Prof. Dr. İlber Ortaylı, "Vefatının 100. Yılında Sultan II. Abdülhamid" etkinlikleri kapsamında düzenlenen konferansta konuştu.
"Vefatının 100. Yılında Sultan II. Abdülhamid" etkinlikleri kapsamında Prof. Dr. İlber Ortaylı bir konferans verdi.
İstanbul İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş'un katılımıyla düzenlenen konferans, İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası Doktora Salonu'nda gerçekleştirildi.
Ortaylı, 2. Abdülhamid'in yanı sıra o döneme ait Osmanlı dışındaki siyasi gelişmeleri de katılımcılarla paylaştı.
2. Abdülhamid için söylenen "Kızıl Sultan", "Pinti Hamid" gibi ifadelerin yakışıksız olduğunu vurgulayan Ortaylı, "Sultan Abdülhamid Han tahta çıktığı zaman kendisinin istemediği ve çok vatanperver fakat yanlış bir politikayla sürüklendiğimiz bir harple karşılandı. Bunu önlemek durumu söz konusu değildi." dedi.
Prof. Dr. Ortaylı, o dönemde Rusya'nın panslavizm politikası yürüttüğünü belirterek, "Aslında bunun öncülüğünü yapacak durumda değildi fakat müthiş bir panslavist dalga yayılmıştı ve içeride bazı insanlar 'Acaba biz Rus muyuz yoksa Slav mıyız?' diye sormaya başladı. Tolstoy böyledir, Bendiksen böyledir ama bazıları da -içlerinde Dostoyevski de vardır- İstanbul'a çan takmaya hazırlanıyorlardı. Balkanlar kaynıyordu. Bu ülkede huzur artık bozulmuştu. Bütün Slav dünyası gibi, Avusturya Slav dünyası nasılsa Osmanlı Slav dünyası da kıpırdama halindeydi. Bu kıpırdanma giderayak barut fıçısına dönüştü. Devlet tabii bununla baş etmek zorundaydı. Bu ayaklanmaların hepsi bastırılabildi." diye konuştu.
"SULTAN ABDÜLHAMİD DEVRİNE TOPRAKLARIMIZIN ÇOK ÖNEMLİ KISIMLARINI KAYBEDEREK GİRDİK"
Abdülhamid Han tarafından ilan edilen 1876 anayasası ve meclisten bahseden Ortaylı, şunları kaydetti:
"Bu meclisin bir özelliği vardı. Hiçbir büyük imparatorlukta idare edilen halklar bu kadar rahat temsil edilmezdi. 1905'te kurulacak ilk Rusya dumasında sadece 3 tane Müslüman mebus vardı, Yahudi mebus hiç yoktu. Düşününüz ki dünyanın en kalabalık Yahudi ülkesiydi o zamanlar, dünyanın kalabalık Müslüman ülkelerinden biriydi Hindistan'dan sonra. Yani aşağı yukarı Rusya Müslümanlarının sınırı Kırım Volga'dan başlar Çin sınırına, Türkistan'a kadar uzanır. Üstelik buradaki temsilin bu kadar sınırlı tutulması şaşılacak şeydi. Biz 3'te 1 miktarda gayrimüslim üyeyle parlamentoyu topladık."
Ortaylı, iç ve dış diplomasinin önemine değinerek, "Sultan Abdülhamid devrine, topraklarımızın çok önemli, bereketli kısımlarını kaybederek girdik. Bulgaristan ve Dobruca bugünkü sınırlar itibariyle... Maalesef kaybedilenden çok kaybedilecek şeyler başladı. Hemen Berlin kongresinin arifesinde Ermeni olayları hızlandı. Rejimle, Osmanlılıkla bağdaşan ve bu imparatorluğu kabul eden Ermenilerin dahi tasvip etmeyecekleri hareketler ve gruplaşmalar başladı. Yani bir nevi 1821-1829 Yunan ayaklanmasının başarısını 50 sene gecikerek takip eden bir ikinci unsur ortaya çıkmıştı." ifadelerini kullandı.
2. Abdülhamid döneminin araştırılmasında geç kalındığını vurgulayan Ortaylı, "(2. Abdülhamid) Bazı konularda son derece yatıştırıcı, olayları önceden gören bir tarafı vardı, bir tarafıyla da yapacak bir şeyi yoktu. Çünkü Türkiye'nin aydın sınıflarının maalesef yetişme tarzları ve bilgileri gelişen dünyanın problemlerini kavrayacak durumda değildi." değerlendirmesinde bulundu.
Yorum Yazın