.Ahmet KEKEÇ'in köşe yazısı
Terörist başının son konuşmasını dinlediniz, değil mi?
Taraftarlarına moral vermek ve kuyruğu dik tutmalarını sağlamak için arada sırada “konuşmalar” yapıyor, bunları internet aracılığıyla paylaşıyor.
Söylediği her şey bir amaca matuf ve elbette “mesaj” içeriyor.
Buna “aç” bir taraftar topluluğu var çünkü.
Düştükleri zor durumun nasıl tevil edileceği merakıyla bekliyorlar hocalarının konuşmasını...
Hocaları da fazla bekletmiyor, periyodlara bindirdiği konuşmalarından birini (duruma ve konjonktüre uygun olanını) salıyor orta yere.
Hayır, bunlar normal konuşmalar değil...
Din alanında neşvü nema buldukları ve varlıklarını bu şekilde meşrulaştırdıkları için, genellikle “din sohbeti” ya da “vaaz” kılıfı giydiriyorlar ama dediğim gibi bunlar normal insanda karşılık bulacak konuşmalar değil.
Çünkü eleman, normal bir insan değil.
Sürekli kodlarla konuşuyor.
İlaveten birtakım imalar, gizli göndermeler ve “öte taraftan” geldiği bildirilen “müjdeler...”Allah’tan korkmadan vahiy aldığını söylüyor. Peygamberlere has hususiyetleri kendisine izafe ediyor. Hiçbir taraftarı da çıkıp, “Hâşâ Allah’la görüştüğünü, vahye direkt muhatap olduğunu söylüyorsun. Kafayı mı yedin sen?” diye sormuyor
Son müjdesi şu: “Gidecek... Çaresi yok, gidecek...”
Kimi kastettiğini biliyorsunuz...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kastediyor...
Daha önce “darbe”yle götürmeye kalkışmıştı. İçerideki manyak sürülerini harekete geçirerek 15 Temmuz’da büyük bir katliama girişmişti. Meclis’i bombalatmıştı.
Bu kez nasıl götürecek?
Suikastla elbette.
Darbeyi başaramayan (bir darbeye kalkıştığı için içerideki meşruiyet alanını yitiren) ve “kriminal bir vaka” olarak devletin resmi belgelerine giren FETÖ liderinin kolay kolay pes etmeyeceğini, başka aracıları ve vasıtaları devreye sokarak amacına ulaşmaya çalışacağını, hatta bunu defaatle denediğini biliyoruz. Uyuyan hücrelerine suikast emri verdiğini de biliyoruz. (Türkiye’yi zora sokan bütün lobi çalışmalarının arkasında FETÖ’nün parmak izi var. Uluslararası baskı mekanizmalarını harekete geçirme konusunda da oldukça mahirler.)
Bizim karine yoluyla ve kodları çözerek elde ettiğimiz bilgileri, devlet de biliyor elbette.
Bilmediğimiz şu:
Suikastın ille de “silahla” olması gerekmiyor...
Bunu da Fetullah’ın son konuşmasından öğreniyoruz.
Diyor ki manyak herif, “Sinek diyorlar... Sinek de olabilir... Bir başka çağın Nemrut’unda olduğu gibi bir virüs de olabilir... Bir AIDS virüsü de olabilir... Musallat olur. Yere serileceğini aklının köşesinden bile geçirmeyen o Nemrut, bir de bakarsınız, birdenbire yere serilivermiş...”
Daha önceki bir konuşmasında da şöyle diyordu: “Yarına çıkacağının teminatı yok. Bir beyin kanaması balyoz gibi tepene inebilir, alır götürür. Hiç umulmadık bir şekilde bir yerine kanser ilişir, seni alıp götürür. Ansızın gelir çarpar...”
Bunu denemişlerdi...
Hatta “denemelerinin” verdiği güvenle, “Erdoğan çok hasta... Kanser... Yakında gidebilir...” diye haber yaptırmışlardı “Taraf” adını verdikleri paçavra gazetelerine.
Demek ki Erdoğan’ı götürmek için yeni bir “çalışmaya” koyuldular ve hocaları bunun “müjdesini” veriyor. Yeni suikast silahları da AİDS virüsü...
İyi de, senin yarına çıkacağının teminatı nedir?
Bir beyin kanaması balyoz gibi tepene inemez mi? Hiç umulmadık bir şekilde bir yerine kanser ilişemez mi? “Suikast silahı” olarak kullanacağını o virüs bünyene giremez mi? Ansızın gelip çarpamaz mı?
Senin garantin nedir?
Yorum Yazın