MAHMUT ÖVÜR 'ün köşe yazısı
Siyasette, toplumsal kesimler hatta ideolojiler açısından bir boşluk olmadığı çok açık. Meclis'te Saadet Partisi'nden marjinal sola kadar neredeyse her kesimin bir veya iki temsilcisi var. Meclise girmeyen ama her seçime katılarak seslerini duyuran çok sayıda eski ve yeni parti de varlığını sürdürüyor.
Bu tabloya şunu da eklemek gerekiyor. Türkiye, son dönemde çok sayıda arka arkaya seçim yaptığı için artık seçim falan istemiyor. Bu yüzden yerel seçimlerden sonra gelen 4 yıllık seçimsiz döneme, rahat nefes alacağı ve sorunların çözüleceği bir dönem olarak bakıyor.
Ama ne yazık ki öyle olmayacak görünmüyor. Çünkü içeride yeni sistemin kurumsallaşmasından, ekonomiye, hukuktan, eğitime birçok alanda önemli adımlar atılmasına karşı ciddi bir direnç var ve muhalefet destek vermiyor.
Aynı şey dış sorunlar için de geçerli. Türkiye, S-400'den, Doğa Akdeniz kuşatmasına, Suriye meselesinden AB'yle ilişkilere kadar bir dizi devasa sorunla uğraşıyor. Hatta bölge ülkeleriyle yoğun görüşme trafiğinin sürdüğü Fırat'ın doğusu ve İdlip sorunu kapıda bekliyor. TSK da harekete geçmiş durumda.
Tam bu noktada siyasetin gündeminde bu sorunlar değil, sistem tartışması ve yeni partiler var.
Peki, böyle bir zeminde ve önümüzde seçimsiz 4 yıl varken, eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün arkasında olduğu Ali Babacan'lı AK Parti küskünlerinin siyasi parti kurmaları ne anlama geliyor?
Sorunun cevabı aslında yukarıdaki tabloda saklı... Sıkıştırılan Türkiye, daha da sıkıştırılarak sorunlara odaklanması engelleniyor. Oysa bütün kuşatmalara rağmen AK Parti, 31 Mart'ta bazı büyükşehirleri kaybetse de Cumhur İttifak'ıyla birlikte yüzde 52 oy alarak gücünü korumayı bildi. Ve ilk kez o sorunlara dış müdahale olmadan çözüm üretecek bir zaman dilimi yakaladı.
Muhalefet aksı da ilk kez yüzde 50 artı 1'e çok yaklaştı. Muhalefet bumotivasyonla yeni ve kapsayıcı siyaset üretmesi gerekirken ne yazık ki siyasetmühendisliğiyle AK Parti'den oy kopartacak hesaplara yoğunlaştı. Muhalefet, neredeyse bütün enerjisini, AK Parti'den birkaç puan alacak yeni partiye vermeye hazır.
Bu çabanın bir ayağında Abdullah Gül, öteki ayağında ise Kemal Kılıçdaroğlu var. Arka planda ise ev buluşmalarından "özel yat" görüşmelerine kadar uzanan bir siyaset mühendisliği söz konusu.
Ancak hesaba katmadıkları bazı gerçekler var. İlk sırada karşılarına aldıkları ve onları bulundukları noktaya taşıyan güçlü lider Başkan Erdoğan gerçeği geliyor.
İkinci sırada, henüz hesaba katmadıkları anlaşılan "Post-Truth" siyaset rüzgarını arkasına alan Ekrem İmamoğlu faktörü var. Bu tabloya bakınca, sürecin daha başında hedeflerinin iktidar olmak değil, iktidarı engellemek olduğu anlaşılıyor.
Ancak o da sorunlu bir hesap... Çünkü bütün bunlara, önümüzdeki seçimsiz 4 yılın, siyasette neleri değiştireceği, başta HDP olmak üzere Millet İttifakı içinde yer alan partilerin, hangi pozisyonda olacağı gerçeğini de eklemek gerekiyor.
Siyaset kulislerinde, Babacan ve arkadaşlarının seçimsiz dönemin 4 yıl sürmeyeceği, S-400 veya Kıbrıs üzerinden çıkan bir krizle erken seçime gidileceği öngörüsü de konuşuluyor.
O öngörüye Başkan Erdoğan'ın hangi hamleyle karşılık vereceğini göreceğiz ama şimdiden yolu çıkışlarına yönelik söyledikleri, anlamak isteyene çok şey anlatıyor:
"Rüzgara kapılan mühendislik hesapları yapan kaybeder"
Yorum Yazın