Eskiden kısıtlı sayıda dernek veya birkaç siyasetçi, hayvanlarla ilgili çıkar bir şeyler söylerdi. Cılız ve etkisiz çıkışlardı bunlar. Tıpkı kendi feryatlarını duyuramayan Allah’ın (cc) sesiz canları gibi. Ama artık öyle değil. Sosyal medyanın da etkisiyle iletişim güçlendi. İnsanlar artık daha bilinçli ve duyarlı. Böyle olunca hayvan dostlarımızın feryatlarını daha yüksek sesle ve koro şeklinde duyurabiliyoruz. Bu işi yönlendiren siyasetçiler de bu sesi zaten duyuyorlardı ama artık harekete geçmeleri için toplumdan gelen baskılara cevap vermek için düğmeye basıldı. Hayırlı olsun.
Aslında geç bile kalındı. Herhangi bir siyasi parti için söylemiyorum, ben dâhil bütün siyasetçiler için özeleştiri yapıyorum. Bu işin Allah (cc) katında vebali var. Geç kaldık artık lütfen acele edelim. Ayrıca lütfen bunu iş olsun kanun çıksın diye değil, Allah rızası için samimiyetle ve detaylı bir şekilde yapalım.
Kanun taslağında herkesin bilip konuştuğu klasik maddeleri burada tekrar etmeyeceğim. Zaten herkes biliyor. Düşünülen taslak yasa gayet güzel ama eksikler var. Onlara ek olarak aşağıdaki önerilerimizi sunmak istiyorum.
1-Her hayvana çip takılma zorunluluğu ve sahipli veya sahipsiz tüm hayvanların kayıt ettirilme zorunluluğu getirilmeli.
2-Sokak hayvanlarının kısırlaştırılmasına önem verilmeli. Belediyeler bu konuda hem desteklenmeli hem de takip edilmeli. Belediyelere kısırlaştırma için belli bir süre verilmeli. Bu süre içinde Belediyeler titizlikle denetlenmelidir.
3-Belediyelerin kontrolündeki hayvan barınaklarında çok sayıda hayvan var ve durumları çok kötü. Bunlar için bütçe ayrılmalı. Belediyeler bu konuda takip edilmeli.
4-Belediyelerde veteriner ve hayvanlarla ilgili birimler mesai saatleri dışında nöbetçi görevliler şeklinde çalışmalıdır. Yasa bu konuda onları zorunlu tutmalı. Mesai saati dışında yaralı hayvanlara bakmayan belediye veterinerleri veya ilgili görevliler hakkında yasal düzenlemeler olmalı.
5-Eğitim çok önemli. Türkiye’de hayvanlarla ilgili 5 ana tip insan var. Bunlardan ilki hayvanlardan korkanlar, ikincisi hayvanları sevmeyen ve saygı göstermeyenler, üçüncüsü hayvanları seven ama bakımının nasıl olduğu konusunda hiç bir fikri olmayanlar ve sahiplenmek isteyenler, dördüncüsü hayvanları çok fazla seven ve elinden geleni yapan kesim, sonuncusu nötr olanlar ve hiçbir şeyi ile ilgilenmeyen ama zarar da vermeyenler. Bu farkların en büyük nedeni ülkemizde insanların hayvanları tanımaması, onlarla birlikte bulunamaması, hayvanlar hakkında bilgi sahibi olmamaları. Bu konuda topluma eğitimler verilmeli. Bu eğitim daha anaokullarından verilerek başlamalı.
Yeni yasada ( televizyonda, zorunlu bilgilendirici yayınlar yapılacak olarak geçiyor) ama anaokulundan itibaren her yıl hayvan hakları ve hayvan sevgisi ile ilgili ders müfredata eklenmeli, çocuklar hayvanlarla iç içe bulunacak aktivitelere katılmaya teşvik edilmeli bu derslerle, okullara barınaklara geziler düzenlenmeli. Çünkü bu çocuklar ailelerinden ne görürse onu yapıyorlar, bildiğimiz gibi aileler fazlası ile bilgisiz ve hayvanlara karşı öfkeli olanlar bile mevcut.
Geçen Cuma namazında Türkiye genelinde okunan Cuma hutbesinde hayvanların korunmasının dini bir görevimiz olduğu anlatıldı. Bu gayet güzel oldu. Bunların artırılması lazım. Din derslerinde İslam’ın hayvanları koruma konusunda ne kadar hassas olduğu peygamberimizin (SAV) ilgili hadisleriyle anlatılmalıdır.
Eğitim konusunda bir diğer konu, hayvan sahiplenilme aşamasında uzun bir bilgilendirme sürecini geçen ve bu süreçten sertifika alan bireylerin hayvan sahiplenmesine izin verilmeli, barınaklardan veya çiftliklerden alınması fark edilmeksizin. Alacak insanlar uygun cinsleri satın alabilmeli, bunun çocuk oyuncağı olmadığını anlamalılar ve ona göre karar vermeliler.
4-Dördüncü olarak yasaklı hayvan statüsünde ki hayvanlar hakkındadır. Bu şekilde adlandırılan cinslerin (örneğin, Pitbull, Dogo argentino, Fila brasileiro…) Ülkemizde sergilenmesi, satılması, sahiplendirilmesi… Her şeyi yasak ve bu hayvanlar, alınıp barınaklarda ölüme terk ediliyor, bir kısmı barınaklar tarafından gizlice uyutuluyor. Barınaktan sahiplenmek bile yasak.
Yeni yasada bu durum devam ediyor. Fakat bu ırklar tehlikeli değildir. Maalesef bazı TV kanallarında çıkan haberlerde bu hayvanlar saldırgan gösterilerek algı oluşturuluyor.
Yapılması gereken bu yasağın kaldırılıp cins ayırmaksızın bu hayvanların acilen kayıt altına alınmasını sağlamak ve bazı kötü niyetli sahipleri tarafından dövüştürülmüş ve vahşi yetiştirilmiş olanların rehabilitasyona sokulmalarına zorlamaktır.
Ayrıca komple yasaklamak yerine bu ırklar 25 yaş altına, sabıkalı insanlara sahiplendirilmesi yasaklanmalı ve silah ruhsatı gibi ruhsat çıkarılması sağlanmalıdır. Herkes sahiplenememelidir. Irklar saldırgan değildir, güçlü olmaları nedeniyle sahipleri tarafından saldırgan yetiştirilmektedir, bakımı yapılamamaktadır.
5-Beşinci olarak yemek artıkları konusu. İsraf ve hayvanların aç kalması konularına en büyük çözüm restoran ve otellerin artık ( hayvanlar için uygun olan bölümler) yiyeceklerin atılması yerine ilçe barınağına gönderilme zorunluluğu getirilmelidir.
6-Bir diğer konu ise barınaklar, dernekler, vakıflar, üniversiteler, kulüpler, şahıslar derken herkes kendi başına bir şeyler yapmaya çalışıyor. Aşure olmuş bir durum söz konusu. Kimi bu durumu kullanırken, kimi çok uğraşıyor fakat elindeki sınırlı imkânlardan dolayı pek bir faydası dokunmuyor. Bunlar tek çatı altına toplanmalı ve ortak hareket etmesi sağlanmalı.
Yorum Yazın