Kanal 7 Ankara Temsilcisi ve Haber 7 yazarı Mehmet Acet bugünkü köşeseinde ABD'li üst düzey bir yetkilinin Türkiye ile ilgili sarf ettiği sözleri ele aldı...
ABD’nin Ankara’daki büyükelçiliği aşağı yukarı 1,5 yıldır büyükelçisiz faaliyet gösteriyor.
John Bass’ın Afganistan’a atanmasından sonra, Ankara’ya hala bir büyükelçi atanabilmiş değil.
Bu durum diyalog kanalları sonuna kadar açık olsa da, iki ülke arasında yaşanmakta olan sorunları/krizleri sembolize eden önemli bir tıkanmışlığa işaret ediyor.
Eskiden, eskiden dediğim 7,8 yıl öncesine kadar Ankara’daki ABD büyükelçiliğinin basınla ilişkileri, içeriği itibarıyla daha ‘açık’ ve daha ‘göz önünde’ olurdu.
Belli periyotlarla basın davetleri gerçekleşir, açık tartışmalar yapılır, sorular sorulur, sorular alınırdı.
Bu aralar ülkesi adına Suriye Özel Temsilciliği görevini yürüten James Jeffry’nin Ankara’dan ayrılmasından sonra, buradaki ABD elçiliği, basınla ilişkiler bağlamında önemli ölçüde ‘İçine kapandı.’
Son yıllarda sadece şu oluyor:
‘Gölge boksu’ yapar gibi ismini saklayan bir yetkili, diplomasi muhabirlerini toplayıp mesajlarını onlar üzerinden iletiyor.
Haberler “Üst düzey bir ABD’li yetkili dedi ki” başlığıyla veriliyor.
O düzey ABD’li yetkilinin ABD elçiliğinde çalışan bir yetkili olduğunu, çoğunlukla haberi veren gazetecilerin Ankara’da görev yapanlardan oluştuğunu fark edince anlayabiliyoruz.
TEHDİT EDER GİBİ…
Dün, o ABD’li üst düzey yetkilinin ağzından kamuoyuna dikkat çekici mesajlar verildiğine tanıklık ettik.
Daha doğrusu görüş beyan etmenin ötesinde, Türkiye’ye “Yerini ve haddini bil” dercesine örtülü tehdit ve şantaj içeren mesajlardı bunlar.
Örneğin o yetkili isim şöyle şeyler söylemişti:
“Burada gerçekten iki yol var; birinci yol, Türkiye ile ABD arasındaki iyi askeri işbirliğinin süreceği, Türkiye’nin F-35 programına katılımını tehlikeye atmayacak ve Türkiye’nin yaptırıma maruz kalma olasılığını ortaya çıkarmayacak bir yol, diğeri ise iyi sonuçlar doğurmayacak bir yol.”
“Bir ortak ve bir dost olarak Türkiye’nin, böyle sorunlara yol açmayacak yolu seçeceğini umuyoruz.”
Bu ifadeler bir yerde Türkiye yerini ve haddini bilsin anlamına gelmiyor mu?
Aynı ismini açıklamayan ABD’li üst düzey yetkili, “Türkiye, S-400 hava savunma sistemini alırsa ABD, Türkiye’ye Patriot’ların satışı için yürüyen süreci durduracaktır” demeyi de ihmal etmemiş.
Üstüne bir de NATO yükümlülüklerinden söz etmiş.
Halbuki, NATO makamlarından Türkiye’nin belli şartları yerine getirmesi halinde S-400 sistemini almaya hakkı olduğuna dair önceden defalarca açıklamalar yapıldığı bilinmeyen bir şey değil.
Kaldı ki, Türkiye, Rusya ile anlaşmasını yaptığı savunma füzelerinin parasının önemli bir bölümünü de ödemiş durumda.
Bu durumda, ABD makamlarının bu ödenmiş olan paranın üstüne bir bardak soğuk su içilmesini önerdiğini düşünmek gerekecek.
Ankara’daki ABD büyükelçilik yetkilisinin tehdit ve şantaj diliyle yaptığı bu açıklamaları, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Salı günkü grup toplantısında sarf ettiği sözlere cevap yetiştirmek için yapmış olma ihtimali yüksek.
Erdoğan o konuşmasında Münbiç ve Fırat’ın doğusu için birkaç hafta ve birkaç aylık süre tahdidinde bulunmuş, müzakerelerden bir sonuç alınamaması halinde Türkiye’nin askeri harekata girişeceğinin sinyallerini vermişti.
Üstelik “Yaptırım tehditlerinin işe yaramayacağını” dile getirerek ABD’nin elindeki son kozunun da Ankara'yı durduramayacağını dile getirmişti.
Belli ki, bu beyanatlar karşı tarafta bir huzursuzluk duygusu ortaya çıkarmış ve bu rahatsızlığın isimsiz üst düzey ABD’li yetkili üzerinden yansıtılmasına karar verilmiş.
Ya da bana öyleymiş gibi geldi.
Yorum Yazın