Ali Karahasanoğlu'nun köşe yazısı
Ali Karahasanoğlu
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, kendisi adına racon kesenleri uyarması üzerine..
Aydın Doğan derin bir nefes almış.
Ardından atağa geçmişti..
İlk hedefteki de Akit.
20 Ağustos’ta “racon açıklaması” yapılıyor.
21 Ağustos’ta Aydın Doğan’ın avukatları, adli tatil olmasına rağmen, tebligatlarabaşlıyor..
Ve Akit aleyhine icra takiplerini başlatıyor.
Dün birinci davayı anlattım.
Gerçekten bir hukuk devletinde olsak, bir sene sürecek bir yargılama sonunda.. Ailecek, asgarisinden 10 yıl hapis cezası alacakları bir dava..
8 yıldır sürünüyor..
Hakimler çekiliyor.
Hakimler değişiyor.
45 kişilik Ceza Genel Kurulu, yarı yarıya bölünüp, farklı yönde oy kullanıyor..
Sonra bir Yargıtay Başsavcısı çıkıyor, kesin karara itiraz ediyor..
Bir sene de o itiraz sebebi ile dosya arşivde bekliyor..
Sonunda da, “Bu karara itiraz mümkün değildi ki? Niye itiraz ediyorsun”deniliyor..
Böyle böyle..
“Kağıt üçkağıdı” dosyası, zamanaşımına son hız gidiyor..
Bir de utanmadan, dava açıp, tazminat istiyorlar..
Mahkeme de, kabul ediyor..
Şimdi gelin de, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “adalet” talebine hak vermeyin..
Anladınız siz onu..
Hak veriyorum ama, tersinden..
Onlar ciyaklayıp duruyorlar!
“Bize haksızlık ediliyor” diye..
“Ülkede diktatör var” diye..
Oysa..
“Diktatör var” denilen ülkede..
O tarihte başbakan olan kişi..
“Vatandaşın parası zimmete geçiriliyor. Vergi kaçırılıyor” diye müdahil olduğu davada..
Dosyanın şeffaf şekilde incelenmesini ve adil bir karar verilmesini sağlayamıyor..
Bu ülkede adalet yok ama..
Adaletin olmamasının sorumlusu Tayyip Erdoğan değil..
Tayyip Erdoğan için, “Muhtar bile olamaz” diyenler..
Tayyip Erdoğan’ın partisini kapattırmak için Anayasa Mahkemesi’ne rol biçenler..
AK Parti’nin çıkarttığı özgürlük yanlısı kanunları, “Laikliğe aykırı girişimler”diyerek hedef gösterip, Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açanlar..
Doğru, bu ülkede “adalet” yok.
Ama..
Adaletsizliğin mağdurları sol kafalılar değil..
Tam aksine, sol kafalıların adaletsizlik yaptığı dindarlar mağdur..
Buyrun, dün başladığım somut örneklerin ikincisini vereyim..
3 Nisan 2015’te attığımız başlık, “Şer imparatorluğu” imiş.
İstanbul Adliyesi’nde, görev başındaki bir savcı şehit edilmiş.
Hürriyet gazetesi savcının başına silah dayanmış şekilde fotoğrafını yayınlıyor..
Hürriyet çalışanlarından bazıları, teröristleri öven tivitler atıyor..
Böylesi bir çirkeflikte, Akit lafını esirger mi?
Meydanı, solaklara bırakır mı?
Bırakmamış..
“Şer imparatorluğu” diyerek, Aydın Doğan’ın fotoğrafı ile birlikte, yapılan yanlışıhaberleştirmiş.
Haberde bir de ara başlık var:
“DHA - HÜRRİYET - KANAL D - POSTA - CNN” şeklinde..
Aydın Doğan’a ait bu medya organlarının baş harflerini okuduğunuzda, “DHKP-C” çıkıyor..
Bu güzel akrostişin müellifi, bir Twitter kullanıcısı..
İlk kullanım Twitter’da, biz de kaynağını da belirterek, almışız.
Twitter’daki kullanıcıya dava açamayan Aydın Doğan.
Akit’e açmış.
Ve adliyede şehit edilen savcının fotoğrafının başına silah dayanmış şekilde yayınlanmasını eleştiren Akit gazetesi..
Şehit edilen savcının meslektaşı tarafından, mahkum ediliyor..
Aman Allah’ım!
Sen benim aklımı koru..
Adamlar savcıyı küçük düşürüyorlar..
Hem de şehit olmuş bir savcıyı..
Biz, onları eleştiriyoruz.
Dava açıyorlar..
Kazanıyorlar..
Nasıl bir düzen bu?
Onun için diyoruz..
Raconu, Reis kessin..
•
Gelelim üçüncü somut örneğe..
24 Haziran 2015 tarihli Akit’te, “Aydın Doğan’ın üçkağıdını yazmayan, gazeteci olabilir mi?” diye sormuşuz.
Bunda da hakaret bulmuş hakimimiz..
Hem de..
Gerekçe olarak, yanlış bir ceza davasını göstermiş.
Biz yazımıza dayanak aldığımız eleştirileri, İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde bugün dahi derdest olan dava dosyasına dayandırıyoruz.
Hakim bey, farklı bir dava olan İstanbul 20. Asliye Ceza Mahkemesi’nin kararını bize gösteriyor..
Hani yargının saygınlığını gözetmesek..
Bir şey diyeceğim ama..
O hakime değil..
Bulunduğu makama saygımızdan..
Daha fazlasını söylemeyelim..
Ve soralım “adalet” talep edenlere..
“Bu mudur adalet?”
8 yıldır “kağıt üçkağıdı” davasını yazıyoruz..
Nerede ise savcılara, hakimlere, Adalet Bakanlığı’na, SPK’ya yalvarıyoruz..
“Şu davanın tüm aşamalarını, basın açıklaması ile kamuoyuna duyurun” diyoruz.
Dikkat edin..
Kimseye “İftira edin, kumpas kurun, çelme takın” demiyoruz..
“Yaşanan ne var ise, hepsini halka aktarın” diyoruz..
Belki iş yoğunluğundan.
Belki görevdekilerin sürekli değişmesinden..
Savcılık da..
Mahkeme de.
Adalet Bakanlığı da.
SPK da..
“Bu işin ucunda, yetimlerin hakkı var.. Devletin kör kuruşundan çok daha fazlası var..” diyerek..
Gerekli açıklamaları yapmadılar..
Meydanı boş bulan Aydın Doğan da, gücü kime yeterse..
Davayı açıp, susturmak için atak üstüne atak yaptı..
Böyle bir tablo karşısında, çağrımız Reis’e..
Bunları en iyi sen tanırsın..
Yapmak istediklerini, çok iyi bilirsin..
Şunların anladıkları dilden raconu kes de..
Hem “vurup”, hem de “Dayak yedik” diye ortalığı birbirine katmasınlar..
Hem savcının başına silah dayanmış fotoğrafını yayınlayıp, hem de ardından,“Bize akrostiş ile DHKP-C benzetmesi yaptılar” deme cesaretini göstermesinler..
“Bir halt yemişiz. Bari susalım. Dava açıp, yediğimiz haltı duymayanlara da duyurmayalım” diyerek, hadlerini bilsinler..
Sussun, otursunlar, oturdukları yere..
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, kendisi adına racon kesenleri uyarması üzerine..
Aydın Doğan derin bir nefes almış.
Ardından atağa geçmişti..
İlk hedefteki de Akit.
20 Ağustos’ta “racon açıklaması” yapılıyor.
21 Ağustos’ta Aydın Doğan’ın avukatları, adli tatil olmasına rağmen, tebligatlarabaşlıyor..
Ve Akit aleyhine icra takiplerini başlatıyor.
Dün birinci davayı anlattım.
Gerçekten bir hukuk devletinde olsak, bir sene sürecek bir yargılama sonunda.. Ailecek, asgarisinden 10 yıl hapis cezası alacakları bir dava..
8 yıldır sürünüyor..
Hakimler çekiliyor.
Hakimler değişiyor.
45 kişilik Ceza Genel Kurulu, yarı yarıya bölünüp, farklı yönde oy kullanıyor..
Sonra bir Yargıtay Başsavcısı çıkıyor, kesin karara itiraz ediyor..
Bir sene de o itiraz sebebi ile dosya arşivde bekliyor..
Sonunda da, “Bu karara itiraz mümkün değildi ki? Niye itiraz ediyorsun”deniliyor..
Böyle böyle..
“Kağıt üçkağıdı” dosyası, zamanaşımına son hız gidiyor..
Bir de utanmadan, dava açıp, tazminat istiyorlar..
Mahkeme de, kabul ediyor..
Şimdi gelin de, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “adalet” talebine hak vermeyin..
Anladınız siz onu..
Hak veriyorum ama, tersinden..
Onlar ciyaklayıp duruyorlar!
“Bize haksızlık ediliyor” diye..
“Ülkede diktatör var” diye..
Oysa..
“Diktatör var” denilen ülkede..
O tarihte başbakan olan kişi..
“Vatandaşın parası zimmete geçiriliyor. Vergi kaçırılıyor” diye müdahil olduğu davada..
Dosyanın şeffaf şekilde incelenmesini ve adil bir karar verilmesini sağlayamıyor..
Bu ülkede adalet yok ama..
Adaletin olmamasının sorumlusu Tayyip Erdoğan değil..
Tayyip Erdoğan için, “Muhtar bile olamaz” diyenler..
Tayyip Erdoğan’ın partisini kapattırmak için Anayasa Mahkemesi’ne rol biçenler..
AK Parti’nin çıkarttığı özgürlük yanlısı kanunları, “Laikliğe aykırı girişimler”diyerek hedef gösterip, Anayasa Mahkemesi’nde iptal davası açanlar..
Doğru, bu ülkede “adalet” yok.
Ama..
Adaletsizliğin mağdurları sol kafalılar değil..
Tam aksine, sol kafalıların adaletsizlik yaptığı dindarlar mağdur..
Buyrun, dün başladığım somut örneklerin ikincisini vereyim..
3 Nisan 2015’te attığımız başlık, “Şer imparatorluğu” imiş.
İstanbul Adliyesi’nde, görev başındaki bir savcı şehit edilmiş.
Hürriyet gazetesi savcının başına silah dayanmış şekilde fotoğrafını yayınlıyor..
Hürriyet çalışanlarından bazıları, teröristleri öven tivitler atıyor..
Böylesi bir çirkeflikte, Akit lafını esirger mi?
Meydanı, solaklara bırakır mı?
Bırakmamış..
“Şer imparatorluğu” diyerek, Aydın Doğan’ın fotoğrafı ile birlikte, yapılan yanlışıhaberleştirmiş.
Haberde bir de ara başlık var:
“DHA - HÜRRİYET - KANAL D - POSTA - CNN” şeklinde..
Aydın Doğan’a ait bu medya organlarının baş harflerini okuduğunuzda, “DHKP-C” çıkıyor..
Bu güzel akrostişin müellifi, bir Twitter kullanıcısı..
İlk kullanım Twitter’da, biz de kaynağını da belirterek, almışız.
Twitter’daki kullanıcıya dava açamayan Aydın Doğan.
Akit’e açmış.
Ve adliyede şehit edilen savcının fotoğrafının başına silah dayanmış şekilde yayınlanmasını eleştiren Akit gazetesi..
Şehit edilen savcının meslektaşı tarafından, mahkum ediliyor..
Aman Allah’ım!
Sen benim aklımı koru..
Adamlar savcıyı küçük düşürüyorlar..
Hem de şehit olmuş bir savcıyı..
Biz, onları eleştiriyoruz.
Dava açıyorlar..
Kazanıyorlar..
Nasıl bir düzen bu?
Onun için diyoruz..
Raconu, Reis kessin..
•
Gelelim üçüncü somut örneğe..
24 Haziran 2015 tarihli Akit’te, “Aydın Doğan’ın üçkağıdını yazmayan, gazeteci olabilir mi?” diye sormuşuz.
Bunda da hakaret bulmuş hakimimiz..
Hem de..
Gerekçe olarak, yanlış bir ceza davasını göstermiş.
Biz yazımıza dayanak aldığımız eleştirileri, İstanbul 7. Asliye Ceza Mahkemesi’nde bugün dahi derdest olan dava dosyasına dayandırıyoruz.
Hakim bey, farklı bir dava olan İstanbul 20. Asliye Ceza Mahkemesi’nin kararını bize gösteriyor..
Hani yargının saygınlığını gözetmesek..
Bir şey diyeceğim ama..
O hakime değil..
Bulunduğu makama saygımızdan..
Daha fazlasını söylemeyelim..
Ve soralım “adalet” talep edenlere..
“Bu mudur adalet?”
8 yıldır “kağıt üçkağıdı” davasını yazıyoruz..
Nerede ise savcılara, hakimlere, Adalet Bakanlığı’na, SPK’ya yalvarıyoruz..
“Şu davanın tüm aşamalarını, basın açıklaması ile kamuoyuna duyurun” diyoruz.
Dikkat edin..
Kimseye “İftira edin, kumpas kurun, çelme takın” demiyoruz..
“Yaşanan ne var ise, hepsini halka aktarın” diyoruz..
Belki iş yoğunluğundan.
Belki görevdekilerin sürekli değişmesinden..
Savcılık da..
Mahkeme de.
Adalet Bakanlığı da.
SPK da..
“Bu işin ucunda, yetimlerin hakkı var.. Devletin kör kuruşundan çok daha fazlası var..” diyerek..
Gerekli açıklamaları yapmadılar..
Meydanı boş bulan Aydın Doğan da, gücü kime yeterse..
Davayı açıp, susturmak için atak üstüne atak yaptı..
Böyle bir tablo karşısında, çağrımız Reis’e..
Bunları en iyi sen tanırsın..
Yapmak istediklerini, çok iyi bilirsin..
Şunların anladıkları dilden raconu kes de..
Hem “vurup”, hem de “Dayak yedik” diye ortalığı birbirine katmasınlar..
Hem savcının başına silah dayanmış fotoğrafını yayınlayıp, hem de ardından,“Bize akrostiş ile DHKP-C benzetmesi yaptılar” deme cesaretini göstermesinler..
“Bir halt yemişiz. Bari susalım. Dava açıp, yediğimiz haltı duymayanlara da duyurmayalım” diyerek, hadlerini bilsinler..
Sussun, otursunlar, oturdukları yere..
Yorum Yazın