Havada bulut yok bu ne dumandır?
Mahlede ölen yok bu ne figandır?
Şu Yemen elleri ne de yamandır
Ano Yemen'dir gülü çemendir
Bir çok türkümüze, şarkımıza konu olan Yemen, bizim için çok şey ifade etmesi yanında, İslam Coğrafyası içinde çok önemli ve özel bir konumu sahiptir. İslâm tarihçilerine göre Yemen’in ilk sakinleri Hz. Nûh’un Araplar’ın atası olan oğlu Sâm ve neslidir (İbn Sa‘d, I, 42-43; İbn Kuteybe, s. 13). Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:“Size Yemenliler geldi. Onlar, ince ruhlu ve yufka yürekli insanlardır.İman Yemenlidir, hikmet de Yemenlidir” (Müslim, I, 72; Buhâri, IV, 1594, 195; Tirmizi, V, 726; Müsned, II, 252, 267, 380.) Coğrafi olarak Ortadoğu'nun en güzel bölgesinde bulunan Yemen; Aden Körfezi, Arap Denizi ve Kızıldeniz ile çevrilidir. Ülkenin petrol yatakları bakımından zengin olması ve deniz ulaşımının kolaylığından dolayı tarihin bir çok döneminde başta komşuları olmak üzere başka ülkelerin hep hedefi haline gelmiştir. Petrol dışında deniz ülkesi olmasından dolayı su ürünleri ile birlikte kaya tuzu, mermer, kömür, altın, kurşun, nikel, bakır ve batıdaki verimli araziler başlıca doğal kaynaklarıdır. Bu kadar çok doğal kaynakları ile birlikte, Körfez ve Umman Denizi'ne açılan kıyısı olduğundan dolayı ayrıca büyük bir stratejik önem arz eden Yemen’in ekonomisi baskı ve karışıklıklardan dolayı kötü durumda. Bugün maalesef Ortadoğu'nun en yoksul ülkelerinden biri olan Yemen'de Suudi Arabistan'ın öncülüğünde başlatılan savaşta bugüne kadar yüz binlerce masum insan hayatını kaybetti. Savaş sadece canları almakla yetinmedi, geride bıraktığı milyonlarca Yemen halkını yardıma muhtaç, yoksul ve salgın koşulları ile baş başa bıraktı. Ortadoğu’da dış aktörlerin çeşitli oyunları ile başlayan Arap Baharı maalesef İslam Coğrafyası’nı kana bulamak dışında başka hiçbir şeye yaramadı. Ölen ve öldüren Müslüman olduğu, ölüm talimatının ise İslam düşmanların verdiği bu ahir zaman diliminde Yemen'de kanlı savaşın bilançosu her geçen gün ağırlaşıyor. İslam coğrafyasında 2010 yılının başında patlak veren isyanların adı Arap Baharı olsa da bana göre bu bir bahar değil bir Arap Hazanı’dır. Çünkü bahar yeniden doğuş, doğanın uyanışı, güzelliklerin var oluşu iken, Ortadoğu’da ise bu tanımın tam tersi olmuş adeta ülkeler ve milletler birer birer yaprak dökümü yaşamış, ölüm ve zulüm ile baş başa kalmışlar. Yemenliler de Arap Hazanı’nın etkisi ile dönemin Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'in 33 yıllık iktidarına karşı kısa sürede ülkenin dört bir yanında baş gösteren protestolar düzenledi. Protestoların organizasyonunda ise, ülkenin Zeydi-Şii nüfusunun çoğunluğunu oluşturduğu bir dini-siyasi grup olan ve geniş bir kitlesi bulunan Husiler vardı. Hükümet bir çok imtiyaz vermesine rağmen protestolar durmadı ve Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih Suudi Arabistan'a kaçtı. Kısa bir süre burada kaldıktan sonra ülkesine geri dönen Devlet Başkanı Salih Şubat 2012'de başkanlık koltuğunu yardımcısı Abdurabbu Mansur Hadi'ye bıraktı. Başkanlık koltuğunun değişmesi ile güç kazanan Husiler kısa bir süre sonra başkent Sana'nın bir çok yerleşim yerlerini kontrol altına aldı. Ocak 2015'de eski Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih yanlılarıyla beraber Sana'daki başkanlık sarayını kuşatıp Abdurabbu Mansur Hadi'yi istifaya zorladılar. İlginçtir ki Hadi’de tıpkı selefi Salih gibi Suudi Arabistan'a kaçtı. Hadi sığındığı Suudi Arabistan’da her nasıl ve ne şekilde oluyorsa kısa bir süre içerinde ülkesini kan gölüne dönüştürecek bir savaş ittifakının oluşmasına bilerek yada bilmeyerek ön ayak oluyor. Suudi Arabistan’ın öncülüğünde kurulan ve Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Bahreyn, Fas, Ürdün, Mısır, ABD, İngiltere ve Fransa'nın içinde olduğu uluslararası savaş koalisyonun uçakları, füzeleri Yemen'i havadan vurmaya başladı. Kimin kimle savaştığı net olmayan bu savaş, koca 6 yılı geride bıraktı. Geçen bu zaman diliminde Husiler , başkent Sana dahil ülkenin büyük bölümünü kontrol altında aldı. Husilerin elde ettiği bu üstünlüğe İran’ın büyük bir katkısı olduğu bir çok kesim tarafında sık sık dile getirilse de İran yönetimi bu iddiaları ya yalanlıyor yada sessizliğini koruyor. Husilerin sahadaki üstünlüğüne karşın uluslararası toplum, Aden kentinde bulunan, Suudi Arabistan destekli Mansur el Hadi başkanlığındaki hükümeti tanıyor. ABD’nin yeni Başkanı Joe Biden göreve geldikten hemen sonra gündemine Afganistan ve Yemen Savaşları’nı almış ve bu savaşları sonlandırmak için düğmeye basmıştır. ABD yönetimi 20 yıldır Afganistan’da işgalci konumunda olan askerlerini 31 Ağustos 2021 tarihinde tamamen çekmiş, ülkeyi Taliba’na teslim etmişti. Yemen savaşı için de Biden; "Bu savaş artık bitmeli. Bu konudaki vaadimizi yerine getirebilmek için Yemen'deki savaşta operasyonlara sağlanan tüm Amerikan desteğini, ilgili silah satışları da dahil olmak üzere sonlandırıyoruz" dedikten sonra, Ocak 2021’de Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ile yapılan silah satış anlaşmalarını geçici olarak durdurdu. Biden ayrıca eski ABD Başkanı Trump'ın "yabancı terör örgütleri" listesine aldığı Husiler'i de Şubat 2021’ de bu listeden çıkardı. Bu gelişmeler dışında El Kaide, DEAŞ ve türevleri olan bir çok terör örgütü Yemen'de ki kargaşa ve savaş ortamında yararlanarak faaliyetlerini arttırdı. Diğer bir acı gerçek ise, 28 milyonluk ülkede 24 milyondan fazla kişinin insani yardım bekliyor olmasıdır. Birleşmiş Milletler, Yemen’de yaşananları "dünyanın en büyük insani krizi" olarak nitelendiriyor olmasına rağmen dünyanın bir çok ülkesinin bu krize karşı sessiz kalması ise insanlık adına utanç verici bir durumdur. Peki bu tabloların hanesinde yer alan ölen ve öldürenler kim? Ne acıdır ki İslam Coğrafyası’nda artık klasikleşmiş bir hal alan bu senaryoda düğmeye basanlar İslam düşmanı aktörler, ölen ve öldürenin ise kardeş kanı akıtan Müslüman kardeşlerimizin olmasıdır.
Selam ve dua ile...
Yorum Yazın