Gökyüzünde sadece kuşları görmek isterdim; savaş uçaklarını, füzeleri değil…
Yeryüzünde sadece gülleri görmek isterdim; mayınları, bombaları değil…
Coğrafyamda baharı, çiçeği, gülen yüzleri görmek isterdim; karanlığı, boranı değil…
Herkes gibi yek vücut ölmek isterdim; vücudu paramparça olarak değil …
İnsanlar doğarlar, büyürler, yaşlanırlar ve ölürler gibi basit bir ifade ile anlattığımız yaşam ve ölüm kavramları yaşadığımız coğrafyada aslında bu şekilde ifade edilmemektedir. Bizim coğrafyamızda insanlar doğarlar ve ölürler. Diğer sözcüklerin hepsinin hayatımıza temas etmesi bazen imkânsız bir hal almaktadır. Ve bizim coğrafyamızda her ölüm erken ölümdür. Çok uzaklara değil yaşadığımız coğrafyaya bakın son 20 yıldır ölüm üstüne ölüm haberleri ile dolu. Milyonların ölümüne sebep olan savaşların adını ne yazık ki hiç kimse tam olarak dillendiremiyor. Kimine göre Siyonist devletler yada batılı güçler kimine göre ise silah tüccarları ile birlikte hareket eden derin devletler. Adı ne olursa olsun savaşı kader gibi yaşadığımız bu coğrafyada; kan, ölüm, sürgün, göç, hapis, zindan gibi olağanlaşmış durumlar ile birlikte cevabını bilemediğimiz, bilsek de korkudan ifade edemediğimiz ne çok soru ve cevap var. Öyle bir savaş ki aklımızın almadığı ve kabullenemediğimiz nice cevapsız sorular ile ömür akıp gitmektedir. Yanı başımızdaki savaşlarda ölenler belki de en şanslı olanlarıdır. Geride kalanlardan; yaralanan, sakat kalan, yaşasa bile savaşın dehşetini tüm bedeni ile kavramış, incinmiş bir ruh ve yürekle eksik bir ömür sürmeye mahkûm hale gelmiştir. Ortadoğu’da dört nala at koşturan ABD, İsrail, Rusya, Çin, AB ülkeleri ile birlikte nice devletler kan gölüne dönen coğrafyamızda kimi oyun kurucu, kimi yarım yamalak oyunda veya bazen de figüran olarak rol almaktalar. Sahneye konulan bu oyunda bölge halkları kayıplarda, büyük güçler ise kazançlarda. Ortadoğu ölüm coğrafyasına dönüştüğü halde ölümlerle kimsenin yüzleştiği yok. Silah baronların her türlü silahını test ettiği Ortadoğu’da en ucuz şey “can” olmuş durumda. 1 “can” 20 ‘‘cent’’ . Bizim coğrafyamızda kaçınılmaz yazgımız bizimle uzaktan yakında ilgisi olmadığı halde zorla yada yalan dayatmalarla bir anda kendimizi tam merkezinde gördüğümüz savaşta bir anda binlercemizin ölümüdür. Çünkü her an her saniye ölümün kıyısında geziniyoruz. Yaşarken de öldüğümüz bu hal; bir batılı için ne ilginç durum ama bizler için olağan bir durum. Bunca belirsizliğin içinde yaşamak biraz da cesaret gerektirir değil mi? Bizim coğrafyamızda ölüm bir rüyadır çünkü ölenlerin çoğu en derin uykuda en derin rüyada ölümle tanışmaktalar. Rüya bitmeden savaş uçakları, füzeler veya bombalar bir anda bitiveriyorlar biz istemesekte yanı başımıza. Ve ölüm tekrar algılanır, ölen
tekrar ölür ve geriye onlarca, yüzlerce hayatın geride bıraktığı boşluk kalır. Hayatta kalanlar ise gidenin arkasından en çok kendisine ağlar. Belki de az bir zaman sonra sıra kendisine gelecek. Söz, kelimenin tam anlamıyla uçmuştur. Çünkü ölümün üzerine edilecek uygun bir söz yoktur, en süslü söz bile boşlukta yankılanır. Öyle bir hal aldı ki coğrafyamız; ölmekten çok kalmak zordur. Ölenin arkasından devam eden amansız bu savaşı bitirmemek kalanların hayatları boyunca bütün bir suçluluğu taşımaya imza atması demektir. Belki de bu yüzden ölenin arkasından ölmeyi seçmek daha kolaydır. Sadece coğrafyamız değil dünya hatta tüm insanlık, bu bombardımanın altında yıkıldı, gitti. Sabah başını okşayıp okula yolladığınız çocukların, birilerinin iktidar ve çıkar hırsları uğruna öldükleri coğrafyanın adıdır Ortadoğu. Birilerinin kirli hesapları için masa başında bazı kağıtları imzalaması ile binlerce insan öldü/ölüyor. Ve bu kanlı savaşa dair herkesin bir fikri vardır, oysa savaş alanında tek bir gerçek vardır: Ölüm, ölüm, sadece ölüm... Dün Irak’ta bugün Libya’da ve Suriye’de olup bitenler bu kirli oyunların bir parçasıdır. Dünyanın varoluşundan bugüne dek yapılan hiçbir savaşın kazananı olmamıştır. Ama insanlık hep kaybetmiştir. Savaş sektörüne harcanan para, ilime, bilime, kültüre, sanata ve kalkınmaya harcansa dünya bir başka güzel olur. Gelecek güzel günler için en büyük dileğimiz; silahsız, şiddetsiz, sömürüsüz ve savaşsız bir dünyanın tesis edilmesidir.
Dr.İmbat MUĞLU
Yorum Yazın