Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD'deki New York Times gazetesi için kaleme aldığı 'Türkiye, ABD ile krizi nasıl görüyor?' başlıklı yazının satır aralarındaki mesajları değerlendiren uluslararası ilişkiler ve strateji uzmanları, Erdoğan'ın 'Köprüden önce son çıkış' uyarısında bulunduğunu söyledi.
Erdoğan'ın açıklamalarındaki 'Zaman sınırlamasına' dikkat çeken uzmanlar, mevcut durumun Erdoğan'ın kişisel politikalarının değil Türkiye'nin devlet projeleri olduğuna gönderme yapılarak 'Kıbrıs Harekatı Hatırlatması' yapılmasının önemine dikkat çekti.
DEVLET PROJESİNİN İLANI
ORDAF Başkanı Prof. Dr. Zekeriya Kurşun: Sayın Başkan, Türkiye'nin artık ABD'nin dostluğuna güvenmediğini ve düzelme olmazsa farklı müttefiklikler arayışına gireceğini söylüyor. Türkiye'nin Rusya'dan S400 savunma sistemleri alması ya da BRICKS ülkelerine katılmasının gündeme gelmesi, bu arayışın bir yansıması. Türk-Amerikan ilişkilerinin tarihi bir geçmişi vardır ama Türkiye'ye bir eyalet valisi gibi davranması kabul edilemez. Trump'un sosyal medya paylaşımları savaş ilanıdır ve Türkiye ABD ittifakıyla değil Trump yönetimiyle olan sorunlarını dile getiriyor. Türkiye NATO ittifakı için bedel ödedi ve 'Küstüm ayrıldım' diyecek değildir ve Batı Paktı'nın en güvenilir ortaklarından biridir. Türkiye NATO içinde kalacağını ama başka ülkelerle de savunma ittifakları yapacağı mesajını veriyor. Türkiye dünyanın en önemli ülkelerinden biridir ve bunu hem ABD devleti ve NATO ülkelerinin tamamı biliyor, hem de Rusya, Çin ve diğer ülkeler biliyor. Sayın Başkan, Kıbrıs Harekatı hatırlatması da yaparak, mevcut projelerin kişisel politikaları değil Türk devletinin projesi olduğunu ve Kıbrıs harekatından olduğu gibi ABD ambargo ve baskılarının Türkiye'nin atacağı adımları değiştirmeyeceği uyarısında bulunuyor.
AMERİKAN KAMUOYUNA 'TEHLİKEYİ' İŞARET ETTİ
Sakarya Üniversitesi Ortadoğu Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Kemal İnat:"Sayın Cumhurbaşkanının New York Times’da yayınlanan makalesini her şeyden önce Türk-Amerikan ilişkilerinin rasyonel düzlemde sürdürülmesinin bir arayışı olarak değerlendirmek gerekir. Nedir bu rasyonel düzlem diye soracak olursak, iki ülke ilişkilerinin karşılıklı egemenliğe saygı temelinde işbirliği odaklı olarak yürütülmesidir. Ancak bu şekilde bir ilişki kurulması söz konusu olursa hem Türkiye’nin hem de ABD’nin kazandığı bir ilişkiden bahsetmek mümkün olur.
Amerikan yönetiminin şu anda izlediği politikanın rasyonaliteden uzak, uluslararası hukuku ve ittifak anlaşmalarını görmezden gelen bir güç politikası olduğunu herkes görüyor. Belki Trump ile birlikte ABD bu tehdit ve yaptırım politikasını birçok ülkeye karşı uygulamaya başladı, ancak Türkiye’nin bu güç politikasına daha Obama döneminden beri maruz kaldığını hatırlamakta fayda var. Washington’un PYD/PKK’ya açık desteğinin ve 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki FETÖ ile sıkı işbirliğinin Obama döneminin mirası olduğunu ifade etmek gerekir. O dönemde Türkiye konusunda bu yıkıcı politikayı dizayn eden Erdoğan karşıtı lobinin Trump zamanında da Washington’un Ankara’ya karşı politikasını domine etmeye devam ettiği ve Bolton, Pence ve Pompeo gibi ideolojiyi öne çıkaran siyasetçilerle takviye edildiği görülüyor.
Bu şekilde Türkiye’ye karşı ideolojik körlükle hareket eden ve “İslamcı” olarak tanımladıkları AK Parti iktidarını devirmeye odaklanan Amerikan siyasetinin Türk-Amerikan ilişkilerine tamir edilemez zararlar verdiğini gören Cumhurbaşkanı Erdoğan, New York Times üzerinden Amerikan kamuoyuna hitap ederek bu tehlikeye işaret etti ve Amerikan yönetimini rasyonel hareket etmeye sevk edecek güçleri hareket etmeye çalıştı.
Türkiye’nin bir yandan ABD’deki Türkiye karşıtı söz konusu lobiden gelen baskılara karşı dik dururken, diğer yandan ilişkilerin rasyonel bir zemine çekilmesi arzusunu dile getirmesi ve bunun nasıl olacağının yollarını göstermesi çok önemlidir. Zira, bütün bu baskılara rağmen Ankara’nın ABD’ye tamamen sırt çevirmesi Türkiye için başka bağımlılıkları oluşturabilecek süreçlerin yolunu açabilir. Bu nedenle Türkiye’nin, ABD’nin mevcut irrasyonel ve ideolojik dış politik çizgisine rağmen, bu ülkedeki rasyonel kesimlerle diyaloğa hazır olduğunu gösterip dış politikasında bir denge unsuru olarak ABD ile ilişkilerini belirli düzeyde tutmaya çalışması önemlidir. Ancak söz konusu yazıda Sayın Cumhurbaşkanının, Washington’un Türkiye karşısında bu tehdit ve yaptırım politikasını sürdürüp Türkiye ile simetrik bir ilişkiye yanaşmayı kabul etmemesi durumunda Ankara’nın kendisine yeni müttefikler ve dostlar arayacağını ifade etmesini de yine ABD’deki bu rasyonel kesimlere yönelik bir uyarı olarak görmek gerekir. Tabii eğer Amerikan siyasetini yönlendirebilecek etkiye sahip rasyonel birileri kaldıysa.
ÇOK SERT BİR KONUŞMA
Kültür Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hasan Köni: Çok sert bir konuşma. Cumhurbaşkanı sert konuşabilir ama altındaki bakanların, yumuşak diplomasiyi yürütmesi gerekiyor. ABD'ye karşı alternatifleri gündeme getirirken, Rusya ile ABD'nin arasında görüşmelere de dikkat etmek lazım. Bu tehlikeli bir durum. Büyük güçler anlaşırsa, Türkiye yalnız kalabilir. Putin ve Trump arasında yakın ilişkiler var. İçlerinde bize karşı korku var, zorla şefkat gösteriyorlar. Çin kartı da var. Çin'in bir Uygur sorunu var ama Türkiye'yi yakalamak isteyecektir.
KIBRIS VE AFRİN MESAJI
İstanbul Kent Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Fahri Erenel: ABD yönetimi, Rusya, Çin ve İran ile hatta Almanya ve Fransa ile birlikte Türkiye'ye de ekonomik baskı uyguluyor. Başkan Erdoğan, 'zaman sınırlaması' da koyarak bunun Türk-Amerikan ilişkileri açısından daha fazla sürdürülebilir olmadığını söylüyor. Kıbrıs ve Afrin harekatlarına yaptığı vurgu, bu örneklerdeki devlet-millet dayanışmasıyla ABD ambargosunu sonuçsuz bıraktığına vurgu yapıyor. Türkiye, ABD ve NATO paktı içinde kalmak isteğini teyit ediyor ama ABD ile ilişkilerde sorunlar onarılamaz boyuta gelmeden önce adeta 'köprüden önce son çıkış' uyarısı yapıyor. Türkiye, Batı paktı içinde kalmakla birlikte kendisine alternatif müttefikler oluşturacağını söylüyor.
Yorum Yazın