Türk Silahlı Kuvvetlerinde görev yaptığımda ilk yurtdışı görev yerim Irak olmuştu.Saddam Hüseyin’in devlet başkanı olarak halkına karşı en zulümkar ve acımasız olduğu yıllardı o yıllar. ABD, Ortadoğu’daki çıkarlarını korumak ve bu çıkarlarına zarar vermesinden endişe duyduğu İran’a karşılık “Düşmanımın düşmanı; dostumdur” teorisiyle hareket ederek Saddam Hüseyin’i hep destekmiş olduğu dönemler.ABD yönetiminin vermiş olduğu sınırsız destek Saddam’ı ‘güçlü adam,güçlü lider’ konumuna sokmuştu.Bu destek ve ilişkiler Saddam’ı doyumsuz bir ruh haline soktu.Gözünü hırs bürümüş Saddam Hüseyin Müslüman kanını akıtmaya devam etti. İran-Irak Savaşı esnasında Saddam Hüseyin, 16 Mart 1988'de Irak'ın kuzeyinde Kürtlere karşı Halepçe Katliamı’nı gerçekleştirdi. Saldırıda 5 binden fazla kişi öldürüldü ve 10 bin fazla sivil yaralandı.Gözü dönmüş cani Saddam bu sefer Kuveyt'i işgal etti.Kuvety işgali ile ABD yönetimi Saddam Hüseyin’i gözden çıkarmış,türlü türlü bahane ve yalanlarla devirme planları yapmıştı çoktan. 11 Eylül saldırıları sonrasında Afganistan harekatının kısa sürede bitmesiyle dikkatler Irak'ta toplandı.Saddam'ın saldırılarda payı olduğu kanıtlanmayınca, kitle imha silahları ürettiği iddia edildi. ABD'nin baskısıyla BM Güvenlik Konseyi'nde silah denetimlerinin başlatılması kararı çıkarıldı. Bush yönetimi düğmeye basmıştı. Yani eski müttefiki ABD en büyük düşmanı olmuştu. Takvim yaprakların 20 Mart 2003’ü gösterdiğinde ABD’nin başını çektiği çokuluslu koalisyon, Saddam Hüseyin’i devirmek üzere Irak’ı işgal etmiş.Irak ordusu tarafında beklenen direniş ve savunma yapılmayınca kısa bir sürede Saddam Hüseyin devrilmişti. 2003 yılından itibaren başlayan karmaşa Irak’ı derinden sarsmış,arada 17 yıl geçmesine rağmen halen kan ve göz yaşı var hem metre karesinde.ABD’nin Iraklılara vaat ettiği demokrasi,barış,huzur,özgürlük,yaşama hakkı… söylemlerinin yerini kan,ölüm,belirsizlik,fakirlik… gerçekliği almıştır.Saddam sonrası bir çok kez gittiğim Irak’a,son yıllarda bu ziyaretleri biraz daha sıklaştırdım.Saddam Hüseyin döneminde Irak halkının tutumu,yaşantısı,beklentileri ile Saddam sonrası nasıl değişti,bekledikleri yada umut ettikleri gerçekleşti mi sorularına cevap aramaktı aslında beni bu topraklara sürükleyen.Bu cevaplar önemli çünkü bir milletin yıkılışının en canlı örneğidir Irak. Irak halkına demokrasi getiriyorum diyen ABD ve çokuluslu koalisyon güçleri maddi olarak alacaklarını garantiye aldıktan sonra,ülkenin en güzel ve güvenli bölgelerine karargah ve üslerini kurarak rahat koltuklarında ‘Yeşil Bölge’ diye adlandırdıkları alanlarda halkın yaşadığı ‘Kırmızı (KANLI) Bölge’lerde olup bitenleri futbol maçını izler gibi izlediler ve izlemeye de devam ediyorlar.Kaosun baş gösterdiği,ABD’nin göz yumduğu terör örgütleri El Kaide ve IŞİD saldırıları nedeniyle, şehirler yeniden kan gölüne döndü. Saddam sonrası kurulan hemen her hükümet devrildi, meclisleri dağıldı.Bunların yerine yeni iktidarlar göreve gelmiş olsa da Irak’ta istikrar ve huzur bir türlü sağlanamadı.2003 yılından beri oluşan her Irak hükümetleri üzerinde İran etkisi çok büyüktü. Haşdi Şabi, Irak hükümetleri üzerinde otorite kurarak ülkeyi bütünüyle İran etkisi altına sokma girişimleri yıllardı devam ediyordu.Bu etkileşimin sınırı o kadar büyük ki şuan görevde olan Irak Hükümeti Başbakanı Adil Abdulmehdi bir çok önemli kararı Kudüs Gücü’nün komutanı Kasım Süleymani, Ebu Mehdi el-Muhendis, Hadi el-Amiri ve Kays el-Hazali’nin bilgisi dahilinde alıyordu. İran talimatlı Hasdi Şabi yöneticilerinin Irak içindeki etkisi gözle görülür biçimdedir.Bunca gelişmeler yaşanırken ABD'nin, Bağdat hükümetine "İran'in desteklediği Haşdi Şabi gruplarının hareketlerini sınırlandırması" yönünde baskısı ile Irak Silahlı Kuvvetler Komutanı olarak Abdulmehdi bir askeri kararname yayınladı.Kararnamede, kentlerde ve onun dışındaki bölgelerde Haşdi Şabi'ye bağlı grupların adını taşıyan tüm bürolar kapatılacaktı.Kararname yayınlanmış olsa da Şii gruplar tarafında pek dikkate alınmadı.Çünkü bu grubun ortak fikri şu yöndeydi.Şiilerin dini mercii Ayetullah Ali es-Sistani dışında herhangi bir siyasetçi ya da hükümette görevli bir kişinin Hasdi Sabi'yi bitirmeye gücü yetmez. Haşdi Şabi, hükümetteki görevi ne olursa olsun herhangi biri tarafından degil, sadece kurucusu Sistani tarafından lağvedilebilir yönündeydi. Bu gelişmeler yaşanırken bir taraftan da Haşdi Şabi yöneticileri arasında ki anlaşmazlıklar aleni bir şekilde baş gösterdi.Özellikle son olarak örgütün başkanı Falih el-Feyyad ile yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis tarafından yapılan açıklamalar yönetimin tepesindeki yetki çatışmasını gün yüzüne çıkarmıştı.İsrail güvenlik güçleri tarafından Haşdi Şabi üslerine yönelik gerçekleştirilen saldırılar bu iki yönetici arasındaki gerginliği bir kez daha tırmandırmıştı.Ebu Mehdi el- Mühendis,İsrail’in yaptığı saldırıların arkasında ABD’nin olduğunu ve bu saldırıları gerçekleştirmesi için İsrail’e her türlü yardımı yaptığını iddia etmekteydi.Bu sebepten ötürü Irak’ta bulunan ABD askerlerinin derhal ülkeyi terk etmesini talep ederken, Falih el-Feyyad ise Mühendis’in açıklamaları için "Haşdi Şabi'nin resmi görüşünü yansıtmıyor" demişti.Bu restleşme her gecen gün çığ gibi büyümeye devam etti.Öyle ki Ebu Mehdi el- Mühendis; Haşdi Şabi bünyesinde hava gücü kurulması kararının altına imza attı. Kısa bir süre sonra Feyyad bu kararı yalanladı.Irak’ta sular durulmuyor.Irak’ta yolsuzluk,yoksulluk ve işsizlik oranlarının artması ile 1 Ekim’de bir kez daha sokaklar karıştı.Bağdat sokakları başta olmak üzere ülkenin neredeyse genelinde olaylar ve çatışmalar yaşanıyor. 500'den fazla kişi hayatını kaybetti. Haşdi Şabi bürolarını kapatma kararı alan hükümet bu olayların ilerlemesi ile birlikte istifa etme kararı aldı.Yaşanan bu sokak olaylarında ilginç bir o kadar da düşündürücü olan bir çok detay var.Sokaklardaki eylemlerin çoğunlukla, Şiilerin yoğun olarak yaşadığı kentlerde olması, Şiilerin en kutsal yeri Kerbela'da İran başkonsolosluğuna saldırı düzenlenmesi ile birlikte diğer İran konsolosluk binalarına saldırılması, Şii milletvekillerinin evlerini kundaklanması ve İran'ın dini lideri Ali Hamaney'in posterleri yakılmasıdır.Peki Irak halkının İran’a karşı bu sert tavrı nasıl oluştu?Amerika’nın yıllardır uygulamış olduğu en ağır yaptırım ve ambargolara rağmen İran, 2003 yılından beri Irak’ı hep bir çıkış kapısı olarak görmüş, Irak’la yapmış olduğu ticaret yoluyla milyarlarca doların kasasına sokmuştu.Iraklı artık kendilerine ait olan bu paraların İran’a gitmesini istemiyor.Peki ABD’nin arka bahçesi olan Irak’ta,İran etkisinin bu kadar çok olması Amerika ve batılı devletleri ne kadar rahatsız ediyor. Sokak olayların devamı Irak'taki Şii milisi gücü Haşdi Şabi' taraftarlarının, ABD'nin Bağdat Büyükelçiliği binasının duvarını ateşe verip içeriyi basması ile farklı bir cephe açmış oldu.Büyükelçiliğin basılmasından sonra Amerikan Savunma Bakanlığı (Pentagon), Bağdat Uluslararası Havalimanı'nda Haşd-i Şabi komutanlarını hedef alan saldırıda İran Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Haşd-i Şabi komutanı Ebu Mehdi el Mühendis'in öldürüldüğünü duyurdu.Peki efsane komutan olarak da bilinen,ömrü savaş meydanlarında geçen,istihbarat bilgisi mükemmel olan ,ABD’nin kendisi hakkında açıktan ölüm emri verdiği İran Devrim Muhafızları Ordusu'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve Haşd-i Şabi komutanı Ebu Mehdi el Mühendis'in öldürülmesini kim istedi.Ölüme bile bile nasıl gidildi?Öldürülen bu kişiler İran tarafından gözden çıkarılmış olabilir mi? Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi el-Mühendis’in öldürülmesinde yukarıda bahsetmiş olduğum Haşdi Şabi yöneticileri arasında yaşanan anlaşmazlıklar ve çekişmelerin bu ölüme bir katkısı nedir?
Dr.İmbat MUĞLU
Yorum Yazın