Beş yıl önce Aralık 2015’de yazdığım; Star gazetesinde yayınlanan “Rusya’nın Suriye aşkı Balkanları kıskandırmasın”
( http://www.star.com.tr/yazar/rusyanin-suriye-aski-balkanlari-kiskandirmasin-yazi-1075771/ )
İsimli makalemde ilginç bir gerçeği hatırlatmıştım. Makalemde aynen şöyle yazmıştım:
“RUSYA ve İran, Osmanlı tarihi boyunca kadim tehlikeli komşularımız olmuşlardır. Her ikisi de eski ve köklü devletler olup, asla Türkiye’nin avantajlı durumlarını kabul etmemişler ve rekabetlerini savaşa dönüştürerek bu konuda dost olmadıklarını açıkça belirtmişlerdir. O tarihlerde meydana gelen sıcak savaşlar bugüne gelindiğinde kendini soğuk savaşlara ve taşeronlara bıraksa da son günlerde havaların soğumasının aksine sıcak savaş sinyalleri vermekteler. Ne Rusların Ermeni Asala taşeronu ne de İran’ın PKK oyunları bu ülkeleri kesmemiş olacak ki havanın ısınmasına karar verebiliyorlar. Ukrayna sorunu ile sarsılan Rusya’yı, Tataristan, Beyaz Rusya, Çeçenistan, İnguşya gibi sorunlar sırada bekliyor. Bu yüzden mi bilinmez Rusya’nın kadim aşkı Balkanları unuttuğu ve üstelik Suriye gibi bir kuma getirdiğini bile görüyoruz.”
Ayı’dan post kadim düşmandan dost olmaz
Rusya, Osmanlı imparatorluğunun 600 yıllık tarihinde en büyük düşmanı ve rakibi olmuştur. Ancak dış politikada zaten dost yoktur, çıkarlar vardır. Bu Rusya ile de aynıdır Amerika ile de aynıdır. Olaya bu açıdan bakmayı unutmayalım. Rusya, özellikle Balkanlarda Osmanlıya sürekli problem çıkartan kadim bir düşmandır. Bunu Türkiye gayet iyi bilir. Ama Ruslarla her zaman ilişkilerimiz olmuştur ve olacaktır. Nitekim bundan 150 yıl kadar önce Anadolu’ya yaşanan göçlerde de Rusların parmağı vardır. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivi'nde 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus savaşı sonrası Halep ve Şam'a yerleştirilen muhacirler buna en önemli örnektir. Balkanlar ve Kafkasya'da alınan ağır mağlubiyetlerin ardından buralardaki yüz binlerce Müslüman'ın yine son sığınak olan Anadolu'ya akmaya başladılar.
Bir asır önce Yunanistan’dan Suriye’ye gidenler, şimdi geri mi dönüyor?
Osmanlı arşivinde yer alan 27 Kasım 1878 tarihli bir belgeye göre, o tarihte Osmanlı'da toplam 694 bin 67 muhacir olduğu anlaşılmaktadır. Bu muhacirlerin 110 bini İstanbul'da, 130 bini Selanik'te, 95 bini Kosova'da. Geriye kalanlar belli sayılarda Gümülcine, Tekirdağ, Yanya, Aydın, Bursa, adan, Kastamonu, Samsun-Trabzon, Amasya-Sivas, Ankara, Konya, Diyarbakır, Ege Adaları vilayetleri ile Kartal ve Şile kazlarına yerleştiler. Bu muhacir yerleşiminde de Suriye bölgesine muhacir iskânı oldu. Belgeye göre Suriye'de (Şam) 34 bin 436, Halep'te ise 15 bin 586 muhacir iskânı yaşandı.
19. yüzyıl sonlarına gelinirken Girit’te göçmen sorunu ortaya çıkmıştı. Bugün Yunanistan toprağı olan Girit adasındaki Müslümanlar 1898'den itibaren kafileler halinde adadan ayrılmaya başladılar. Girit’ten yola çıkan göçmenler; Adana, Konya, Ankara, Beyrut, Bingazi, Karahisar-ı Sahip, Aydın'ın yanı sıra Suriye (Şam) ve Halep'e de yerleştirildiler. Tarihin ilginç tevafukuna bakın ki, yaklaşık bir asır önce, bugün Yunanistan toprakları olan Selanik, Gümülcine, Yanya, Girit gibi yerlerden Suriye’ye göç eden Müslümanlar, ne acıdır ki, tekrar geri dönüp Yunanistan sınır kapısına dayandılar.
Göçler ve Balkanlar
Rusya’nın desteği ile Suriye Rejim güçlerinin 34 askerimizi şehit ettiği o alçak saldırı bardağı taşıran son damla oldu. Türkiye Suriyeli mültecilere sınır kapılarını açtı. Suriye’den gelen ve ülkemizde kalan 5 Milyon sığınmacı mülteciye ek olarak en az 3 milyon daha mülteci yollara döküldüler. Milyonlarca göçmen Yunanistan sınırlarına dayanacak. Bu insanlar Avrupa’ya gitmek istiyorlar. Şimdi artık başta Almanya olmak üzere Avrupa kara kara düşünmeye başlayacak. Balkanlar tarih boyunca göçlere yol oldular. Ama bu sefer göçün yönü tam tersine akıyor. Ancak bu arada Avusturya’dan ilginç bir haber geldi. Avusturya Başbakanı Sebastian Kurz, AB'ye Suriyeli mültecilerle ilgili skandal bir akıl verdi. Kurz, 2015-2016 yıllarındaki mülteci akınını hatırlatarak Balkan ülkelerinin sınırlarını kapatmasını öğütledi. Kurz, AB'nin sınırları kapatmaması halinde Avusturya'nın kendi sınırlarını koruyacağını belirtti. Görünen o ki; Balkanlar göçlerin toplandığı ve patlama noktası olmaya namzet bir bölge olacak.
Çirkin benzetmeler
Diğer yandan ilginçtir ki; Suriye krizi 90'larda Balkanlarda yaşanan olaylarla karşılaştırılıyor. Balkanların en genç demokrasisi Kosova'nın Dışişleri Bakanı Yardımcısı Petrit Selimi önemli mesaj vererek geç kalınmaması gerektiğini söyledi. Ama daha kötü benzetmeler maalesef Türkiye’nin içindeki bazı kötü düşünceli kişilerden geliyor. Mesela emekli Amiral Türker Ertürk tüm bu yaşananları ikinci bir Balkan felaketi olarak tanımlayarak büyük bir gaf yapmıştır. Bu çok çirkin ve asla kabul edilemez bir benzetmedir. Suriye’deki olayları Balkan savaşlarına ve Suriye göçmenlerini de Balkan göçmenlerine benzetmek son derece yanlıştır. Nitekim Suriye göçlerini Balkan göçlerine benzetmek de yanlıştır.
Suriye üzerinden Balkanlara uzanan tehlike
Bu arada Balkanlar üzerine çalışmalar yürüten Prof. Dr. Ramazan Biçer, "Siyonist güçler dikkatleri Suriye üzerinde yoğunlaştırarak Balkanları karıştırmak istiyorlar” diyerek dikkat çekti. Prof. Biçer, Balkanları çalışan ve bölge üzerinde araştırmalar yapan bu sahanın uzmanı olarak söylüyorum ki Türkiye'yi zora sokmak amacıyla, Balkan Müslümanları arasında etnik ve mezhep çatışmalarına yönelik çok sinsi ve ciddi çalışmalar var. İç savaş çıkarma hazırlığındalar." Diyor. Amerika’nın ve Rusya’nın Balkanlar’daki hedefsel çatışmalarının bir ucu Suriye’ye kadar dayanıyor. Hem Suriye hem Balkanlara sınır olan Türkiye tüm bunların ortasında kalıyor.
Seyir değişebilir
Kahraman Türk ordusu, Suriye'nin kuzeybatısındaki alçak hava saldırısında büyük kayıp yaşadı. Kaybettiğimiz şehitlerimiz için içimiz kan ağlıyor. Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz. Ancak bu saldırı Suriye'deki savaşın seyrini değiştirebilir. Hatta daha önemlisi Ortadoğu ve Balkanlarda önümüzdeki dönemde lehimize çok önemli stratejik gelişmeler yaşanabilir. Sayın Cumhurbaşkanımızın 100 yıl sonraki ulusal güvenlik ve çıkarlarımız hakkındaki mesajında aslında bu şifrenin çözüm kodları var. Çok dikkatli olmamız, stratejik davranmamız, diplomasiyi elden bırakmamız, aklıselim ile hareket etmemiz çok önemli. Ama esas önemli olan bu zor günlerde birlik ve beraberliğimizdir. Devletimizin çıkarları her şeyden daha önemlidir. Türk askeri Suriye’de ne arıyor diyenler, tarihi iyi okusunlar strateji çalışsınlar. Sınır güvenliğimiz ve göçler açısından Türkiye’nin bölgede olması önemli bir zarurettir. Lütfen tartışmaları akıllı ve samimi yapalım. Burada hem iktidara hem de muhalefete çok iş düşüyor. Dış politika iç siyasetin malzemesi yapılamaz. Çok kritik bir dönemden geçiyoruz. Allah yar ve yardımcımız olsun.
Rifat Sait
24.Dönem İzmir milletvekili
BASAM (Balkan Stratejik Araştırmalar Merkezi) Başkanı
Yorum Yazın