“Petrol kuyularını koruma uğruna harcanan çabaların hiç biri canını kurtarmak için varil bombalarından kaçan çocuklar için harcanmamıştır. Suriye'de ölen çocuklardan kan yerine petrol aksaydı dünya anında müdahale ederdi”
Recep Tayyip ERDOĞAN
2011 yılının Mart ayında, iç savaşın başladığı tarihten bu yana, milyonlarca Suriye vatandaşı başta Türkiye olmak üzere komşu ülkeler ve diğer birkaç ülkeye sığınmacı olarak gittiler.10 yıldır Suriye’de yaşanan insanlık dramı neticesinde ve göç yolunda birçok çocuk ebeveynlerini, kardeşlerini, akrabalarını, arkadaşlarını kaybetti, maalesef halen kaybetmekteler. Savaşın en korumasız varlıkları olan çocukların bu acılarına her an yenileri ekleniyor. Acımasız katil sürüleri tarafında savaşın çocukları hem fiziksel ve duygusal hem de cinsel istismara uğramaktalar. Bu süreci atlatmaları için ne bir tedavi ne de bir sosyal destek yardımı var. Bombadan, mermiden, mayından kurtulsalar bile bu psikolojik tahribat ömür boyu onlarla yaşayacak. Savaşta en çok çocuklar zarar görmekte, ebeveynleri ile yaşadıkları baskı ve zulümden kaçmak için ülkelerini terk etmek zorunda kalmaktadırlar. Gıda, su, elektrik, yakıt veya tıbbi malzeme gibi temel gereksinimlere ulaşamayan milyonlarca aile açlık, hastalık ve yoksulluk içerisinde yaşam mücadelesi vermektedir.Bu sivillerin çoğunluğunu da kadınlar ve çocuklar oluşturmaktadır. Katil Esad güçlerine ait uçakların bıraktığı bombalar evleri ve binaları çocuklara, kadınlara mezar yapıyor. Suriye’de ölen ve yaralanan her çocuğun kanında Esad güçleri, devlet dışı silahlı aktörler, terörist örgütler ve Esat yanlısı koalisyonun eli var. Rejimin iş ortaklarının çocukları zorla silahlandırılma, casus ya da haber alma elemanı olarak kontrol noktalarında görevlendirilmeleri faaliyetleri devam ediyor. Suriye Savaşı’nın en büyük mağduru ve en çok etkilenen kesimini çocuklar oluşturuyor. Yakınlarını savaşta kaybeden ve kimsesiz kalan çocuklar da buna eklenince Suriye'deki mağdur çocukların dramı daha da büyüyor. Üç yıl önce Suriye seyahatinden dönerken bize tahsis edilen araca bindiğimde Arapça bir şarkı çalınıyordu. Ses, ezgi, enstrüman muhteşem ve bir o kadar da bütün benliğinle hissedebileceğin kadar dokunaklı bir şarkı -dilinden anlamazsam bile-. Aklıma o an Şener Şen ve Meltem Cumbul' un ‘Gönül Yarası’ adlı filminde Aynur Doğan’ nın Kürtçe söylemiş olduğu "Dar Hejiroke (İncir Ağacı)" şarkısının unutulmaz sahnesi “Abi bu türküye ağlamak için Kürtçe bilmek mi gerek? ” repliği gelmişti. Müziğin evrensel dilini vurgulayan bu sahneyi bende o gün Suriye topraklarında yaşıyordum. Şarkının tekrar çalmasını rica ettim. Şarkı çalınca şarkının sesini açtırdım ve şarkıcının adını, kimin söylediğini ve anlamını sordum. Bize eşlik eden tercüman şoföre anlattı benim söylediklerimi. Şoför de kimin söylediğini bilmediğini söyledi ve devam etti “abi biz kimin söylediğine bakmıyoruz ki, ne söylediğine bakıyoruz, ne hissettiğine bakıyoruz.”bu şarkıyı dinlerken ağlamamak için kendimi zor tutmuştum. O an yaşadığım hisleri tarif etmenin mümkünü yok. Hani halk arasında konuşuruz ya; “adeta ciğerimi çürütmüştü”. Kim bilir ne acılar neticesinde yazılmış ve söylenmişti diye geçirdim içimden. Şarkı bittikten sonra tercüman savaşı, ölümü ve çocukları anlatan dizelerle dolu olan parçayı tek tek anlatmıştı. Bir ezgi,(bir klam) bir ses (bir deng) bir türkü insanın gönlünde bir silahtan çıkacak olan kurşundan daha etkili olabiliyor bazen. Ağıt ile türkü ile anlatılan acıları sahip olduğumuz imkanlar içerisinde anlatmamız gerektiğini düşünenlerden biri olarak bu sese kulak verdim. Rus ve İran destekli Esad rejimi güçleri tarafından düzenlenen hava saldırısında her gün bir çok yerleşim alanı yerle bir oluyor ve bu kanlı savaşta çocuklar ölmeye devam ediyor. Dünya en büyük mülteci krizlerinden birini yaşarken, Suriye’de doğup büyüdüğü topraklardan ayrılmayan milyonlarca sivil, her şeye rağmen hayatta kalma mücadelesi veriyor. Binlerce çocuğun açlıktan ve bombalardan hayatını kaybettiği bu insanlık dramını, acılarını ve feryatlarını dünyaya duyurmak için, sesiz kalmamak için sürekli hatırlatmak lazım diye düşünenlerdenim. Her şeyden bihaber Suriyeli yavruların çığlıklarını, yaşadıkları acıları ne kadar çok anlatırsak belki bir gün insafa gelir zalimler durdururlar bu zulümleri. Aç, susuz, birçoğu da yaralı; yaşlı, kadın ve çocuk; uzak yollardan düşmüşler umut dolu gözlerle göç yoluna. Tek umutları bombaların gölgesinden kurtulup sessiz bir dünyada nefes almak. Başkaca bir beklentileri yok. Dünya önce 3 yaşında minicik bedeni ile Bodrum kıyılarına vuran Aylan Kurdi'yi tanıdı. Savaştan, ölümden, zulümden kaçmıştı, lakin yine de kurtulamadı ölümden. Yunanistan'ın İstanköy Adasına yasa dışı yollarla geçmeye çalışan Suriye uyruklu 16 kişinin içinde bulunduğu lastik botun batması sonucu aralarında 3 yaşındaki Aylan Kurdi ile 5 yaşındaki Galip Kurdi'nin de bulunduğu toplam 7 göçmen suda boğularak hayatını kaybetti. Vicdanların nasırlaştığını bir kez daha gözler önüne seren Suriyeli küçük bir kızın yazdığı vasiyet mektubu ile devam edelim Suriyeli çocukları hatırlatmaya. Suriyeli kız, çizdiği resimle tabutun içinde kendini tasvir ederken, ailesine yazdığı vasiyette, “Bu benim vasiyetimdir. Canım anneciğim! Senden benim güzel gülüşlerimi hatırlamanı ve yatağımı olduğu gibi bırakmanı istiyorum. Ve sen ablacığım! Arkadaşlarıma de ki: ‘O açlıktan öldü...’ Ve sen abiciğim! Üzülme; ama, ikimiz birlikte, ‘Biz açız!..’ dediğimizi hatırla. Ey Ölüm Meleği! Acele et ve ruhumu al ki artık Cennette yemek yiyeyim. Ben çok açım. Ve ey ailem! Benim için korkmayın. Ben sizin yerinize de Cennette yiyebildiğim kadar çok yiyeceğim…”diyerek, okuyanların yüreklerini parçaladı. Suriyeli bir başka kız çocuğu… Katil Esad’ın başlattığı hava saldırısı sonucu şans eseri yaralı olarak kurtulan küçücük bir yavru… Kan kaybediyor ve doktor tam müdahale edecekken bakın o minicik kız çocuğu ne için yalvarıyor... “Doktor amca lütfen pijamamı kesme, o yeni’’ doktor kesmiyorum dese de o yalvarmaya ve ağlamaya devam ediyor… “Annem bugün de bişey olmadı diye sevinmişti, çok sevindiği için mi böyle oldu amca” diyor… Ve Suriyeli bir başka çocuk Ümran... Halep'teki bir hava saldırısının ardından enkaz altından çıkartılan 5 yaşındaki Ümran’ın yüzü kan, gözleri korku içinde bir ambulansa bindiriliyor, her tarafı toz toprak içinde. Ve Ümran daha sonra ellerini kan içindeki yüzüne götürüyor ve elinin kana bulandığını görüyor. Bulaşan kandan kurtulmak için bu sefer ellerini sessizce ambulansın koltuğuna siliyordu ve sonra koltuğu kirlettiği için kızacaklarını düşünüyor olacak ki, kan lekelerini hızlıca koltuktan silmeye çalışıyor… Diğer bir çocuk Suriyeli Malik Bergut 10 yaşındaydı henüz. Babası yardım gönüllüsü olarak hava saldırısında yıkılan binaların içinde insanları kurtarmaya çalışırken kendisi de ağır bir şekilde yaralanıyor. Malik babasının yanına vardığında babası ölmek üzereydi. Ağlayarak babasının boynuna sarılıp onu öpüyor ve yalvarıyor... “Baba Allah rızası için beni bırakma. Ne olursun bırakma beni. Ya Rabbi bana sabır ver... Baba beni bırakma. Allah rızası için beni yalnız bırakma…’’diyerek yeri göğü inletmişti adeta. Riham kanlı savaşın bir başka çocuğu… Esad ve Rusya'ya ait uçakların Eriha bölgesinde bombalar yağdırması sonrası savaşta doğan ve savaşın büyüttüğü 5 yaşındaki Riham, kendisi gibi savaşta doğan 7 aylık minik kardeşi Tuqa'yı koruyabilmek için uzattı elini ve kardeşini tuttu. Minik bedeni aldığı darbelere daha fazla dayanamadı ve küçük kardeşi Tuqa ellerinin arasından kayıp aşağıya düştü. Küçücük bedeni, kocaman yüreğiyle 7 aylık kardeşini kurtarmak için her şeyini ortaya koyan Riham, hastanede yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı… Bu kez ölen bir çocuk değil 7 aylık bebek Abdulvahip Rahin…Esad rejimin yoğun bombardımanı nedeniyle İdlib’de yaşayan Ahmet Abdulkadir eşini ve 5 çocuğunu alarak Türkiye sınırının sıfır noktasındaki ATME Kampı’nda briketle örülen bir odaya yerleşti. Savaşın gölgesinde maddi zorluklar yaşayan aile, hava sıcaklığının eksi 5 dereceyi bulduğu gecelerde sobasız şekilde kış mevsiminin çetin şartlarıyla karşı karşıya kaldı. Ailenin en küçük oğlu 7 aylık Abdulvahip Rahin battaniyeye sarılı olarak uyuduğu gece donarak hayatını kaybetti. Hemen akabinde Rusya destekli rejim saldırılarında Halep'te,3 Aylık Hamza Abdullah ve 6 Yaşındaki kız kardeşi Hamsa Abdullah beton yığınları arasında kalarak can verdi. Hatırlar mısınız bilmiyorum ama benim aklımdan hiç çıkmıyor... 5 yaşındaki Suriyeli çocuk acılar içinde vefat ederken şöyle demişti: “Bana yaptığınız her şeyi Allah'a söyleyeceğim! Her şeyi diyeceğim Allah’a!..” Katil Esed destekçilerinin bomba ve kurşunları ile her 10 saatte bir en az 1 çocuk öldürülüyor.Yüzlercesi sakat, öksüz, yetim ve evsiz kalıyor. Bu yazdıklarım Suriye’de yaşanan vahşettin sadece binde biri… O minicik yavruların hesabı mutlaka bir gün sorulacak… Bu zulmün bedelini hem bu dünyada hem ahrette tüm zalimler elbet ödeyecekler… Ey Kimsesizlerin Kimsesi, Sen gören ve işitensin. Suriye'de çocukları katleden, çocukları yetim bırakıp ağlatanları Sana şikayet ediyoruz…
Savaşın Çocuklarına...
Sana kimse anlatmadı mı çocuk,
Pembenin az, tozun çok olduğunu...
Şu zalim dünyanın hengamesinde,
Dikenin çok, gülün yok olduğunu...
Sen düşler kurarken gökler üstüne,
Bombalar yağarken düşler üstüne,
Mavi sular buz keserken üstüne,
Sevincin az, kahrın çok olduğunu...
Uçurtmanın ipi kaldı elinde,
Güller harap oldu bahçelerinde,
Hüzünlü dualar yalnız dilinde,
Umudun eriyip yok olduğunu...
Kuzum, sen hiç böyle dilemedin ki,
Bu kara yazgını silemedin ki,
Doymayan zengindi, bilemedin ki,
Çoğu açken, azın tok olduğunu...
Hüzün, acı dolu şu sessizliğin,
Gözün yaşlı, garib kimsesizliğin,
Yaşadığın her bir çaresizliğin,
Yüreğe saplanan ok olduğunu...[1]
Dr.İmbat MUĞLU
[1]Prof. Dr. Ahmet KAĞAN KARABULUT
Yorum Yazın