Yeni Şafak yazarı Ali Saydam, Türkiye’deki enflasyonun yükselmesine yönelik dikkat çeken bir yazı kaleme aldı. Saydam, “Öyle bir tablo çizmeye çalışıyorlar ki; sanki AK Parti ülkeyi tüm zamanların en yüksek enflasyon oranına sürüklemiş sanırsınız… Oysa rakamlara baktığınızda durum hiç de öyle değil. Söyleyelim: Türkiye haddini aşmış!” dedi.
Ekonomik gelişmelere yönelik tartışmalar devam ederken Yeni Şafak yazarı Ali Saydam’dan önemli bir ekonomi yazısı kaleme alındı.
Ekonomi profesörü Tansu Çiller döneminde yaşananları anlattı
1980’den günümüze kadar Türkiye’deki enflasyon rakamlarına detaylarıyla yer veren Ali Saydam, “1980’deki yıllık yüzde 115,6’lık enflasyondan sonra, Türkiye’deki en yüksek enflasyon oranı 1994’te yüzde 125,5 olarak açıklanmıştı. İktidarda, DYP-SHP (Şubat 1995 itibarıyla CHP) koalisyonu olan 50. hükûmet vardı… Başbakan, bir ekonomi profesörü olan Tansu Çiller idi… Aynı hükûmet 1995 yılında enflasyonu yüzde 76 oranında tutabilmişti… Ülkemiz, Cumhuriyet tarihindeki ‘en kötü rekor’ sayılacak 1994 yılı rakamlarına bir daha düşmedi… Hatta yaklaşmadı bile… Yaklaşık 7 yıllık bir sıçrama yapıp 2002 yılına gelelim… AK Parti hükûmeti, iktidara geldiği 2002 senesinde enflasyonu yüzde 29,7 ile devraldı. Hemen ertesi sene bunu yüzde 18,4’e, sonrasında da tek haneli rakamlara indirmeyi başardı…” diye yazdı.
Yeni Şafak yazarı bugünkü köşe yazısında şu ifadelere yer verdi:
Büyük Britanya eski başbakanlarından Winston Churchill, kendisine emekli olduktan sonra neler yapmayı planladığını soran gazetecilere, “Benim geleceğim geçmişimdir” diye cevap vermiş…
AK Partililer de “Geçmişte ne dediysek yaptık, yine yaparız” derken, bunu kastediyor olmalılar…
Enflasyon istikrarlı biçimde ilk kez 2016’da çift haneli rakamlara çıkmaya başlamış…
Peki neden öyle olmuş?
Söyleyelim: Türkiye haddini aşmış!
İşaret fişeğini 2009’da “One Minute!” yakmış; 2013’teki “Dünya beşten büyüktür” doktrini çerçeveyi çizmiş… 2017 yılında dönemin Bakanı Berat Albayrak’ın açıkladığı Millî Enerji ve Maden Politikası derinleştirmiş… Millî savunma sanayine yapılan yatırımların meyve vermesiyle de Türkiye’nin bu yoldan dönmeye niyeti olmadığı iyice anlaşılmış…
Hemen ardından gelen, Millet İttifakı’nın Batılı dostlarıyla birlikte sürekli karşı çıktığı; Mavi Vatan yaklaşımı, Doğu Akdeniz’deki enerji faaliyetleri, Libya ile anlaşma, Azerbaycan’a destek, ülkemizin güney sınırında terör devleti kurulmasına karşı verilen mücadele, S-400’ler meselesi, Francis Fukuyama’nın tabiriyle SİHA’larla “Bölgesel bir güç” olarak yükselmemiz, dünyayı Türkiye’ye bağlayan ulaştırma ve altyapı yatırımlarıyla dünya ticaret yollarındaki hakimiyetimiz gibi pek çok haddini aşan (!) adımlar cezasız kalmamalıydı…
2016’da darbe girişimi, 2018’de başlayan finansal ataklar ve nihayet Biden’ın Türkiye’deki muhalefetle iş birliği yaparak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı devirme planları…
Son noktayı da Time dergisi koymuş.
Dergi iki yıldır Türkiye’yi ‘En Büyük 10 Küresel Risk’ listesine alıyor. 2021 senesinde 7. sıraya yerleştirmişlerdi(!) Bakın bu yıl listeye 10. sıradan sokulma nedenimiz neymiş?
“Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2023’teki seçimler öncesinde anket sonuçlarındaki düşüşü tersine çevirmeye çalışırken, 2022’de Türkiye’nin ekonomisinin ve uluslararası konumunun daha da düşük seviyelere gerilemesine engel olamayacak. İşsizlik ve enflasyonun yüksek, liranın daha zayıf ve daha oynak olmasına rağmen Erdoğan ortodoks ekonomi yönetimini reddediyor. Ekonomik krizi gündemden düşürmek için Erdoğan’ın dış politikası bu yıl daha çatışmacı bir hâl alacak. 2022’de pek olası olmayan erken seçim durumunda ise tüm bu riskler daha da şiddetlenecek.”
Time’ın ‘ortodoks ekonomi’ dediği; yüksek faiz ve IMF’e teslimiyet olmalı… Tabii bir de ABD’ye ve AB’ye teslimiyet…
Çok beklerler…
Kaynak:yeni akit
Yorum Yazın