Türkiye’nin önemli STK’larından HUDER Genel Başkanı avukat Hüseyin Kaya Turktime’ı ziyaret etti. Kaya, Erdoğan’dan Akşener’e, hukuktan CHP’ye kadar bir çok sorumuza ilginç ve samimi yanıtlar verdi. Buyurun…
HUDER nedir?
HUDER adı üstünde “ HU”der.(!) Aslında derneğin adı “ Hukuki Araştırmalar Derneği”aslında. Temelde hukuk düzeninin iyileştirilmesi için arge çalışmları yapmak ve ilgili kamu ve özel kurumlara öneride bulunmak, hukuk ve hak ihlallerini raporlamak gibi amaçlarla kurulmuş. En özel amacı ise bize ait bir hukuk düzeni kurulmasına öncülük etmek.Fakat şartların da dayatmasıyla daha çok teşkilatlanma ve gündelik adalet sorunlarına eğilmek zorunda kalmış bir STK Huder. Başta sadece avukatların üye olduğu derneğimizde şuan hakim savcı, yüksek mahkemelerden, HSK dan, akademisyenlerden ve bürokratlardan üyelerimiz söz konusu. Hukuk Fakültelerinin bir çoğunda gençlik teşkilatlarımız mevcut. Bir çok ülkede de temsilcilerimiz var. Şu an itibariyle tüm ülkede teşkilatımız mevcut.
Huder’in farklı bakış açıları ve projeleri var mı?
Huder olarak bugün yaşanan sorunlarımızın temelinde adalet sisteminin iyi kurulmamasından ve işlememesinden kaynaklı bir sebep olduğunu düşünüyoruz.
Bir başka deyişle hukuk düzenindeki çelişkiler uygulamadaki çeşitli sorunlar bir bütün olarak devlet işleyişini ve bireylerin yaşamını olumsuz olarak etkiliyor. İşte bu sorunların çözümü için birinci sırada iyi bir anayasaya ihtiyacımız olduğunun bilincindeyiz. Bu nedenle 100 maddelik bir anayasa önerisi hazırlamıştık.. Varoluş, yaşam, insan, devlet ve hatta ölüm sonrasına ilişkin ontolojik, epistomolojik temel kavram ve tartışmaların yol göstermesiyle bir düzenlemeyi amaç edinmiştik.
Ölüm sonrası ontolojik derken...
ANAYASA DA AHİRET İNANCININ İZLERİ OLMALI..
Akılda klasın diye söylüyorum. Demiştik ki bu milletin anayasasında ahiret inancının izlerini görmeliyiz .Başka bir ifade ile sonlu insan yaşamının sonsuz bir alana geçişi ile ilgili bir yaşam perspektifini görmeliyiz temel metin Anayasada. Bu aslında Gazinin söylediği veciz ifadenin bir başka ifadesi. ”Benim naçiz vücudum toprak olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar olacaktır.
İkinci en önemli hayalimiz adaletin tecellisinde görev yapacak hukuk adamlarını yetyişltirecek bir HUKUK ÜNİVERSİTESİ kurulmasını sağlamak.Hali hazırda tarihinde adaletle hükmetme ve adalet götürme kavramları bulunanan bir değerler dünyası olan bu milletin adalet adamlarının ehil donanımlı olmaları gerekiyor. Bu bugünkü eğitim ve fakülte tahsiliyle halledilemez artık gördük. Bu projemizi başta Sayın Cumhurbaşkanımız ve adalet görevlileriyle paylaştık. Biraz zaman alsa da bu işi gerçekleştireceğiz.
Uluslararası bir hak ihlallerini takip edip mücadele edecek bir organizasyonu gerçekleştirme projemiz var. Bunun kuruluş ve çalışma şekilleri amaçları belirlendi. Bu konuda Diyarbakır Şubemiz ve istişare heyetimizdeki yetkin arkadaşlar çalışmalarına devam ediyor.
Derneğimiz mahkemelerin uzamasını ve adaletin gecikmesini önleyecek alternatif çözüm yolları konusunda da öncü bir rol oynamakta .Arabuluculuk çalışmaları ve başkaca yöntemlere ilişkin çalışmalar yapmaktadır.
Huder aynı zamanda yargı ve siyaset dünyasına katkı sağlayacak hukukçularında yer aldığı bir geçiş noktası.Hemen her dönem 30 civarında milletvekili üyemiz ve gönüllümüz mecliste görev yapmaktadır.
3 BAKAN, 30 MİLLETVEKİLİ BİZİM ÜYEMİZ...
Bakanlardan bir hayli avukat var. Genel Başkanı olduğunuz HUDER'e üye olan Bakan var mı?
Son bakanlar kurulunda huder üyesi 3 bakanımız var örneğin.Adalet Bakanımız Sayın Gül,Gümrük Bakanımız Sayın Tüfenkçi, Başbakan Yardımcımız Sayın Çavuşoğlu HUder üyesidir.Bir çok yeni hukuk derneklerinin kurucuları da HUder üyesidir.Bir yönüyle HUder bir üst kimlik durumundadır.
Sizin birde bildiğimiz kadarıyla Mazlumder Serüveniniz var öyle değil mi?
Serüven denir mi bilmem ama ben Mazlum Der’ de bir dönem genel merkez yöneticisi olarak çalıştım. Mazlum-Der kuruluş gayesi ve kurulduğu zamanın şartları itibariyle dindar olarak ifade eden insanları bir araya gelip kurduğu bir sivil toplum kuruluşuydu .Sonrasında daha çok dindar kürt kardeşlerimizin baskın olduğu bir STK olduğunu anlamış olduk.. Ve sonrasında son zamanlardaki evrilmesiyle bir takım suni hesaplaşmaların olduğu bir şeye dönüştü. Biz farklı durduğumuz uz için barınamadık sanırım. Özellikle adından da anlaşılacağı üzere mazlumların koruyucusu. Zalime karşı kim olursa olsun mazlumdan yana. Bir eksen kayması yaşıyor Mazlumder.Biz bu işleri nihayete erdiremiyoruz vesselami
Sizce ne oldu Mazlumder de biraz açar mısınız?
Kısmen politize oldu. Kısmen etnik algılara biraz fazla önem verdi….. Dolayısıyla belki şöyle oldu. Karadeniz bölgesi kocaman bir bölgedir ve orada Mazlum der genel merkez yöneticisi olarak belki Karadeniz’den bir ben bulunmuşumdur 1991 kuruluşu, 30 yıllık bir tarihi var. Hiç orada fazla barınamadık. Düşüncelerimiz çok rağbet görmedi. Ama iletişimimiz sürdü.
HUDER’i zaman zaman Külliye ’de de görüyoruz ve Sayın Cumhurbaşkanı ile de HUDER’in hukukunu doğrusunu merak ediyoruz. Nasıl bir etkileşim var? Oraya nasıl bir katkı veriyorsunuz?
ERDOĞAN'LA İLETİŞİM KURAMAYANLAR SAMİMİYETSİZ OLANLAR!
Şimdi Sayın Cumhurbaşkanı, siyaset felsefesi ve ilkeleri açısından kolayca iletişim kurulacak bir lider. Biz kendisiyle iletişim kurmada hiçbir zorluk yaşamıyoruz.
İletişim kuramayanlar da az değil ama...
Onu bilemiyorum ma iddia edildiğinin aksine istişareye de önem veren bir lider. Dışarıda oluşturulmaya çalışılan otoriter algısının gerçek olmadığını Sayın Cumhurbaşkanı ile iletişime geçince görüyorsunuz. Zamansızlığı olmamış olsa ayrıntısına kadar birçok meseleyi konuşma imkânı veren bir lider. Bir anda dost meclisinde konuşur gibi dinliyor sizi.Kendinizi herşeyi konuşacak kadar rahat hissediyorsunuz.
Töleransını düşük bulanlar da var sayın Cumhurbaşkanının...
Aksine beyanlar muhatapların yetersizliğinden veya samimiyetsizliklerinden olsa gerek. Veya kafalarının arkasında bir şey saklıyorlardır.
Özel bir tanışıklığınız, hukukunuz da var sanırım...
Özel bir tanışıklığımız ben İmam Hatip Lisesi döneminde 86 yılında tanıştım Cumhurbaşkanı ile. Çayeli , Rize’de MGV Teşkilatının kurulmasında o zaman başarılı bir öğrenci olarak önde bulunuyordum. O zaman açılışa konferans vermek amacıyla gelmişti 86 yılında. Daha sonra 28 Şubat sürecinde AK Parti’nin kuruluş aşamasında birebir temaslarımız olmuştu. Bizzat telefonla aramıştır.Siyasetin bazı cilveleri yüzünden uzunca bir süre irtibatımız kopmuştu. Bu 17-25 Aralık olaylarında HUDER’in Cumhurbaşkanımızca hatırlanması söz konusu olmuştur. Bizim bir HUDER’imiz vardı diye. Dolayısıyla o zaman başkanı bendim. Biz yine de dar zaman ve imkânsızlığa rağmen gelişen olayları karşısında HUDER’in bir misyon icra etmesi gerektiğini, aslında o zamana kadar icra etmiş olduğu misyondan dolayı Cumhurbaşkanı ve yöneticilerin haberdar olması gerektiğini ve bir zaruret olduğunu fark ettik ve iletişime geçtik. Ondan beridir birçok konuda düşüncelerimiz paylaşıldı. Bunlardan biri Cumhurbaşkanının davalarıyla ilgili meseleleri. Fetö ile mücadele ile ilgili düşüncelerimizi arz etme, başkaca konularda görüş alışverişi şeklinde bir irtibatımız var.
Avukatlığını da yaptınız mı?
Yok. Ben Sayın Cumhurbaşkanının avukatlığını yapmıyorum. Vekili değilim. MHP ile ilgili bir girişimimiz olmuştu medyada bu şekilde yansıdı. Biz HUDER olarak, kamu düzeninin kamu güvenliğinin sağlanması konusunda bir STK olarak üzerimize düşeni yapmaya bu konuda düşünce ve politika önermeye ve ön almaya çalışıyoruz. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanı bize değer veriyor önemsiyor bizde buna layık olmaya çalışıyoruz. Aslında biz MİT,Genel Kurmay dahil partiler dahil iletişim halindeyiz olmaya çalışıyoruz.Bu minvalde bir çok siyasi partiyle görüştük.MİT’le de yazışma yapıp görüşme yaptık. Genel Kurmaydan cevap bile gelmedi. Sonradan neden gelmediğini hep birlikte yaşamış görmüş olduk.
ERDOĞAN'LA GÖRÜŞMEDEN BAHÇELİ İLE GÖRÜŞTÜM...
MHP deyince, o zaman kamuoyunda MHP ile iktidar partisi arasında bir aracılık yaptığınıza dair haber çıkmıştı. Onlar doğru muydu işin aslı nedir?
HUDER kendi misyonu gereği yapmış olduğu faaliyetlerden biride kamu güvenliğinin, kamu düzeninin sürdürülmesinde sivil toplum kuruluşlarına özellikle hukuk düzenin sağlıklı işlenmesi noktasında ne düşüyorsa o amacına uygun olarak hareket etmiştir. Yukarıda belirttik. Günün koşullarına göre bu böyle yorumlanmıştır. Ebetteki yaptığımız istişarelerin bize yüklemiş olduğu, bizim de inisiyatif almamız gerektiğini düşündüğümüz olaylar oldu. O inisiyatif üzerine biz biraz ön aldık. Aslında durumun vahameti sonradan anlaşıldı.Bir önsezi ile hayırlı bir şeye vesile olmuşuz.
O zaman Sayın Erdoğan ile bir ön görüşme yapmış mıydınız?
Doğrudan bu konuyla ilgili bir ön görüşme olmamıştı. Ama düşüncelerimizi ifade ederken Türkiye’de bu 17-25 Aralık’ın başkaca eylemlerle sürdürüleceğini biz ifade etmiştik. Dolayısıyla siyasi aktörlerin, kurumların bu eylemden kendisine düşen payı alacağını arz etmiştik, ifade etmiştik. O istişareden bize de bir görev düştüğünü düşündük ve çeşitli sivil toplum kuruluşu ve siyasi partilerle olabileceklere ilişkin istişarelerde bulunduk.
Toplumsal barışa katkı?
Toplumsal barışa katkı, kamu düzenine katkı .Milli birliğe yani.
Peki o zaman Sayın Bahçeli ile o görüşmenizde nasıl bir diyalog gelişmişti? Sayın Bahçeli ne demişti? Nasıl yaklaşmıştı?
Bahçeli çok beyefendi bir lider. Gerçekten sağduyulu ve objektif değer yargıları olan biri. Biz birkaç defa buluşmuştuk. Bahçeli ile gidip toplu değerlendiren düşüncelerimizi ifade etmiştik bir iki sene önce. Ara ara bizim ile irtibat kurmamızın hayırlı olacağını söylemişti. Düşüncelerimizi kendilerine aktarmamızın ifade etmişti. 15 günde bir e-posta göndermemizi, zaruret hasıl olunca tekrar görüşmemizi söylemişti. Siyaset o zaman kızışmış durumdaydı.
Şöyle söyleyeyim. Tek başına bir iktidarın oluşmadığı ve onun bazı olumsuz yansımaları vardı toplumda ve yine milletvekili ihtiyacı söz konusuydu hükümetin kurulması için. Anayasa için.. Biz hukuk düzeni açısından ki siyaset mutlak ve mutlak bizim çalışma alanımızın bir tarafında oluyordu. Biz kendisine gidişatın çok iyi olmadığını, siyasi çatışmaların kamu güvenliğine ve millet barışına olumsuz yansıyacağını ifade ettikten sonra düşüncelerimizi ayrıntıda kendisine ilettikten sonra çok büyük beklenmedik bir uzlaşmacı tavır gösterdi. Büyük bir fedakârlık alanı açtı bize. Biz onu paylaştık. Hatta 15-20 gün sonra etkisi doğdu. O zaman kendisini hem hasta ziyareti için de gitmiştik. Fotoğraflanmadan sonra bu böyle algılandı. Ama hayırlı bir sonuca gitmenin başlangıcı oldu. Belki bizim o görüşmelerimizin siyasetlerimiz, darbedeki o milli birlik sürecini katkısı olmuştu. Çünkü o zaman MHP ile görüşme Bahçeli ile bir iletişim kurma fikri hem Ak Parti’de hem de MHP’de çok düşünülen arzu edilen bir şey değildi. Zaman zaman tepki konulan bir durumdu. Böylelikle bir risk te almış olduk ama. Almışız olduğumuz riskte hayırlı bir sonuca dönüşmüş oldu.
Peki şimdi Sayın Cumhurbaşkanı bazıları için bir kahramanlık ikonu, bazılar içinde nefret ya da kızgınlık duyulan bir lider. Siz Sayın Cumhurbaşkanını uzun yıllardır tanıyan bir insansınız. Erdoğan’ın nasıl bir yapısı var. Kişilik yapısı, davranış, bazıları çok otoriter, sert, katı derken, bazıları istişareye önem veren, mülayim, neşeli, sizin tanıdığınız Erdoğan nasıl bir Erdoğan?
ERDOĞAN HARBİ, OTORİTER DEĞİL!
Röportajda Sayın Cumhurbaşkanı ile ilgili özel sorular sorulmasını cevaplayacak bir konumda değilim hakkımda yok ama sordunuz bildiğim gördüğüm kadarıyla cevaplayalım.. Öncelikle Erdoğan bizden biri. Bu topraklara ait bir kişilik. Birinci özelliği bu. Dolayısıyla bu toprakların özelliklerini taşıyor. Sevgisinde de kızgınlığında da işleri hallediş biçiminde de genel karakteristik özelliklerini gösteriyor diye ben düşünüyorum. Ben bunu Cumhurbaşkanı’na totaliter ve otoriter, diktatör yakıştırmaları yapıldığında 2011 yılındaki bir TV röportajımda harbilikle açıkladım.. Örneğin, Türkiye’nin menfaati konusunda lüzumsuz bir laf ediliyor. Cumhurbaşkanı haliyle ona kızgın bir ifadeyle karşılık veriyor ve bir de Türkiyeye dünya siyasetinde bir oyun oynanır Yani gerçekler başkadır. Sahnelenen başkadır. Cumhurbaşkanı bunun farkında olması nedeniyle bu oyunu bozmasından kaynaklanan zorlama bir yakıştırma peşindeler. Yani muhaliflerinde uluslararası arenada böyle bir şey yapıyor. Türkiye’nin menfaatleri noktasında oynanan oyunların deşifre edilmesi noktasında gür sesli olması, kızgın davranması, ondan sonra veya beklenmedik tepkiler ortaya koyması böyle bir baskıcı tutumu varmış gibi değerlendiriliyor. Ben öyle olduğunu değerlendirmiyorum. Öyle değil. Bu daha çok riyakârlığın deşifre edilmesi noktasındaki tavrıdır diye düşünüyorum.
Peki Sayın Cumhurbaşkanı’nın sevilmemeye layık olan unsurları olduğunu düşünüyor musunuz? Şunları şunları eksik ya da şöyle yapabilirdi diye bir zaman zaman kendisine veya kendi kendinize otururken iç sesleriniz oluyor mu?
Cumhurbaşkanı ile ilgili benim bu tür değerlendirme yapmam şöyle olur. Elbette kendisinin de hatalı davrandığını ifade ettiği birçok şey var. Yani bunu zaman zaman ifade etmekten çekinmeyen bir insan. Hatta diğer siyasilere örnek olması gerektiğini düşünüyorum. Mesela FETÖ konusunda Allah bizi affetsin demişti. Efendim geçen haftada varlık fonuyla ilgili işin iyi gitmediğini söyledi. Zaman zaman teşkilatların uyarması bir takım deformasyonların olduğunu söylemesi bu bir özeleştirinin ortaya konulmasıyla ilgili bir tavır. Ama şu var: Türk siyasi hayatının 90 sene geçmesine rağmen genel ilkeler bazında bir duruluğa bir zemine kavuşmamasından kaynaklanan siyasileri yanlışa sevk eden etkileri de var. Demokrasinin yeterince gelişememesinden kaynaklanan ve bu durumun siyasetçilerde çelişkiye sebep olduğu ortamlar oluyor. Bundan Tayyip Bey de nasibini almıştır, alıyordur da. Bunu söyleyebilirim.
Peki yeni bir siyasi oluşum var. Akşener hareketi. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu Akşener hareketinde kartlar yeniden dağılabilir mi yoksa Akşener hareketi çıkış göstermeden veya siyaseti yeniden şekillendirmeye yetmeyecek bir boyutta mı kalır?
AKŞENER'İN HALKTA ETKİ UYANDIRABİLECEK ÖZELLİKLERİ VAR AMA…
Sadece Akşener üzerinden konuşmamak belki doğrusu. Türk siyasi hayatından temel akımlar bellidir. Bu zaviyeden bakarsak bu temel akımların başat argümanlarının ortaya koyduğu bir hareketi içermiyor Akşener hareketi. Yani siyasette çok ciddi bir dağılma var. Bir kopuş var. Merkez kendini ifade edecek bir şeyi organizasyonu kaybetti, yeni bir harekete ihtiyaç var demek için yeterince şartlar elverişli değil sanki.
Volümü bilinmese de mesafe aldığı görülüyor ama Akşener hareketinin..
Akşenerde önemli bir siyasi aktör. Bence alışılagelmiş profillere çok benzemiyor. Halkta etki uyandıracak özellikleri var. Millet konuşuyor değerlendiriyor .Şansızlığı karşısında Tayyip Erdoğan olması ve aynı zamanda şansı da bu.
Akşener’in Tayyip Erdoğpan ekibinde olmasını kimse yadırgamazı aslında.Bir Tuğrul Türkeşle bir Soyluyla çalışan Erdoğanın haydı haydı Akşenerle çalışmış olması gerekirdi. İçimde bir his Akşeneri bu ilişki dışında tutan etkiler vardır şeklinde.
Bir ihtiyaçtan doğan bir hareket değil gibi diyorsunuz ama belli bir mesafe aldığı yönünde değerlendirmeler de var kamuoyunda.
Bu bir ihtiyaçtan doğan bir hareket değil. Fakat öyle sunulmaya çalışılıyor. Fakat Türkiye’nin siyasete müdahalelerinin getirdiği bir kaostan beslenen bir hareket tarafı da var.. On tane çok sağlam toplumun kabul edeceği bir figür göremedim bu harekette.
Türkiye’deki siyasi oluşumlar kendi figürleriyle birlikte, kendi aktörleriyle birlikte düşüncelerini topluma, organizasyona dönüşmeden bir süre önce aksettirir. Aşağı yukarı tarihi, aşağı yukarı politik tutumları, sözleri, sloganları, yavaş yavaş kendini hissettirir. Sanki böyle gizli tutulan fazla şeffaf olmayı göğüslemeyen bir süreçte hareket yürüyor. Karşılık bulup bulmaması kendisinin ortaya felsefeden ziyade mevcut durumun ne getireceği ile ilgili bir şey. Dolayısıyla aslında şartlara bağlı bir hareket. Şartlardan bundan ne çıkarırım düşünen bir hareket.
Yani %48 hayır veren bir topluluk var. Bunu taşıyacak bir yapılanmayı sürükleyecek bir lider gözükmüyor doğrusu.
Yani siyaseti hala Sayın Cumhurbaşkanı mı domine ediyor? Onun izleyeceği siyaset belki Akşener ya da muhalefetin büyüyüp büyümemesine etki edebilir mi diyorsunuz?
DARBE TEŞEBÜSÜ HALEN DEVAM EDİYOR
Türkiye’de birden fazla yöntemle amaçlanan bir saldırı söz konusu. Bütün siyaset bu zeminde şekilleniyor şu sıra. Dolayısıyla çok sahici, sağlıklı yorumlar yapma imkânı da elimizde değil. Darbelerden sonra 60,80 ihtilalinden sonra siyaset ortamı kristalize oldu ve bir şeyler ortaya konulabilirdi. Darbe süreci zihinsel olarak ve toplumsal bir algı olarak darbeyi yapan mihraklar tarafından sürdürülmeye çalışılıyor. Dolayısıyla siyaset bu zeminde şekilleniyor.
Darbe teşebbüsü hala devam mı ediyor diyorsunuz?
Darbe teşebbüsü devam ettirilmeye çalışılıyor.Darbeciler ilk teşebbüsle kendilerine darbeyi becerdiler.Lütüf denilen işte budur.Şimdi ise Erdoğanı yıkarak darbenin sonucunu kenarda duranlara ve hala merkezde olan bazılarına ganimet olarak sunmak istiyorlar.
Hangi enstrümanlarla devam ediyor?
Uluslararası politikada sıkıştırılmamızla, ekonomik daralmalarla ve psikolojik şartlanmalarla devam ettirilmeye çalışılıyor. Dolayısıyla zihinsel olarak da bireylerin yaşamında da bir etkisi oluyor. Bu süreçte bir siyasi hareket ortaya konmaya çalışılıyor. Türkiye’deki yönetim değişikliğinin de Ortadoğu’nu düşünürsek kartların yeniden dağılımı değil, geleceğin nasıl bir şekilde şekilleneceği konusunda hazırlıklar yapılmaya çalışılıyor. Fakat Türkiye’deki siyasi merkez olma halini Ak Parti ciddi şekilde hala korumakta. Bir değişim dönüşüm, yenileşme süreci yaşadığını cumhurbaşkanı ifade ediyor. Parti teşkilatı dönüştürülüyor. Değişiklikler oluyor. Yani bu da 2019’a herkesin hazırlanmaya devam ettiğini gösteriyor.
Sanki biraz erken başladı bu süreç. Cumhurbaşkanı metal yorgunluk ifadesi kullandı. Kimileri bunu erken seçim ihtimalini yüksündüren bir ifade olarak değerlendiriyor. Erken seçim ihtimalini ön görüyor musunuz? FETÖ’nün hala çeşitli organlarla bu darbede olduğunu söylediniz ve bir şekilde operasyonların hala devam ettiğini söylediniz. Bunun Ak Parti’deki değişimle bağlantısı var mı? Teşkilatlardaki bu değişim, il başkanlarının istifasının yükselmesi ve yavaş yavaş bu istifaların artması bu metal yorgunluğun biraz da FETÖ ile bağlantılı olarak temizlenmesi olarak da adlandırılabilir mi?
AK PARTİ'DE DE YORGUNLUK VE DEFORMASYONLAR VAR!
FETÖ’nun bu şekilde olumsuz etkisi devam ediyor. Fakat AK Parti’deki bu tasavvurlar sadece FETÖ ile ilgili değil. Uzun süren bir iktidar dönemi var. Dolayısıyla yorgunluklar ve buna benzer olumsuzluklar, deformasyonlar, oluşmuştur. Kendini yeni bir heyecana hazırlıyor AK Parti diye düşünüyorum. Alttaki teşkilatlarda benim kanaatim Şu: il ve ilçe teşkilatlarında toplumda yaratılan algı karşılığı kadar bir FETÖ’cü meselesinin olmadığını düşünüyorum. Yani FETö’nün tarzı ilçe teşkilatlarına sızmak, il teşkilatlarına sızmak olmasa gerek. Yani bu örgütün yapılanma içerisinde çok fazla değil. Çünkü onlar bunu kendine yük görmüşlerdir veya deşifre edilmeleri açısından bunu çok öyle bir düşünmemişlerdir diye düşünüyorum. Mutlaka ilçe ve il teşkilatlarında numunelik olsalar da vardır ve onlar temizlenmeye çalışılıyor. Fakat iltisak ve irtibat dediğimiz mesele doğrudan FETÖ terör örgütüne bağlı üye çalışan değil de siyasetin o şekilde devam etmesinden kaynaklanan irtibat ilişki olabilir. Bir takım paylaşımlar söz konusu olmuş olabilir. Onlara da dikkat edilmesi gerekir. Yani illerdeki daha önce, şimdi haklarında operasyonlar, soruşturmalar, yargılamalar yapılan, illerdeki FETÖ organizasyonlarıyla o zamanın siyasetlerinin teşkilat bünyesindeki birkaç kişinin ticari, siyasi, buna benzer ilişkilerin olma ihtimalleri de değerlendirilmelidir. Bunlar cerayimlik suç alanına girmese de temiz siyaset açısından bir tarafa konulmalıdır, bu yapılmalıdır diye düşünüyorum. Ama sızmanın olabileceği veya daha fazla üzerine durulabilecek mesele 2019’da Sayın Cumhurbaşkanı’n daha sağlıklı bir üst yapıyla gideceği noktasında benim düşüncem.
Peki Hüseyin Bey, Genel Kurmayın genel kadrosuna bile %49 oranında sızan bir yapıdan söz ediyoruz. Cumhurbaşkanının 4 yaverinin 4’ü FETÖ’cü çıkıyor. Bu işi bu kadar profesyonel, sinsi yapan bir yapı. Şimdi oranlar bu kadar yüksek olunca yani devletin içerisine sızma oranlarının bu kadar yüksekliğini baz aldığımız zaman ister CHP olsun ister MHP olsun ister iktidar partisi olsun, şimdi bu oranlardan bağımsız düşünebilir miyiz?
Bu oranlarda hiçbir siyasi partide FETÖ’cü olduğunu düşünmüyorum. Sebebi şu: siyaset onlar için deşifre alanı olarak değerlendirilen bir şey. Kullanılma alanı olan yerlerin öncelikli örgütlenme alanı olarak seçilmemiştir diye düşünüyorum.
Yeni bir değerlendirme: Yani deşifre alanı. Neden deşifre alanı? Zaten yapı gizli diyorsunuz öyle mi?
Yapı gizli.
Bu ilginç bir söz.
Şuana kadar çok seslendirilen bir şey değil.
İlk defa duyuyoruz.
FETÖ'CÜ YOKTUR DEMEK, MESELEYİ ÖRTMEKTİR..
Evet. Yapı siyasetle biliyorsunuz örgüt başının Cebrail gelse de siyasi parti kursak dese yine yapmam demişti.böyle itikadı yönelimi de söz konusu. İkincisi de başka bir açıklaması var idi. Sen ne yapıyorsunuz? Sen siyasetle iktidarı eline geçirebileceğini mi sanıyorsun diye FETÖ başının bir açıklaması var. Biz bunun hesabını-şöyle bir şey söylemişti. Türkiye’de iktidarı gerçekten ele geçirmenin siyasetle mümkün olmadığını söyleyen bir videosu var idi. Dolasıyla iktidarı siyaset yoluyla değil zecri darbe yoluyla ele geçirmek niyetindeymiş bu anlaşılıyor.
Ne istedi peki FETÖ?
İktidarın siyasetle dönüştürülemeyeceğini 28 Şubat sürecinde o da görmüştü. Başkaları da görmüştü. Yani siyasetin yeterli derecede bir iktidar imkânını sunmadığını siyasetin aslında devletin önemli kurumlarının üzerinden geçtiğini söyleyerek siyasetle Türkiye’nin dönüştürüleceğini çalışması yapanlara bir alaycı tutumu da vardır. Dolayısıyla siyaseti kullanma yeri olarak daha çok görmüştü. Her partide belli oranda FETÖ’cü vardır meselesinden ziyade bu hedef saptırma olur. Her partide FETÖ’cü olmasa da FETÖ ile irtibatlı var mıdır o araştırılmalı. Dolayısıyla siyasetin bizde FETÖ’cü yoktur demesi bir şeyin örtülmesi anlamına gelir. FETÖ ile irtibatı olanların hiç araştırılamaması anlamına gelir.
Burada da diyorsunuz bir oyun mu var?
Burada oyun değil. FETÖ’nün siyaseti genelkurmay gibi kullanmadığı açıkça, bir emniyet gibi kullanmadığı açıkça, siyasette ile de köken itibari ile araştırmak gerçekçi olmadı. O zaman bu araştırma başka bir araştırmayı örtmüş olur. O da ne? FETÖ’nün kullandığı siyasiler meselesini kapatmış olur. Bu nedir? Burada en güzel tavrı Cumhurbaşkanı samimi bir şekilde göstermiştir. Mücadelede de samimidir. Bu konuda yalnız olduğunu da söylemesi de benim söylediğimi işaret ediyor olabilir. Nedir o? FETÖ’nun siyasilerden kullandıklarının bu mücadeleye yeterince destek vermedikleri sonucuna götürüyor.
Bu ‘yalnız’ ifadesini önemsiyorum. Bunu 5-6 sene önce ilk yazan benim. Sayın Cumhurbaşkanının ‘yalnızım’ ifadesinin kullanmasının belki kompartımanlarından birisi bu olabilir. Yalnızım derken sadece bunu mu kastetti yoksa kendisi de yeterince senkronize olamayan ya da olamadığını düşündüğü çalışma arkadaşlarının. Tam olarak bu ‘yalnızım ’ifadesinde ne var?
Tayyip Beyin Türkiye ufkuyla ilgili çok güzel düşünceleri olduğunu düşünüyorum. İnanıyorum. Yani Türkiye’nin çok saygın bir medeniyet perspektifiyle dünyanın en donanımlı, en güçlü ülkesi olması fikri olması olduğunu, o fikrinin nasıl oluşturulacağına dair düşünsel hafızasının ve ilkelerinin
ERDOĞAN'LA DEVAM ETMEYENLER YORULANLAR..
O yeteri kadar çalışma arkadaşlarının anlayamadığını mı?
Paylaşılmadığını, yarı yolda bırakıldığını ve bu hedefte kendini yalnız hissettiğini ifade eden.
Yarı yolda kalanlar kimler?
Yarı yolda kalanların kendileri.
Yani AK Parti’den kopanlar anlamında mı değerlendirmek lazım bu ifadeleriniz?
Bu çok açık aslında. Ben bir şey söylemiyorum. Açın internetleri, geri doğru gidin. Cumhuriyet tarihi kadar bakan eskitmiş bir partiden bahsediyoruz. Yani onlar eğer devam etmiyorlarsa, yarı yolda bırakmışlar anlamına gelir. Siyasette, yolda.
KERVANDA ATININ AYAĞI KIRILANLAR VAR!
Tabi o anlama gelir ama orada belki şöyle bir soru da açılabilir. Ya da bu soruyu açan belli bir kamuoyu da var. Sayın Cumhurbaşkanı, vefasıyla bilinir. Bu çalışma arkadaşlarıyla iletişimini koparmasını vefasızlık olarak değerlendirenler de var, çalışma arkadaşlarının Erdoğan’a vefasızlığı olarak da değerlendirenler de var. Burada objektif değerlendirme nedir sizce?
Siyasetin doğasında bu var, lider en son menzile gitmesi gerekendir. Ona zaman içinde destek olan yardımcı olanlar vardır. İhtiyaçlara binayen başka aktörler çıkar ama kervanın başında biri vardır. Kervanda birçok sorun çıkabilir kiminin atının ayağı kırılır kimi hastalanır, kimi zaman kervan mola verir ancak sonuna kadar gitme meselesini bu kadar sorun etmemeliydi bu insanlar. Sonuç olarak bu insanlara bakın bakan ya da milletvekili olmaları ihtimal dahilinde bile olmayan insanlar Sayın Cumurbaşkanı’mızın sayesinde siyasete kazandırıldı. Bu insanların Erdoğan’a sitem etme hakları yoktur, hatta ömürlerinin sonuna kadar teşekkür etme mecburiyetleri vardır. ,
Bir hukukçu olarak Adalet sizin için de önemli bir kavram. CHP’nin son dönemde gerçekleştirdiği ve devam ettiği Adalet Yürüyüşü’nü nasıl değerlendiriyorsunuz?
CHP’nin Türkiye’de siyasete katabileceği bir şey yok maalesef, olması iyi olurdu fakat Cumhuriyet Halk Partisi kendini iktidarda gördü, devletin kurucusu olarak, düşünsel karmaşa CHP’de siyasi tembelliği getirdi somut olanı kavramada ve yeni politika üretmesini engelledi, sosyolojiyi okuyamadılar. Vatandaşı göremedi ona ulaşamadı. Dolayısıyla sahip olma duygusu da donuklaştırdı CHP’yi. CHP’nin son dönemde ürettiği politikalar yeni bir alternatif iktidar olarak çıkma mücadelesi değil, onların uğraşları var olan iktidarın gitmesiyle ilgili. CHP’de iktidar heyecanı yok. Eğer CHP alternatif bir parti iddiası taşısaydı Akşener hareketi çıkma gereği duymazdı. CHP doğru düzgün muhalefet yapamadığı için de iktidara desteği ve katkısı hiç olmamıştır. CHPden, 50 sene daha geçse bir şey olmaz.
Sokaktaki her 4 kişiden 1’i istikrarlı bir fikri takip yapıyor CHP’de. O zaman şunu diyebilir miyiz CHP kendisini iktidara taşıyacak yeni ve gerçekçi bir fikri bu kitleye söyleyemiyor mu? Burada ciddi bir sıkıntı var, normalde iktidar gittiği zaman yerine gelecek olan en yakın parti ana muhalefet partisidir. CHP neden iktidar olamıyor? Söylediklerinin gerçekçi olmamasından mı yoksa söylediklerine inanmamasından mı?
Bu CHP’nin iç siyasetiyle ilgili olduğu için bir şey söyleyemiyorum ancak şunu dile getirmekte bir sakınca yok. CHP yıllardır, kurulduğu günden beri, sürekli bu siyaset içerisinde başrol olma isteğini hiç bulundurmayan ama sürekli bir şekilde bu alanda rol alan bir yapıda kurulmuş sanki. İktidar hırsı olmayan bir siyasi parti olamaz, bu anlamda sorumluluk alma bilinci zayıf. CHP ana muhalefet diktatörlüğüdür .CHP lilerin durumu ise daha farklı.CHP özgürlük içermez. CHPliler ise muhafazakalrdan daha özgürdürler bir yandan.Sosyal demokratların,Atatürkçülerin,muhaliflerin siyasette belirleyici olmasının önündeki engel CHP dir.Hatılrayın SHP 1989 da neredeyse bütün belediyeleri almıştı.Bir ad değişikliği sanki buna sebep oldu.Sosyal demokratlar siyasete dahil edilmelidir .CHP yapısı dönüşmelidir.
Türkiyede lider otoritesinden bahsedilir.İşte Menderes Özal en sonda Erdoğan.oysa HALKIN OTORİTESİNDEN BASKISINDAN SÖZ EDİLMEZ.BÖYLE BİR ŞEY VARDIR.HEM SOLDA VARDIR HEMDE MERKEZ SAĞ VE MUHAFAZAKARLIKTA VARDIR.
ŞİMDİ ATATÜRK ÇAĞDAŞ VE YENLİĞE AÇIK BİR LİDER.BUGÜN CHPNİN ENGEL OLDUĞU BİR ÇOK ŞEYE KIZARDI.GÜLERDİ.DİĞER YANDAN MUHAFAZAKARLAR GELENEKSEL BİDAT DİYECEĞİMİZ DİNİN ÖZÜNDE OLMAYAN BİR KONUYU KALDIRALIM DERSEN NÜMAYİŞLE BAŞLARLAR.Bu çelişki görülmelidir.
Son olarak güncel bir meseleyi sormak istiyorum, HDP’li Aysel Tuğluk’un annesinin cenaze defninde Gölbaşı’nda 20-25 kişilik bir gurup bu define itiraz etmiş ve cenaze oradan çıkarılıp memleketi Tunceli’ye defnedilmişti. Bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bizim millet olarak değerlerimiz demokrasi kavramını aşan bir güçte. Bu olayda toplumun her kesiminin ortak bir paydada buluşup bu olaya tavır alması da bunu gösterir. Bizi yöneten demokrasi değil bu değerlerimizdir. Demokrasi yıllarca bu değerleri aşındırmaya çalışmıştır. Demokrasi Türkiye’de barışın bir mekanı olmadı. Millet ferasetiyle sürekli demokrasiye kan pompaladı. Milletin oynanan bu demokrasi oyunuyla, Cumhuriyet tarihinden bu yana bir uyuşmazlığı vardı. Millet kendi olma cesaretiyle her çıktığından demokrasi siz bu olacaksınız diye önünün kesti. Bu yüzden demokrasinin samimiyetini hep sorguladım. Biz demokrasinin bizi soktuğu bu çıkmaz sokaktan ancak değerlerimiz ile yeniden oluşturduğumuz bir değerler yönetimi ile çıkabiliriz. Milletin cenazeye saygı göstermesi demokrasi üstü bir şeydir, düşmanının birbirine sığınmak istemesi demokrasi üstü bir şeydir. Siyasette ve iktidarı seçme anlamında bu toplumun değer yargıları demokrasiyi aşan bir yapıdadır. Bu anlamda demokrasinin ortaya çıkardığı bu zaafı millet kendi değerleri ile ortadan kaldırmış ve sulh etmiştir.
Demokrasi şu ana kadar gelmiş en iyi yönetim şekli olarak bilinmektedir. Acaba demokrasinin iyi işletilmemesi sorunu olduğunu söylemek daha doğru olmaz mı?
İsviçre’deki ya da Finlandiya’daki milli geliri bizim orana indirelim, burada ortak bir demokrasiden söz edebilir miyiz? Demokrasi şu anda bölgenizdeki kaynakların ABD ya da Avrupa’daki insanlara ne kadar konformist bir yaşam sunduğu ile ilişkilidir. Kırmızı ışıkta geçilmemesi, yere çöp atılmaması, bunlar demokrasi ile değil adabı muaşeret ile ilgili şeylerdir.Bunlardan bir medeniyet seviyesi çıkarıp noktayı koyamayız.
ABD ve Avrupa’da konformist yaşam ve kapitalist refah olmadığı sürece bu yerlerde iç savaşlar çıkar. Daha önce milyonlarca insan iç savaşta öldü buralarda. Bizim yönetim sitemi olarak, insanı daha iyi yönetecek bir sistemi geliştirmemiz gerekir. Bu da toplumun değerleri ile yeniden üretilecek bir yapıyla olur.
Peki bu demokrasiyi iyi yönetememekle mi ilgili bir durum? Mesela Alevi, Kürt ve Muhafazakâr vatandaşların kendini devlet ile özdeş hissedememesinin altında ne yatıyor. Buradaki sorun neyle ilgili sizce? Devlet bu insanların önerilerini dikkate almıyor mu?
DEVLETİN DENGESİ YETERLİ OLMADI
Cumhuriyet bir şekilde teşkilatlandırılırken sosyolojik verilerden faydalandı. Hatta itirazlar da oldu, o itirazları şimdilerde kendine 2.Cumhuriyetçiler diye ortaya çıkan bir ekip ifade ediyor. Cumhuriyetin ana kuruluş unsurlarından biri de Kürtlerdir diye ifade edildi ve haklarının verilmediği söylendi. Fakat şunu da ifade etmek gerekir, Cumhuriyet bu ülkede hukuk karşısında herkesin eşit olduğunu söylemiştir. Eşitliğin bütün etnik ve inanç kesimlerinden bağımsız olduğu anlayışını kazandırmıştır. Aksaklıklar ve tarhsel şartlar yeniden gözden geçirilebilir. Cumhuriyette bunu isteyen bir sistemdir aslında.
O zaman şu soruyu sormak doğru olabilir mi? ‘Hukuk karşısında her etnik ve inanç kesimi eşit ancak siyasette bu böyle değil.’ Çünkü bu kesimlerin en büyük itirazı ‘eşitlik’ başlığında şekilleniyor.
Yani bir takım aksaklıkların çeşitli etnik kimlikler üzerinde olduğu aşikar. Bir takım yanlışlıkların da bazı inanç kesimleri üzerinde olduğu da ortada fakat bunu devlet bir organizasyon olarak kurmuş değil yeni kurulan bir devletin kendi sürecini tamamlayamaması ile gelişen bir şey. Devlet bir şekilde bu sosyolojik gerçeği oranlamaya çalıştı birçok alanda denge kurmaya çalıştı ancak yeterli olmadı. Yargıda sürekli bir kesimin olması siyaseti sürekli merkez sağın yönetmesi gibi dengeler yeterli olmamıştı. Yeni bakış ve değerlendirmeler gerekmektedir. İktidarlar kendi dışından da katılımı sağlamalıdır.
SOLCULAR DÜŞÜNCE SERALARINDA LİBERAL OLDULAR!
Peki sol zaman zaman iktidara gelmiş olsa bu sorunların çözümüne katkı sunmuş olabilir miydi?
Bu bir anlayış meselesi .Solcular bir sol oluşturmadılar. Solcular düşünce seralarında liberalleştiler. Ve sonra ılımlı bir iman dayatmasıyla hacı olma lezzetine de vardılar.Dini düşünceden etkilenmeyen bir sol için Türkiye de bir yol yoktur.
Sol’un ‘Sosyal Adalet’ anlayışı vardır ve sosyal adalet her dönemde sorun olmuştur. Sol bunu geldiğinde çözmüş olur muydu?
Sosyal adalet şu mudur, devlet toplumun ihtiyacı olan şeyi ihtiyacı olan kadarını verir. Nerde hangi siyasi partide var bu? Devlet imkânlarının nasıl dağıtılacağından ziyade insanların nasıl yönetileceği kısmı daha önemlidir. Komşusuyla aynı etnik kökene sahip olmayan biri komşusunun bir ihtiyacı olduğunda yardıma koşarken, farklı siyasi görüşlerde olduklarını bildiğinde bu ihtiyacı gidermekten feragat edebiliyor. Bu durum şunu gösteriyor bizim birlikteliğimizi sürdüren şey siyaset mevzuatı değil onu da aşan bir şey. Eğer biz siyaseti ve mevzuatı bunun üzerine şekillendirebilirsek işte o zaman kendi yönetimimizden bahsedebiliriz. Dolayısıyla değerler dünyasında çelişkilerimiz var insanların kıymet verdiği şeylerin aynıleşması gerekir toplum açısından. Kanun önünde eşitlik dediğimiz meselenin yeniden değerlerimiz ile birleştirilerek içselleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu kısa sürede olacak bir şey.
Akşener Partisi kurulduktan sonra seçimlere nasıl etki eder? Siyasette bir belirleyiciliği söz konusu olur mu?
Türkiye’de yapılan son seçim referandumdu, bu örnekte bakıldığı üzere Ak Parti’de %52 gibi bir kitle var. Akşener Partisi %48 içinde oy dengelerini değiştirebilir ancak genel siyasette bir belirleyiciliği olmaz. Bazen anketlerin belirleyiciliği de çok tartışmalı bir konudur. Son seçimlerde Ak Parti’nin eski oranları yakalayamayacağı söylendi ancak insanlar sandığa gittiği zaman kararları değişebiliyor ve Ak Parti son dönemde aldığı en yüksek oranı alabiliyor.
Birçok ilde operasyonlar halen sürerken ‘FETÖ tamamen temizlendi’ diyebilir miyiz? Bundan sonra bu tarz bir darbe girişimi olur mu?
Bu tarz bir darbe girişimi ihtimali görmüyorum ancak darbeden daha tehlikeli şeyler yapabilirler. Bu şeylerden en önemlisi de değerlerimiz üzerinden bir saldırı gerçekleştirebilirler. Cenaze olayında gerçekleştiği gibi bu tarz eylemler ile toplumda ayrıştırıcı hamleler yapmaya çalışacaklardır.
Şeytan bağlılıklarını avutarak sürdürür. FETÖ’nün bir güç gösterisiyle Türkiye’de bir şeyler değiştirme gücü zayıflamıştır. O yüzden Kasım’da ya da başka bir zaman sonra yapılacak darbenin ihtimali yoktur.
Ancak zayıflamayan bir şey vardır. FETÖ’nün dış bağlantıları. Dışarının FETÖ’ye biçtiği bu misyondan vazgeçmesi gerekir. Önemli olan şey budur.
FETÖ’yle mücadele bir devlet politikası mı yoksa iktidarla birlikte değişecek bir şey mi?
Devletin böyle bir yanlışa düşmemesi gerektiğini düşünüyorum. FETÖ ile mücadele şahıslarla değişecek bir şey olmamalı. Aksi halde zaman ve zemine göre her an fırsat kollayan bir FETÖ tehlikesine karşı kimse rahat bir siyaset yürütemez. Türkiye’de böyle bir alanı kollayan liderler de var tabi ki.
FETÖ ile mücadelede ‘güçlü olan FETÖ’cü’ ile güçsüz olan arasında bir ayrım yapıldığı düşüncesi var. Yani FETÖ’cü baklavacı patron serbest ama çalışanı tutuklu ya da futbol kulübü başkanı bylock kullandığı kesinleşmesine rağmen serbest bırakılıyor. Bu toplumda ve mücadele eden kolluk birimlerinde adalet inancını sekteye uğratmaz mı?
ERDOĞAN'IN BEKLENMEDİK İLGİLERİ VAR!
Bu kadar büyük bir örgütle mücadelede bunlar olabilir şeyler. Ancak toplumun gözü önünde bu kadar açıkça olanlar rahatsızlık veriyor. Kısmen de olsa böyle bir şey var. Bu kısmen var dediğim şeyler de yeni operasyonların sebebi olacaktır. Bunlar tespit edilecek. Böyle şeyler adalete olan inancı zayıflatır. Ben giderileceğini düşünüyorum. Çok fazla sürmeyecektir.
Millet, Erdoğan’ı çok merak ediyor. Çok mu neşeli yoksa karamsar mı? Özel hayatında nasıl bir Erdoğan var? Nasıl bir ruh dünyası var gözlemleyebildiğiniz kadarıyla. İnsanlarımız siyasi olarak çözümleyebiliyor ancak genel anlamda nasıl olduğunu bilemiyor ve merak ediyor?
Ben Sayın Cumhurbaşkanı ile bu kadar yakın bir ilişkim olmadığı için bunu çok fazla yorumlayamayacağım. Ancak şunu daha önce de ifade ettim, Erdoğan bizden biri içimizden biri. Biz ne tür refleksler veriyorsak o da aynı şeyleri yapıyordur. Harbi bir yanı var. Beklenmedik ilgileri var örneğin, çok önemli bir konu konuşuyorsundur ama o babanı tanıyordur ya da yeni bir işe girmişsindir onu sorar şaşırtır. Durup başka bir şey söyler. Sıradan bir vatandaştan farklı olacağını düşünmüyorum.
Unutuyordum. Eğitim sistemi ile ilgili bir tv programında enteresan şeyler söylediniz.Eğitimde ne yapılmalı.
Batı mücadelelerin tarihidir. Felsefi denemelerinin milyonlarca kurbanı vardır.Bizde insanın varoluşu meselesi çileli değildir.İnsan anlamsızlıktan azade bir toplumda yaşar daha çok.Bu bu toprakların vahiyle şereflenmesinden kaynaklanır.Eğitimin başı Tanrıya Merhaba demekle başlamalı.yedi yaşındaki bir çocuk kutsal metinden ruhunu ve aklını beslemeye başlamalıdır. Kuranın tükçesini ilkokuldaki çocuk okuyup bitirmeldir.Eğitimde ara verilmesi meselesi önemlidir. Bir bütünü öğrenmek önemli olmalıdır.Yere tükürmenin Kuranla,vatandaşlıkla,biyoloji ile ,çevre ile,tıpla vs. ilgili olduğu bilinciyle öğretim kurgulanmalıdır.
Eklemek istediğiniz son bir şey var mı?
Öncelikle şunu söylemek isterim. Zamana ve zemine göre değil de hakikate göre sürdürmeliyiz hayatı. İlkeler tesis etmeliyiz, böyle bir misyonumuz var. Bu ilkelerden oluşan bir hayat tarzı oluşturmamız gerekiyor. Bizim ortaya koyacağımız değerler felsefesinden dünyanın bir ucundaki mazlum, mağdur, mahkum da umut bulmalı. Ve bundan umudunu pekiştirmeli. Yeryüzü bütün gelişmişliğine rağmen 4. Sanaii devrimini gerçekleştirdiğini söylememize rağmen insanlığın mutluluğu konusunda hala antik dönemi yaşıyor. Bu açıdan bilimsel gelişmenin yanında insanın değerlerindeki bu geriye gidiş, yozlaşma, insana ve insan onuruna verilen kıymetin azalması, dünyayı bekleyen büyük bir kaostur. Kutsal kitapta ‘müşrikler sizin yanınıza gelmek, komşunuz olmak isterse çok hassas davranın der ve bunu gerçekleştirin der.’ Dünya henüz bu olgunluğa erişmedi. Dünya ‘Medeni Avrupa’ya insanların sokulmadığı ve denizlere terk edildiği bir dönemi yaşıyor. Bu bilimsel gelişme insanı bu düşük ahlaka mecbur etti. İnsanlar da bu düşük ahlakla o bilimi insanlara bomba atmak için kullandı.
Biz ilerde değerlerimiz üzerine kurulu bir sistem oturttuğumuz zaman bu bilim ellerimizde insanların hayrı için kullanılacak. İlkler Medeniyetini kuracak öncü millet bizleriz görmeliyiz bunu.
Bu bir ütopya değil gerçekleşmesi çok mümkün bir yol ve hedef.
Röportaj:
Talat Atilla-Ali Demiraslan
Yorum Yazın