nın petrol ihtiyacının p’lik bir kısmı Doğu Akdeniz üzerinden sağlanmaktadır.Bütün bu gelişmeler ve sorunlar Doğu Akdeniz tabanında yer alan enerji kaynaklarının paylaşımıyla olduğu kadar, Kıbrıs, Suriye ve Lübnan gibi ülkeler üzerinde kimin nüfuz sahibi olacağıyla ve Libya gibi zengin doğal kaynaklara sahip ülkelerde kimin söz sahibi olacağıyla yakından ilgilidir. Doğu Akdeniz rekabetinin taraflarına baktığımızda ise, doğal olarak sadece bölge ülkelerini görmüyoruz. Kıyıdaş bölge ülkelerinin yanında ABD, Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya, Suudi Arabistan, BAE ve İran gibi ülkelerin yoğun bir şekilde Doğu Akdeniz ile ilgilendiği görülüyor.Herkes enerji kaynaklarından pay almaya çalışıyor ve gerek sahip olduğu enerji kaynakları gerekse deniz ulaşımı açısından stratejik önemi büyük olan bu bölgede kendisine nüfuz alanları oluşturmaya çalışıyor.Bu kadar sayıda bölgesel ve bölge dışı aktörün içinde yer aldığı Doğu Akdeniz rekabetinin nasıl yürütüldüğüne baktığımızda ise, uluslararası hukuktan ziyade güç politikasının öne çıktığı tespitini yapmamız gerekir. Uluslararası hukukun genellikle güç politikasını kamufle etmek için öne sürüldüğüne şahit oluyoruz.
Türkiye’nin, bu kadar sayıda bölgesel ve bölge dışı ülkenin aktif bir şekilde yer aldığı Doğu Akdeniz’de kendi haklarını korumak için izlediği politika doğru ve yerinde bir politikadır.Önemli ticaret yolları ile enerji merkezlerini içinde bulunduran Doğu Akdeniz dünyanın en kritik su yolundan birini oluşturmakta; jeopolitik ve jeostratejik zeminde kendisini kontrol altında tutabilen ülkelere çok boyutlu üstünlükler sağlamaktadır.Tarihin her döneminde paydaş güçler tarafından rekabet alanı olarak bilinen ve ciddi çatışmalara sahne olan Doğu Akdeniz, bugün olduğu gibi yakın gelecekte de yine birçok açıdan dünyanın gündemine gelerek benzer sahnelerin yaşanmasına her an gebe olan bir bölge olacaktır. Bu kapsamda; bölgedeki mücadelenin bir tarafı olan Türkiye Cumhuriyeti buradaki hak ve menfaatlerini korumak için tüm olasılıkları değerlendirerek ona göre politikalar geliştirmektedir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bölgenin etkili devletlerinden biri olarak güçlü askeri, siyasi, ekonomik, kültürel ve insan gücü varlığını artırarak sürdürmektedir ve sürdürmelidir. Bu, Türkiye için seçeneklerden biri değil bir zaruriyettir. Ayrıca gelecek yarınlarımız için Türk milleti olarak Doğu Akdeniz meselesini bir BEKA meselesi gibi görmek hepimizin en temel sorumluluğudur.
Dr.İmbat MUĞLU
Yorum Yazın