Zamanı değildi daha, yeni çiçek açmıştı ağaçlar
Meyveye durmadan kokusu yayıldı etrafa
Elma kokusu …
Sonra bir uyku sonsuza doğru
Giderek ağırlaşan ve uzaklaştıran
Ölüm kokusu …
Irak tarihin her döneminde önemli medeniyetlere ev sahipliği yaptığı gibi birçok karışık ve bilinmezleri olan bir toprak parçasıdır. Kan, ölüm, zulüm ve ihanetin her türlüsü olduğu bir coğrafya. 402 yıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu’nun tebaası olan Irak’ta barış, huzur ve umut dolu bir yaşam vardı. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Osmanlı’dan ayrılan Irak İngiltere’nin manda yönetimine girdi. Bu dönemde Irak Kürtleri, Şeyh Mahmut Berzenci önderliğinde İngilizlere karşı isyan etmiştir. İsyan sonrası İngilizler Şeyh Berzenci’yi tutuklamış ve isyancılara ağır yaptırımlar yapmıştır. 3 Ekim 1932’de Irak bağımsız olduktan sonra Iraklı Kürtler, önce Şeyh Ahmed Barzani ve daha sonra da Molla Mustafa Barzani liderliğinde ayaklanmışlardır. Bu ayaklanmaları İran kendi çıkarları için uzun yıllar desteklemiştir. Bir süre sonra İran çıkarları doğrultusunda Irak merkezi hükümetle anlaşma yoluna gitmiş ve Kürtlere verdiği desteği hemen kesmiştir. Irak'ı 34 yıl boyunca yöneten Saddam Hüseyin, 1969'dan sonra Baas yönetimini tamamen ele geçirdi ve darbeler dönemini kapatarak 1979'da resmen ülkenin lideri oldu. 1980 yılında İsrail’de hazırlanan “İsrail İçin Strateji” adlı raporda da belirtildiği gibi Irak etnik ve mezhebi temeller üzerine bölünecek, kuzeyde bir Kürt devleti; ortada bir Sünni ve güneyde Şii devleti kurulacaktır. İsrail günümüzde de bu konudaki politikalarına devam etmektedirler.[1] Ancak 1980 yılında İran-Irak Savaşı başladığında İran, Irak Kürtlerinin desteğini tekrar almaya çalışmıştır. Savaş ile Irak, askerî kapasitesini arttırmaya başlamış, bir taraftan nükleer ve kimyasal silâh üretimine hız verirken, diğer taraftan Batılı ülkelerden sürekli silah satın alma yoluna gitmiştir. İran-Irak Savaşı sekiz yıl sürdü. Bir milyon insanın yaşamına, iki milyon insanın yaralanmasına ve sakat kalmasına neden oldu, savaşın ekonomik maliyeti 1 trilyon dolardan daha fazlaydı.[2] Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak, bir yandan İran'la çatışırken, diğer yandan da Mesut Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği'ne (KYB) karşı da çatışıyordu. KDP ve KYB'nin Irak yönetimine karşı 'Kürdistani Cephe' adı altında birleşmesi ve Süleymaniye çevresini kontrol altına almaya başlaması Saddam Hüseyin’i zor duruma düşürmüştü. Saddam yıllarca kendisine karşı savaşan Kürtleri İran-Irak savaşında "düşmanla iş birliği" yaptığını iddia ederek Enfal operasyonlarını başlatmış. Kürtlere yönelik katliamlar zincirinin son halkası tarihler 16 Mart 1988'i gösterdiğinde Halepçe’de gerçekleşti. Tarihin kanlı sayfalarına Kanlı Cuma olarak da bilinen zehirli gaz saldırısı Kürt halkına yapılmış bir soykırım olarak kabul edilir. Halepçe katliamının baş sorumlusu olan Saddam’ın kuzeni "Kimyasal Ali" lakaplı Hasan Ali Mecid komutasındaki Irak ordusu, önce Kürt güçlerin kontrolüne geçen Halepçe'ye karşı hava bombardımanı ve ardından topçu ateşiyle 16 Mart'ta topyekün bir saldırı başlattı. Bunun üzerine Halepçe'deki Kürt savaşçılar ve kasabadaki erkeklerin büyük bölümü çevredeki dağlara çekilirken geride çocuk, kadın ve yaşlılar kaldı. Katil Mecid kimyasal silahın etkili olabilmesi için önce evleri konvansiyonel silahlarla bombalayarak camların kırılmasını sağlamış ardından kimyasal bombaları devreye sokmuştu. Halepçe katliamı sırasında ortalığa keskin bir elma kokusu yayıldığı ve çocukların kokuya doğru koştuğu söylenir. Son sözleri ise 'Daye behna seva te' yani 'Anne elma kokusu geliyor' oldu. Bombardımanda hardal, sarin ve VX gibi gazların kokusunu hisseden Halepçe'deki canlılar birer birer toprağa düştü. İnsanlar, hayvanlar ve diğer tüm canlılar…17 Mart'a kadar süren saldırılarda "kurtulabilirim" umuduyla kimisi kaçtığı dağ yolunda, kimisi ektiği tarlasında, kimisi bir duvar dibinde, kimisi ise yol ortasında soluduğu gazdan derileri yanmış ve solunum sistemleri çökmüş halde ölüme yakalandı.BM kayıtlarına göre çoğunluğu çocuk, yaşlı ve kadın olan 6 bin 357 kişi, 5 saat süren zehirli gaz bombardımanı sonrası zehirlenerek ya da yanarak hayatını kaybederken, 14 bin 765 kişi ağır derecede yaralandı. Enfal operasyonları süresince gerçekleştirilen kara harekatları, hava bombardımanları, yerleşkelerin sistematik bir şekilde yıkılması, toplu zorunlu göçler, idam mangaları ve kimyasal silah kullanımı sonucunda 180 binden fazla Kürt katledilirken, 1 milyonu aşkın insan da yerinden oldu. Bölgeden kaçan 500 bin kişi de Türkiye'ye sığınmıştı. Binlerce insanın ölümüne sebep olan Saddam’ın kuzeni Ali Mecid 25 Ocak 2010'da infaz edildi. Mecid'in idam kararının imzalandığı kalem ve asıldığı ip Halepçe'deki müzede sergileniyor. Saddam Hüseyin de 8 Temmuz 1982'de Bağdat'ın Duceyl kasabasında işlediği katliamdan suçlu bulunarak 30 Aralık 2006'da idam edildi. Halepçe katliamı, 1 Mart 2010 yılında Irak Yüksek Ceza Mahkemesi tarafından "katliam-soykırım" olarak kabul edildi. Sonraki süreçte Irak Meclisi ve Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) Meclisi de Halepçe'yi soykırım olarak tanıdı. Halepçe'nin içinde yer aldığı Enfal katliamı Norveç, İsveç ve Birleşik Krallık tarafından "Kürt soykırımı" olarak kabul ediliyor. Dünyanın hiçbir coğrafyasında bu acıların bir kez daha tekrarlanmaması ve insanın insanca yaşadığı bir dünya diliyorum.
Dr .İmbat MUĞLU
Yorum Yazın