CHP’li İBB Başkanı’nın Silahtarağa İleri Biyolojik Atık Su Arıtma Tesisi projesini ‘Temel Atmama Töreni’ adı altında bir siyasi şovla durdurması Haliç’i bir çevre katliamının eşiğine getirdi. Altın Boynuz’un, Erdoğan’ın megakente belediye başkanı seçilmesiyle başlayan 15 yıllık dönemde temiz tutulmasının her aşamasında bulunan Prof. Mehmet Birpınar, İBB yönetimini sorumlu davranmaya davet ederek uyarıyor: Acilen gerekli adımlar atılmalı. Haliç, Marmara ve dereler felakete sürükleniyor
Her şey İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun 7 Kasım tarihindeki temel atmama töreni ile başladı. Silahtarağa İleri Biyolojik Atık Su Arıtma Tesisi'ni "gereksiz" olduğu gerekçesiyle projesinin durdurulduğunu açıklayan Ekrem İmamoğlu'nun bu adımının Haliç'i 1990'lı yıllara döndürmenin ilk adımı olduğunu kimse tahmin bile edemiyordu. Bu karara bir isim isyan etti. Recep Tayyip Erdoğan'ın 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olması ile birlikte İstanbul'un denizi, gölleri, dereleri ve Haliç ile yakından ilgilenen Prof. Mehmet Emin Birpınar. Haliç'in, Marmara'nın ve derelerin felakete doğru sürüklendiğine dikkat çeken Birpınar önemli bir uyarıda bulunuyor: "Eğer önlem alınmazsa 1 yıl içerisinde 1990'lı yıllara geri döneriz.
1994'Ü HALİÇ YILI İLAN ETMİŞTİK
-Hocam, Haliç'in 1994-2019 yılları arasındaki değişiminin neredeyse her aşamasında vardınız. Neler yaptınız?
Haliç 1994'te teslim alındığında içerisinde balıklar yerine çöpler yüzüyordu. Sayın Erdoğan'ın liderliğinde 1997 yılında Haliç kurtarma planı devreye alındı. O yıl Haliç yılı ilan edildi. 1,5 sene gibi kısa bir sürede 5 milyon metreküp çamur çıkarıldı. Kirlilik giderildikten sonra kirliliğin tekrar oluşmaması için yatırımlar yapıldı. Haliç'e akan atıksular ayrı toplanarak arıtma tesislerine sevk edildi. 100 km'yi aşan atıksu toplama kanalı inşa edildi, sadece o bölgede. Haliç'i besleyen dereler ıslah edildi.
Yetmedi, Haliç'e 2012 yılında, yapımı 3,5 yıl süren çalışmaların ardından 5 km tünelle boğazın suyu verildi.
Atıksu arıtma tesisleri yapıldı. 94 öncesi sadece 9'u arıtılan atıksular, inşa edilen yeni 86 ilave tesisle arıtma oranı %99'a çıkarıldı. 2014 yılında yapılan bir araştırmada, bir zamanlar çöplerin yüzdüğü bölgede 47 canlı türünün yaşadığı tespit ediliyor.
-Haliçteki kirlilik görüntüleri ve kötü koku nasıl ortaya çıktı hocam?
Bakın, Haliç için yapılan yatırım, temizlik ve bakım işlemleri 2019 yılına kadar hiçbir zaman kesintiye uğramamıştı. Ancak, son zamanlarda şahit olduğumuz hadiseler bir ihmalin olduğunu, yeterli ilginin gösterilmediğinin bir göstergesi.
SORUMLU İMAMOĞLU'NUN TEMEL ATMAMA TÖRENLERİ!
-Ekrem İmamoğlu geçtiğimiz aylarda temel atmama törenleri yapmıştı. Bu tuhaf törenler Haliç'in kirlenmesine etki etti mi?
Haliç'e de Yenikapı ve Baltalimanı'na akan kirlilik yükünü azaltmak ve ileriye yönelik olası kirlilik yükünü de değerlendirmeye alarak bölgeye bir tesis planlandı. 2011 yılında da İBB meclisinde tüm partiler onay verdi buna. Tesis son teknoloji ile yapılacaktı. Membran teknolojisi. İçerisinde şu anda ötrafikasyona, kamuoyunun aşina olduğu tabirle alg patlamasına yol açan belirli kirleticiler olan azot ve fosfor giderimi sağlayacak üniteler de vardı. Malumunuz yaprakların alkışladığı "temel atmama töreni".
Evet, ileri biyolojik arıtma tesisleri, üçüncül arıtma olarak adlandırılan ve fosfor ve azot giderim ünitelerine sahip yapılar… Her geçen gün artan atıksu miktarının sağlıklı yönetimi için yıllarca inşa edilen arıtma tesislerine bir yenisi daha eklenecek, bölgeye hayat katacaktı. Ancak müsaade edilmedi.
YARIN DAHA BÜYÜK BEDELLER ÖDERİZ
-Haliç'te ortaya çıkan kirlilik ve kötü kokunun sebebi durdurulan projeler mi?
Bunlar 10 yıl öncesine dayanan bir yatırım projesiydi. Zaten atıksu arıtma tesisine ihtiyaç olup olmadığı, ne tür bir kapasiteye gereksinim duyulduğu, arıtma türü vb hususlar uzun yıllara göre değerlendirme yapılarak belirlenir. Burada yapılmıştı. Ancak anlık bir kararla hayata geçirilmedi. Şimdi etkilerini görüyoruz. Umarım yarın daha büyük bedel ödemeyiz bu konuda.
-Tüm bunlara rağmen Ekrem İmamoğlu ve çevresi Haliç'in temizlenmesi konusunda inanılmaz bir değişim yaşandığını söylüyor. Bu iddia konusunda ne düşünüyorsunuz?
Müddei iddiasını ispat etmekle mükelleftir. Sormak lazım, Sayın İmamoğlu hangi yatırımları yaptı, hangi projeleri geliştirdi? Bırakın bunları yapmayı. Yapılması gerekeni gereksiz diyerek durdurmadı mı?
Haklı oldukları bir konu var. Evet bir değişim yaşanıyor. Ancak ne var ki olumsuz bir yönde değişim. Arzu etmediğimiz bir değişim. Bir kirlilik alarm işareti olan alg patlaması da bunu bir göstergesi. İBB Yönetimi acilen bölgeden numuneler almalı, ölçümler gerçekleştirmeli ve sonuçlarını da kamuoyu ile paylaşmalıdır. Artık bir iddianın ispatlanması son derece kolay. Atıksu, hava, katı atık gibi birçok konuda analiz yapabilen ve Bakanlığımızdan onay alan 200'den fazla Çevre Analiz Laboratuvarı var. Bakanlığımızın da var. TUBİTAK var. Numunelerin alınarak sonuçlarının analiz edebilirler. Bakalım analiz sonuçları iddialarını destekleyecek midir?
SİLAHTARAĞA KESİNLİKLE AÇILMALI
Bazı TV kanalları ve ajanslar Haliç'in dip görüntülerini yayınladı. Bu görüntüleri izlediniz mi? Neler düşünüyorsunuz bu görüntülerle ilgili?
Haliç'ten Altın Boynuz'a dönüşüm uzun yıllar almış, yüz milyonlarca dolar yatırım ile gerçekleşmişti. Son görüntüler tekrar Haliç'e dönüşümü işaret ediyor. Acil önlemler gerektiriyor. Yatırımların hayata geçirilmesini gerekli kılıyor. Haliç'in, bölgenin iptal edilen Silahtarağa İleri Biyolojik Arıtma Tesisine ihtiyacı var. Çamur Kurutma Tesisine ihtiyacı var. Çamur kurutma devam ediyor. Malum o da önceki yönetimin projesi.
O ALANDA HİÇBİR CANLI YAŞAYAMAZ
-"Haliç'te kirlilik yok, alg patlaması var" deniliyor. Bu ne anlama geliyor?
Algler de fitoplankton olarak da adlandırılan ve suda yaşayan yeşil bitkiler sınıfından. Genellikle tek hücreli mikroskobik canlıları ifade ederler. Fotosentez yaparak dış ortama oksijen verirler.
Bunlar arasında fotosentetik bakteri türü olan siyanobakteriler olarak bilinen grup da vardır. Fotosentez yaparlar. Güneş ışığına ihtiyaç duyarlar. Havaların ısınması onlar için bir avantaj. Sıcaklık tek başına yeterli değil. Bir de besine ihtiyaç duyarlar.
Bu besin ortamda bulunan doğal mineral olabildiği gibi bir kaynaktan da gelmiş olabilir. Bir kaynaktan gelene her ne kadar besin deniliyor olsa da esasında bir kirlilik yani organik kirlilik.
Aşırı çoğalma sonucu ortamdaki oksijen tükenir. Kendileri de ölür ve su yüzeyinde bir tabaka oluştururlar. Kıyılarda ise bataklığa dönüşüm görülür. Bu yüzden suyun altına güneş ışığı gitmez. Işığa ihtiyaç duyan diğer canlılar ölür. Suda çözünen oksijen azalır, zamanla yok olur.. Sonuç olur hiçbir canlı o alanda yaşayamaz. Balıkçılığı olumsuz etkiler. Ağları sarar, tekne motorlarına zarar verir.
ARITMA YOKSA KİRLİLİK KAÇINILMAZ
-25 yıldır bu görüntüleri görmemiştik. Ne yaşandı?
Yıllardır Haliç'te yaşanmadı. Zira sular düzenli olarak arıtıldı. Şu anda böyle bir olayın yaşanmış olması, bölgede bir kirlenmenin varlığının göstergesi. Arıtmanın yeterli yapılamadığı veya arıtma kapasitesini yeterli olmadığının, yeni tesis yatırımlarının devreye alınması gerektiğinin bir göstergesi. İşte Silahtarağa bunun için vardı. 10 yıl öncesine dayanan bir yatırım projesiydi. Zaten atıksu arıtma tesisine ihtiyaç olup olmadığı, ne tür bir kapasiteye gereksinim duyulduğu, arıtma türü vb hususlar uzun yıllara göre değerlendirme yapılarak belirlenir. Burada yapılmıştı. Ancak anlık bir kararla hayata geçirilmedi. Şimdi etkilerini görüyoruz. Umarım yarın daha büyük bedel ödemeyiz bu konuda.
MARMARA'DA KİRLİLİK BÜYÜK SORUN
Bu hafta Marmara Denizi'nden de kirlilik görüntüleri art arda gelmeye başladı. Daha önce görmediğimiz bu görüntüler neden ortaya çıktı?
Yıllarca İstanbul'un ve civar illerin atıksuları Marmara'ya aktı. Sanayinin atıksuları Marmara'ya aktı. 1994 sonrası, Sayın Erdoğan ile İstanbul'da bir dönüşüm yaşandı.
Şu anda varlığı daha da belirginleşen kirlilik bir gösterge. Bir işaret esasında. Bazı noktalarda sorunların var olduğu, müdahale edilmezse daha büyük sorunlara yol açacağını haber veren işaretler. Bunları dikkatli ve doğru okumak lazım. Yoksa yarın çok geç olabilir. Marmara'yı da Haliç'i de kaybedebiliriz.
İSTANBUL'UN 68 DERESİ TEHLİKEDE
-İstanbul'un derelerinden de çok kötü görüntüler geliyor. Bu görüntüler hakkında ne düşünüyorsunuz?
İstanbul'da 1994'den sonra başlayan dönüşümden dereler de nasibini alıyor. Dere ıslahları da bir bütünlük gerektiriyor. Sadece derenin kendisini değil, dereyi kirleten etmenleri de yönetmek, kaynakları önlemek, taşkın riskini gözetmek de gerekiyor.
İstanbul'da 68 dere var. Bu derelerde 500 km'yi aşan ıslah çalışmaları yapıldı. Ancak bu işler hiçbir zaman kolay olmadı. Derelerin 100 km'si hayatın 24 saat yaşandığı yerleşim yerlerinden geçiyordu. Dolayısı ile bütün bu işler yıllar alabiliyor. Bunun üstüne bir de kamusallaştırma sorunları var.
Dere yataklarının düzenli olarak takibi gerekiyor. Zira, uzun kollar var. Yağışlarla birlikte oluşan yüzey suları vasıtasıyla dere yataklarına akan kirler olabiliyor. Düzenli olarak biriken bu teressubatın çıkarılması gerekiyor.
Yine söylüyorum, bu işler devamlılık ister. Devamlı bakım ister. Bakarsan bağ, bakmazsan dağ olur misali. Ancak burada dağ da olmuyor. Çöp oluyor, kir oluyor, hastalık olarak size, bize geri dönüyor. Son günlerde tanık olunan manzaralar bu kısımların yeterli bir şekilde ilgi görmediği, zaman zaman ihmal edildiğini gösteriyor bizlere.
İSKİ HİÇBİR YATIRIM YAPMIYOR
-İstanbul'da önceden de yağmur sonrasında doğal afet görüntülerine şahit oluyorduk. Ancak Cuma günü çok kısa yağmur ile birlikte altyapının iflas ettiğini gördük. Bunun sebebi sizce nedir?
Geçmişte ülkemizde çok ciddi bir altyapı yatırımı yapılmamıştı. En büyük yatırımların son 20-25 yılda yapıldığını görüyoruz. Kanalizasyon sistemlerinin yenilendiğini, kapasitelerinin yükseltildiğini, yağmur ve atıksu toplama sistemlerinin ayrıştırıldığını, dere ıslah çalışmalarının yaygınlaştırıldığını görüyoruz. Daha birçok şey var. Ancak, hala yapılması gereken işler var. Bitmedi bunlar istanbul için. Son 25 yılda 17.500 km uzunluğunda - ülkemizin doğusundan batısına 10 defa saracak- atıksu toplama sistemi hizmete koyuldu. Yağmur toplama sistemi ayrıştırıldı, 4.400 km yeni hat inşa edildi. 500 km'yi aşan dere ıslah çalışması yapıldı.
Yıllarca bakımları aksatılmadı. İSKİ'nin web sitesine girip baktığınızda dahi hala 2015, 2016, 2017, 2018 yıllarından başlatılan ve devam eden projeler var. Yeni bir yatırım yine yok. Yapılanlar da yeterince muhafaza edilemeyince bu manzaralar ne yazık ki kaçınılmaz oluyor. Bu konularda uyarılarda bulunduk İSKİ'ye, İBB yönetimine. Tecrübeye kulak vermeleri gerekiyor. Dereler başta olmak üzere bakımı süreklilik gerektiriyor.
BAKANLIK OLARAK DENETLİYORUZ
-İBB görevini yerine getiremezse Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak Haliç, Marmara ve İstanbul'un dereleri konusunda devreye girmeyi düşünüyor musunuz?
Hukuk Devletiyiz. Herkesin görev, yetki ve sorumlulukları tanımlanmış durumda. Her kurumun bir sorumluluğu var. Herkesin sorumluluğunu yerine getirmesi gerekiyor. Şu noktada yetki İBB'de. Atıksu geliyor ve kanalizasyon veyahut altyapı yetersiz veya arıtma tesisi verimli değilse bunun sorumlusu İBB'dir. Gerekli adımları atmalı, yatırımları hayata geçirmelidir.
Biz Bakanlık olarak zaten arıtma tesislerine teşvik desteği veriyoruz. Aynı şekilde Denizlerimizi düzenli olarak izliyoruz. Bir de denetim yetkimiz var. Kim sorumluluğunu yerine getiriyor, kim getirmiyor, bunu takip ediyor, yasalar çerçevesinde gerekli idari ve cezai işlemleri uyguluyoruz.
Bunu yaparken siyasi olarak hareket etmiyoruz. Zira çevre söz konusu. Çevre de siyaset üstü bir konu. Geçmişte de İSKİ olsun farklı bir kurum olsun, ihlal de bulunduğunda ceza kestik, uyarıları yaptık, bugün de yapıyoruz, yarın da yapmaya devam edeceğiz.
-Bu şekilde yönetilmeye devam edilirse İstanbul'un deniz ve akarsularının geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Çevre yatırımları süreklilik ister, bugün yaptım, yarına gerekli değil denilemez. Yapılan yatırımları devam ettirmez veyahut etkin olarak çalıştırmazsanız çok kısa sürede zararını görürsünüz. İlk başlarda hemen fark edilmeyebilir. Zira doğa kirliliğin bir kısmını kendisi tolere edebiliyor. Kendi kendini tamir edebiliyor. Limit değerler bu zaviyeden belirleniyor. Ancak doğanın kendini yenileyebilme kapasitesini aşan kirlilik geldiğinde orada denge bozulur. Kirliliğin giderilmesi dış müdahale gerektirir. Bu da hem maliyeti artırır hem de su canlıları ve yöre halkına zarar vermeye başlayacak. Zira o derelerden, akarsulardan tarımsal amaçlı su kullanarak faydalananlar var. O su ile sulanan gıdalar yarın bir restoranda veya farklı bir kanalla insanlara da bulaşabilir. Haliç'i bilenler bilir. Ona geri dönebiliriz.
1 YIL SONRA ESKİ HALİÇ'E DÖNER
-Haliç'e çok emek verdiniz. Tekrar 1994 öncesine dönmesinden endişe ediyor musunuz?
Evet Haliç'ten Altın Boynuz'a gelmek kolay olmadı. 25 yıl mütemadiyen yatırımlar yapıldı. Ancak yapmak bu kadar zorken yıkmak çok kolaydır. 1 sene dahi ihmal ederseniz tekrar Haliç'e dönersiniz. Haliç örneklerini çoğaltırsınız. Olmasın böyle durumlar. Yetkililerin bu manada üstlerine düşen sorumlulukları yerine getirmelerini bekliyoruz. Geçmişten bu yana yapılan sayısız projeleri sahiplenmek yerine yeni yatırımlar planlanmalı ve hayata geçirilmeli. İstanbul bunu hak ediyor.
Çevreyi önleyici hekimlik olarak görüyoruz. Çevreye yapılan yatırım sağlığa yapılan yatırımdır. Ne kadar çok yatırım yapılırsa sağlık masrafları da o denli azalır. O yüzden çevre yatırımları süreklilik arz eder. Bugün yaptım yarın yapmaya gerek yok denilmemeli. Yoksa bedelini hep birlikte öderiz.
Yorum Yazın