Irk sözcüğü; Türk Dil Kurumu’na göre “Kalıtımsal olarak ortak fiziksel ve fizyolojik özelliklere sahip insanlar topluluğu diye tanımlanmıştır. Irk kelimesi Arapça ’da “kök, bitkinin gövdesi, yaprağın sapı, damar, asıl, irsî özellik, nesep, menşe, ata” gibi anlamlara gelir. İbn Manzûr’un naklettiği bir beyit eski Araplar ’da ırk kelimesinin “soy üstünlüğü ve asalet” anlamında kullanılabildiğini göstermektedir. Günümüz Türkçe ’sinde aralarında kan bağı bulunan, aynı soydan gelen büyük insan toplulukları ırk kelimesiyle ifade edilmekle beraber aynı anlamda veya daha az içerikte olmak üzere nesil, nesep, zürriyet, soy, sülâle gibi başka kelimeler de bulunmaktadır. Sosyal grupların kalıtımla geçen bazı özellikleri sebebiyle farklılaştığını, bu farklılıkların onlar arasında statü ve değer farklarına da yol açtığını ileri süren akımlara ise ırkçılık denmektedir. (TDV İslâm Ansiklopedisi-islamansiklopedisi.org.tr) Irkçılar doğuştan gelen, katılımla geçmiş özelliklerin biyolojik olarak insan davranışını belirlediğine inanan kişilerdir. Irkçılık doktrini, insanın taşıdığı kanın ulusal-etnik kimliğinin belirleyicisi olduğunu iddia eder. Irkçı bir çerçevede insanın değeri bireyliğiyle değil, sözde “ırka özel toplu ulus”un üyeliğiyle tanımlanır. (Holokost Ansiklopedisi -ushmm.org) İki milyon yıl öncesine dayanan insanlık tarihinde Bilim adamları ilk insanların 350-500 milyon yıl önce Afrika'da yaşadığı, buna karşılık ırksal farklılıkların ancak 100 bin yıl önce ortaya çıktığı konusunda birleşiyorlar. Böylece insanların aynı kökten türediği, önce eski ardından da Yenidünyaya yayıldığı kabul edilmektedir. Asıl yurtlarından uzaklara göç eden insanlar arasında çevresel koşullara bağlı farklılaşmalar oluşmuş ve değişik fiziksel özellikleri olan halklar ya da ırklar ortaya çıkmıştır. Avrupalılar, beyaz olmayan insanlarla ilk kez keşifler sırasında karşı karşıya geldiler. Beyaz ırkın üstünlüğü düşüncesi sömürge savaşları ve köle ticaretine paralel olarak gelişti ve zamanımıza kadar geldi. Irk ayrımcılığı nedeniyle, bazı ülkelerde bir arada yaşayan değişik ırktan insanlar arasındaki düşmanlıklar kıyımlara hatta katliamlara yol açtı. ABD'de Afrika'dan getirilen köleleri kırbaçla, boğaz tokluğuna çalıştıran güneyli çiftçiler, acımasız davranışlarını haklı göstermek için köleliğin aşağı ırktan olan Siyahlar için doğal olduğunu ileri sürdüler. Köleliğin 1865'te kaldırılmasıyla ırkçılık sona ermedi. Özellikle güneyde okullarda, otobüslerde, lokantalarda, hapishanelerde Siyahlara karşı ayrımcılık uygulandı. Siyahlar sosyal haklardan beyazlar ölçüsünde yararlandırılmadı. Bunun sonucunda yoksulluk yaygınlaştı ve Siyahlar arasında suç oranı arttı. Ayrıca ırkçı önyargılardan dolayı çoğu zaman Siyahlar işlemedikleri suçlardan bile sorumlu tutuldu. Oy hakkı kazanmalarının üzerinden 100 yıl geçmesine karşın, Siyahlar bugün hala ekonomik, kültürel ve siyasal açıdan beyaz ABD'lilerden daha geri konumdadır. Almanya'da, Hitler'in öncülüğünde yönetime geçen Naziler, H.S Chamberlain'in Ari ırk kuramına sahip çıktılar. En katışıksız Ari topluluğunun Germenler, yani safkan Almanlar olduğunu öne sürerek, Almanya'nın içinde bulunduğu bunalımdan kurtulabilmesi için Ari olmayan Yahudi, Çingene ve öteki yabancı ırklardan arındırılması gerektiğini savundular. Bunun için, Almanya'da ve II. Dünya Savaşı sırasında işgal edilen topraklarda toplama kampları kurdular. Açlıkla yüz yüze bıraktıkları tutuklulara işkence ve şiddet uyguladılar. Yaşlı genç demeden milyonlarcasını gaz odalarında ölüme gönderdiler. Güney Afrika'da ekonomik ve siyasal gücü elinde tutan küçük beyaz azınlık Siyahlara ve öbür azınlıklara karşı şiddetli bir ayrımcılık uygulamaya devam ediyor. Her Türlü Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme... Sözleşme, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda 21 Aralık 1965'de oybirliğiyle kabul edilerek, 7 Mart 1966'da imzaya açılmış, 4 Ocak 1969 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye, sözleşmeyi 13 Ekim 1972'de imzalamıştır. Sözleşme, Birleşmiş Milletlerin insan hakları alanındaki ilk sözleşmesidir. Taraf ülkeler, Sözleşme uyarınca, kişiler, gruplar veya kurumlar aleyhinde ırk ayrımcılığı içeren hiçbir uygulamada bulunmamayı; ayrımcılığı desteklememeyi; kişiler, gruplar veya kuruluşlar tarafından yapılan ırk ayrımcılığını yasaklamayı, ulusal ve yerel düzeydeki hükümet politikalarını gözden geçirerek, ırk ayrımcılığına neden olabilecek mevzuatlarını kaldırmayı üstlenmektedirler. Tarihin en büyük ırkçılığı ve soykırımı AB ülkeleri ve ABD’nin desteği ile Afrika ülkesi Ruanda’ da olmuştur. (//acikders.ankara.edu.tr/pluginfile.php/118962/mod_resource/content/0/5%20Irkçılık.pdf) Ruanda’da 1994 Nisan ayından başlayarak 100 gün içinde Hutu etnik hakimiyetindeki devletin yönetimine bağlı kuvvetler tarafından Tutsi etnik nüfusundan, 1 milyon, (tahminlere göre 1 milyon 750 bin) kişiyi machete adı verilen, tarımda kullanılan bir tür kılıç ile öldürülmüştür. Ve dünya izleyici kalmıştır tıpkı şuan İsrail’in mazlum Filistin halkına yaptığı soykırım gibi… Irkçılık, esasında hem insanlığa karşı işlenen bir suç hem de Allah'a karşı bir saygısızlıktır. Bu nedenledir ki dinimiz İslam, bağnazlık, asabiyet ve ırkçılığı tüm unsurlarıyla reddetmiştir.
Dr.İmbat MUĞLU
Yorum Yazın